Pazartesi Akşamı “Berlin Tegel Askeri Havalimanı’ndan” yola çıkan uzun konvoy Berlin’in yollarını doldurduğunda (aynı şekilde Tempodrom’dan havalanına giderken de) tüm Berlin’liler Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’yı ziyaret ettiğini bizzat yaşadılar. İtiraf etmem gerekirse Berlin Trafiği Türkiye Delegasyonu’nu taşıyan ve koruyan araçlar nedeniyle “birazcık” aksadı. Ancak zararı yok. Elbetteki Türkiye “kategorisinde” bir ülkenin Başbakanı geldiğinde Almanya’nın başkenti bunu farketmek zorunda. Obama, Putin ya da Hollande geldiğinde de farklı olmuyor bu durum.
Almanya için Türkiye’nin ve Türkiye için Almanya’nın “ne derece” önemli olduklarını da iki ülke medyasının bu ziyarete ayırdıkları sayfa ve manşetlerden tespit etmemiz mümkün.
Pazartesi Günü akşam saatlerinde başlayan ve Salı akşamı sona eren ziyaretin ardından tüm Alman haber kanalları ve gazeteleri özellikle bugün (Çarşamba) haber ve yorumlarla dolu.
Kendi yorumumuzu yazmadan hemen belirtelim, Alman gazeteleri neredeyse tüm yorumlarda “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok sakin ama kendine sonsuz güvence sahip uslubuyla Almanya’ya yönelik güzel açıklamalar yaptığı” konusunda aynı görüşteler. Elbette her zamanki “önyargı hastalıkları” devam etmekte. Ama bu yeni değil!
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan beraberinde Yurt Dışı Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ve milletvekilleri ile geldiği Berlin’de ilk olarak buluştuğu “Türkiye kökenli Almanya’nın yerlisi konumundaki insanlarımızın” sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle gerçekleştirdiği toplantıda sadece konuşmadı. Söz alıp Almanya’ya yönelik sorun ve önerilerini dile getiren katılımcıların dediklerini dinledi, not aldı ya da hemen cevap verirken atılacak adımları da belirledi. “Koruyucu aile”, “eğitim” ve “gençlerimizin köklerine yönelik bilgilenmesi” yani “kültürel değerlerimiz ve anavatanı tanıma” alanında yapılacak çalışmaların ve de diğer konuların dile getirildiği bu toplantıda ayrıca bir müjde de” verdi.
Türkiye’de gündeme gelecek olan “Cumhurbaşkanlığı Seçimi” ve “TBMM Seçimi” gibi seçimlerde Almanya’da yaşamakta olan 1 milyon 365 bin civarındaki seçmenin Almanya genelinde (her seçmenin en fazla bir buçuk saat içinde ulaşabileceği şekilde organize edilmiş) yedi bölgede dört gün boyunca oy kullanma olanağına sahip olması doğal olarak tüm insanlarımızı çok sevindirdi.
Ancak gerek Pazartesi akşamı sivil toplum temsilcileri olsun gerekse Salı akşamı Tempodrom’u dolduran dört bin kişi (özellikle belirtmeliyim bir o kadar kişi daha bu saloncuğun dışında kaldı) aslında en fazla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın onlara yaşattığı “gururdan” dolayı mutluydu.
Bugüne kadar Türkiye’den Almanya’ya çok Başbakan geldi.
Hiç biri Recep Tayyip Erdoğan’ın yaşattığı bu “gururu” yaşatmadı ya da yaşatacak “kapasitede” değildi.
Eskiden Türkiye’yi temsilen gelenler “kemalist oligarşinin pençesinde” idam cezalarının uygulandığı, karakollarında işkencelerin engellenemediği, fikir ve inanç özgürlüğünün çiğnendiği ve de üstüne üstlük “bir cente muhtaç” bir ülkeyi temsil etmekteydiler. Ona göre de “resmi konuk statüleri” vardı.
Günümüzde ise 2002 tarihinden beri tekrar, tekrar seçilerek yönettiği ülkeyi dünyanın “iddialı” ülkeleri arasında yerleştiren lider yani her türlü “sabotaj” ve “kontr-gerilla operasyonuna” rağmen ekonomisi çökmeyen ve tüm “zarar verme” amaçlı çabalar rağmen ekonomik istikrarını sürdüren, bulunduğu coğrafyada askeri açıdan önemli bir güç olan, sosyal ve demokratik alanda geçmişinin “ayıplarından arınma” konusunda kararlı adımlarla ilerleyen ülkenin Başbakanı geldiğinde onu ağarlayan ülkede “Obama ya da Putin kategorisinde” sunuyor tüm programı.
İşte Almanya’da Başbakanlarını çoşkuyla alkışlayan, onunla ve bakanları ile fotoğraf çektirmek için yarışan insanlarını asıl bu durum çok ama çok mutlu etmekte ve gururlandırmakta.
2002 öncesinin politikacılarının “biz bir vakitler Malazgirt’te…” diye başlayarak “çocuklara masallar” tarzı “kendi, kendilerini övüp, kendi sırtlarına vurdukları” zamanın “acizliği” yok günümüz Türkiye’sinin devlet adamlarında.
“Şanlı tarihine” uygun “günümüz duruşuyla” ve de “icraatleriyle” gerçekten güçlü bir ülkeyi temsil etmekteler.
İşte bu “yeni” Türkiye’nin Almanya’da yaşamakta olan vatandaşları da “eskiden pasaportlarını gösterdiklerinde” neler yaşadıklarını iyi bilen ve bugün pasaportlarını gösterdiklerinde “hissettikleri” güvenin tadını çıkaran insanlarımız olarak bir başka seviyorlar Başbakanlarını!
Pazartesi ve Salı günü Berlin işte en başta bu gerçeği yaşadı.
Dört bin vatandaşına hitap etmek için yola çıkan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Şansölye Angela Merkel ve SPD Başkanı (Şansölye Yardımcısı) Sigmar Gabriel “lütfen bizim de selamlarımızı iletin” diyorlarsa biz biliriz “Almanya’da nereden nereye geldiğimizi”.
İşte bunun için ve “bizim Türkiye’miz var” dediğimizde “gerçekten de var olduğu” için müteşekkiriz Almanya’nın Türkiye kökenli yerlileri olarak.
Bu durum Başbakan Erdoğan ve Şansölye Merkel görüşmesi ve ardından yapılan basın toplantısında da açık ve netti. Bazıları “ama Merkel AB konusunda katı kaldı” tarzı “ille de muhalefet” lakırdılarını çok sevmekteler. Ancak “Türkiye ile sorunlu Helmut Kohl’un öğrencisi Merkel’in bir görüşme ile Türkiye aşığı olacağını” bekleyecek kadar saf olmadıklarından da eminim. O nedenle bu gibileri yorumlarını zaten görüşme öncesi yazanlar cinsindenler.
Oysa gerçek ortada!
Berlin Ziyareti Türkiye ve Almanya arasında son yıllarda soğuyan ilişkilerin ısınmasına büyük katkı oldu. İki ülke oldukça yakınlaştılar.
Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nde Başbakan Erdoğan tarafından ayrı, ayrı kabul edilen Almanya Dış İşleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ve Şansölye Yardımcısı ve Ekonomi ve Enerji Bakanı (aynı zamanda SPD Başkanı) Sigmar Gabriel ile planlanandan uzun süren ve çok dostane ortamda geçen görüşmeler de bunu kanıtladı.
Hatta Sigmar Gabriel bir süre yoldaşı Frank-Walter Steinmeier’in uzayan görüşmesinin bitmesini bile “gönüllü” olarak beklemek zorunda kaldı.
Sonuç olarak Başbakan Erdoğan’ın Berlin Ziyareti hem iki ülke arası ilişkiler açısından “dev bir adımın atılmasını” hem de Almanya’da yaşamakta olan insanlarımızın “moral kazanarak motive olmasını” sağladı.
Teşekkürler Başbakanımıza!