Şu yazacağım tanımlamanın, içinde yaşadığımız dönemi en doğru bir şekilde ifade ettiğine inanıyorum.
Mafya-gladyo-tarikat rejimi.*
Üretmeyen, ulusal pazarları uluslararası tekelci sermaye peşkeş çeken, bir sermaye kesimi, bu işin sermaye kanadını oluşturuyor.
Erdoğan’la, şimdilerde arası açıkmış gibi görünen, küreselmafyanın uzantısı, faiz lobisi…
Ancak, holding medyası, AKP’ye tam destek vermeye devam ediyor.
Gladyo; küresel sermayenin NATO ülkelerindeki, siyasi, askeri ve istihbarı örgütlenmesidir. Türk halkının zihninin imal edilmesinde, her türlü psikolojik savaş sistemini kullanan ve kullandırtan Amerikan gizli örgütü.
Bu örgüt, gerektiğinde, suikast, gerektiğinde şok psikolojik darbeler yaparak, Türk halkının zihnini manipüle eder.
Tarikat ise, yukarıda belirttiğim kuvvetlere, halkın dini duygularını kullanarak sosyolojik ve örgütsel destek sağlar.
Böyle bir rejimin uzun süre sürdürülmesi, çok fazla yalan söylemeyi gerektirir. Ve sürdürülme zor olduğundan, sistemin kendisini daim kılabilmesi için, görüntü değiştirmesi gereği ortaya çıkar.
Bu sadece iç dinamiklerin zorlaması ile olmaz. Küresel mafya sermeyesinin önünde ki, halk engellerini kaldırmak için de ihtiyaç olur. 12 Eylül,12 Mart, 17 Aralık Amerikan dürtmesi gibi vs.
Yukarıda tanımlamaya çalıştığım, yarı dış, yarı iç özlü iktidarı sürdürmek, zor kullanmayı gerektirir. Ergenekon, Balyoz, Gezi, İnternet yasaklaması, gazete manşetlerini Erdoğan’ın doğrudan belirlemesi vs.
Yalanların uzun ömürlü olması ve halk hareketlerinin önüne geçilmesi için, medya gereken yalanları üretir ve sürdürür.
Zaten günümüzde, medya demek iktidar demektir. Erdoğan’ın bizzat manşet belirlemesi bundandır.
İnternet sürdürülen yalanları ifşa ediyorsa, ona da bir hesap tutulur.
Lakin bir yerden sonra yalanlar, gerçeklerle yer değiştirmeye başlar.
İşte bu noktada, mafya-tarikat-gladyo rejimine yeni bir şekilverilmesi gerekir.
Bu gün, Amerika’nın aradığı bu şekildir.
Daha demokratik görünümlü, ama özde ABD’ye ve onun işbirlikçilerine bağımlı bir şekil…
Mafya-gladyo-tarikat ortaklığına, Erdoğan döneminde, bir de PKK’yı eklemek gerekir. Aslında, ABD’nin taşeronlarından birisi olduğundan, belki de PKK’yı AKP’nin içinde düşünmek uygun olur.
Çünkü Açılım, artık, PKK ile AKP ittifakına dönüşmüştür.
Amerika her zaman olduğu gibi; bazen şantaj, bazen iyilikle, bazen uluslar arasıcılığı kullanarak, yol alıyordu. Ancak bazı sorunlar çıktı.
ABD’nin verdiği görevler tam olarak Erdoğan tarafından yerine getirilemedi.
Suriye’nin ABD adına ele geçirilmesi, bölünmenin nihayetlenememesi ve Türk ordusunun tamamen dağıtılarak, yeni bir ordunun kurulamaması gibi nedenlerden ötürü, Erdoğan yerine Gül ile devam edilmesi planlandı.
Amerika’nın kullandığı Kılıcdaroğlu ve Bahçeli gibi diğer unsurlar var, ama bunlarla yoluna devam edip edememekte, ABD’nin kuşkuları var.
Liderlerine güveniyor, ancak, tabanları sorun çıkarır diye endişe ediyor. Bu sebepten seçenek olarak görmüyor.
Erdoğan ve tarikat kavgasına da fazla bel bağlamak gerekir. Nihayetinde, ikisinin de ipleri, Amerika’nın elindedir.
Nitekim Arınç tarafından, ”geç değil barışalım” çağrıları gelmektedir.
Esas olan halkımızın, bu şer örgütlenmesine karşı ne yapacağıdır. Ne ve nasıl örgütlü tepki koyacağıdır.
Onun dışındakilerin hepsi, karşı tarafın planlamasından ibarettir.
*D.Perinçek’e ait bir ifadedir.
Bir yanıt yazın