TÜRKİYE GÜNDEMLERİNE DOĞRU

BM yönetiminde Cenevre II Barış Konferansı’nın ilk turunda, halkın referandumda onayladığı anayasaya göre meşru Suriye hükümeti; Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonuna terörün kınanması ve Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı Terörle Mücadele kararına uyulması talebinde bulundu.
Talebi reddeden Ulusal Koalisyonu birçok ülke ve kuruluş “Suriye halkının temsilcisi” olarak tanıyor!

*
Muhalif Ulusal Koalisyon küresel ve bölgesel oyuncuların Suriye rejimine karşı bir araya getirdikleri ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşturulmuş bir yapıdır.
Her bir grup diğer gruplardan çok ciddi farklılar gösteren bir takım hak ve iddiaları temsil ediyor.
Yoğunlukla Suriye’nin değil Batı’nın, Suudi Arabistan’ın, Katar’ın ve Türkiye’nin çıkarlarını savunuyor -o yüzden, bu ülkeler arasındaki çelişkilerden,anlaşmazlıklardan etkileniyor.

*
Gözlemciler ilk tur görüşmelerdeki havanda su dövüldüğü görüntüsüne rağmen,böylesi karmaşık bir krizde Konferans’ın bir ısınma turuyla başlamasının dahi başarı olduğu kanaatindedir.
İkinci turdan itibaren, Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun daraltığı müzakerelere diğer muhalif kesimlerin de katılımıyla genişleme bekleniyor.
Bu suretle Konferans’ın karar alma ya da girişimde bulunma gücünün artacağı söyleniyor -nitekim, Konferans’ın hamileri ABD ve Rusya’dan bu görüşte olduklarına ilişkin açıklamalar geliyor.

*
Bakınız, James Clapper ABD Ulusal İstihbaratı Başkanı’dır,Senato’da “Küresel Tehditlerin Değerlendirilmesi” oturumunda, Batı’nın bizzat yetiştirdiği İslamcı teröristlerin
oluşturduğu tehditin boyutlarını yeni farketmiş bir edada konuşuyor!
Suriye’de 50 ülkeden 7 bin yabancı teröristin, 1600 farklı çetede 75-110 bin İslamcı teröristin çatıştığını, bu ülkede terörist yetiştirilmek için eğitim kampları kurulduğunu ve teröristlerin sadece Suriye için değil dünya toplumu için de ciddi bir tehlike oluşturduğunu açıklıyor.

*
Bu çerçeve Cenevre II Barış Konferansı’nın gizil mantığını açığa çıkarıyor.
Birincisi, Suriye’de güvenlik tesis edilmeden reformların yapılamayacağı, güvenliğin tesis edilmesinde ise cari anayasa ve kanunlara göre meşru sorumluluğun birinci derecede Esad hükümeti’ne ait olduğu esası net olarak beliriyor.
İkincisi,Konferansın -ancak, bütün muhalif güçlerin katılımıyla karar alma gücünün artmasıyla sonuç vereceği ve ulusal bir misak çerçevesinde egemenlik, bağımsızlık,toprak bütünlüğüne tutunan Suriye’nin siyasi geleceğinin resmedileceği düşünülüyor.

*
Önce Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için BM garantisinde savaşan silahlı ve terörist güçlere türlü lojistik veren devletlerin desteklerini kesmesi,sınırların denetimi için bir mekanizma oluşturması gerekiyor.
Sonra Suriye toplumunun tüm bileşenlerinin temsil olacağı genişletilmiş bir hükümetle Anayasa ve yargı sistemini öne koyan, siyasi ve ekonomik gereklilikleri belirleyen, siyasi partiler, seçimler,yerel yönetimler ve daha başka konulara ilişkin yeni anlaşmaların sağlanması ve anayasanın halk oyuna sunulması öngörülüyor.

*
Bunun için ikinci tur görüşmelerle birlikte, Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun ve arkasındaki Suudi Arabistan,Katar ve Türkiye gibi ülkelerin -hâlâ, Cenevre II Barış Konferansıyla geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır, muhalefetin temsilini Ulusal Koalisyon yapmalı, seçimi geçiş yönetimi ve uluslararası gözlemciler tarafından yapılmalıdır ön şartının,
Ya da Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın İran’a yaptığı ziyaretin dönüşünde “Suriye meselesinde İran’ın şu anda takılıp kaldığı bir nokta var; ‘Terör örgütleri burada saf dışı edilmeden, terör örgütlerinin girişi engellenmeden, terör örgütlerine parasal destekler, diğer destekler kesilmeden Esad’ın gitmesinin hiçbir anlamı yok’ diyorlar. Biz de kendilerine şunu söyledik: 3 sene önce bu terör örgütleri Suriye’de yoktu. Terör örgütleri burada Esad ile birlikte oluştu” saçma argümanının
gündemden düşürüleceği anlaşılıyor.

*
Nitekim ABD’nin Dışişleri Bakanı J.Kerry ile birlikte Konferans’ın hamisi Rusya’nın Dışişleri Bakanı S.Lavrov “Cenevre antlaşmasında birilerinin gitmesi gerektiğinden bahsedilmiyor. Belgede Suriyeliler için geçiş döneminin ortak kabul edilebilir içeriği ve parametreleri konusunda uzlaşıya varılmasından bahsediliyor. Yine belgede Suriye toplumunun kurumlarının korunması gerektiği belirtiliyor.
Bu önemli bir konudur. Düzenin korunması gerekliliğini ve bunun için mevcut yönetim kurumlarının korunması dışında metot olmadığını herkes anlıyor.
Suriyelileri, kendi aralarında anlaşmaları için itiyoruz. Belki bu kulağa yeterince naif gelebilir ama gerçekten de başka bir yol yok” ifadesiyle, Cenevre II Barış Konferansının ikinci turdan itibaren rotasını belirliyor.

*
Nitekim, son günlerde gündem yavaş-yavaş Türkiye’de yardım malzemesi taşıdığı söylenen TIR kamyonlarının sahibinin MİT çıkmasına,
Libya/Trablus Elçiliği’nden Katar’a gönderilen bir belgede Irak Şam İslam Devleti saflarında savaşmak için gönderilen 1800 militanın sevk edilmesinde Türkiye ile koordinasyon kurulmasının istenmesine,
İsrail’in Türkiye’de El Kaide kampları olduğuna ilişkin ihbarına kayıyor.
Ya Yalova’daki Çeçen Eğitim kampı?
Ya da dünyanın çeşitli yerlerinden gelen El Kaide örgütü üyelerine Türkiye’nin lojistiği sorgulanıyor.

*
Aslında Türkiye’de AKP iktidarıyla El Kaide’nin somut ilişkisi aranmıyor,ikisinin de -bir zaman, ABD’nin hedefi doğrultusunda Suriye yönetimini devirmek ve yeni bir rejim kurmak amacında birleşmiş olduğu biliniyor.
Şimdi,bu bağın ustaca kırılacağı, ceremenin Cenevre II Barış Konferansı’nı saçma-sapan ön şartlarla tıkayan muhalif Ulusal Koalisyon ile birlikte Erdoğan iktidarı ve Türkiye’ye yükleneceği ve müzakere kapılarının Kürtlere ve İran’a açılacağı belgeler,kasetler,ifşaatlar ya da başka başka entrika ve tefrikaların süreci başlıyor…

*
Türkiye’de “Erdoğan, yakalayın hırsızı diyen hırsız gibi “gündemi değiştirmede pek mahirdir,ama Ortadoğu’nun barışı,istikrarı ve büyümesi yolunda dünyanın gündemini nasıl değiştirebileceği merak ediliyor.
Yine de -ne talih! Türkiye’den zuhur etmiş bu kişinin, sulbünden çıktığı Şeytan’ın yattığı yeri bilen en birinci kişi olduğuna dikkat etmek gerekiyor!
El Kaide’nin Türkiye provokasyonlarına şaşırmamalıdır.

3.1.2014


Yazıları posta kutunda oku