Prof. Dr. Doğan Kuban
Sevgili Okuyucular,
90 yaşına yaklaşan bir insan olarak, kendi varlığıma güvenmemi sağlayan bir ulusal kimliği tanımlamak için yazıyorum. Aslında ben babası Çerkez, anneannesi Midillili, annesinin ailesi Orta Asyalı olan bir Türküm. Bunları yazarken kuşkusuz duygusalım. Bunlarla yaşadım. Ama hepsi gerçek.
Biz sadece Anadolu’yu Türk dilli yaptık. Burası asıl anavatanımızdır…
Türk tarihinin gelişmesini öğrenen herkes Türklerde ırkçılık olmadığınıgörür… Müslümanları ırk ve mezhep propagandasıyla birbirlerine düşürmek İngiliz emperyalizmi ile başlayan bir Batı stratejisidir.
Türkler hiç sömürge olmadılar. Her ırkla kardeş gibi yaşadılar. Sultan kulluğunu Cumhuriyetle aştık.
Dünya bizi Türk olarak biliyor. Osmanlı pasaportu ile Güney Amerika’ya giden Lübnanlı Arap’a da ‘El Turco’ diyorlardı. Limni kökenli bir Rum profesör Osmanlı pasaportu ile göç ettiği New York’ta kendisine Türk dedikleri için kavga ettiğini anlatırdı. Cezayirli korsanlar İtalya kıyılarını vurduklarında İtalyanlar onlara Türk derlerdi. Avusturyalılar ve Ruslar hep Türklerle savaştılar. Araplar da Türk(çoğulu etrak) derler. Devşirme Yeniçeri ordusu Türk ordusudur. Marco Polo Anadolu’dan geçerken Türkler vardı. 13. yy. dan önce Bizanslı tarihçilerin söz ettiği bütün bozkır göçerleri, değişik adlar altında Gök Türkler, Hazarlar, Peçenekler Kumanlar, Polovziler, Karahanlılar, Selçuklular, Gazneliler, Kuzey Hindistan’ı fethedip devlet kuranlar hep Türklerdir. Babür oğulları da Türkçe konuşuyorlardı. Osmanlı esperantosu da halkın kullandığı bir dil olmadı.
Düşüncemi Türkçe anlatıyorum. Bunun etnik kökenle ilgisi yok.Genetik çok kökenlilik, önemli bir hoşgörü kaynağıdır. Teknik Üniversite’de Bulgaristanlı Türk, Makedonyalı Türk, AnadoluluTürk, Çerkez, Laz, Gürcü, Tunceli (Dersim)’li Kürt, Azeri-İranlı, Urfalı Arap, Yahudi, Rum, Ermeni, Giritli, gibi İmparatorluğun her köşesinden gelmiş gençlerle birlikte okudum. Aynı üniversitede öğrencilerim içinde Iraklı, İranlı, Suriyeli, Balkanlı, Yunanlı, Bulgar Kıbrıslı öğrencilerim oldu.
Bu toplum tarihini öğrenemedi. Birkaç hikaye ile yetiniyor. Oysa dünya tarihinin odağı olan Avrasya tarihinin biçimlenmesinde rol oynayan en büyük aktörler arasında Türkler var. Her fethettikleri, yerleştikleri toplumun kültürünü almışlar. Çin’de Çinli, Hint’te Hintli, Orta Asya ve İran’da İranlı olmuşlar. İslam’ı Araplardan, şiiri ve tasavvufu İranlıdan almışlar. Devlet bürokrasinin dili Osmanlıca, halkın anlamadığı bir Esperanto.
TÜRK KÖKENLİLERİN TARİHSEL ROLLERİ
Türk kökenli göçerlerin ve onların kurdukları devletlerin Avrasya tarihinin ve İslam’ın biçimlenişinde büyük rolleri var. Bu Cengiz İmparatorluğu gibi sadece Doğu ve Orta Asya’da kısa süreli bir dönem değil. Zaman ve coğrafi sınır ile çok daha geniş ve günümüze uzanıyor. Çin’de ilk Türk sülalesi olan Wei’ler, Moğollardan 900 yıl önce Kuzey Çin’i işgal ettiler. Hun konfederasyonunun yönetici grubuTürk. Moğolların Batıya akınlarında ordularının yarısı Türk’tü. Bunun kanıtı, Rusya’da Türkçe konuşan Müslüman Altınordu egemenliğidir.
Türkler Asya’nın yerleşik bölgelerine yaptıkları akınlar ve işgal ettikleri yörelerde kurdukları geçici devletlerle tanınıyor. Bu tarihin Müslümanlık çağı ise, Gazneli, Selçuklu, Osmanlı, Memluk gibi yerleşik devlet tarihlerinden oluşuyor. Bütün bu evrensel ve günümüze kadar uzanan, coğrafi olarak Doğu Asya’dan Orta Avrupa’ya uzanan coğrafyada, zaman zaman destanlaşan bir tarihe sahibiz. Türkler İslam dünyasında Selçuklardan Osmanlıya kadar egemen olmuşlar. Türkdendiği zaman Şaman göçerler, Bulgar ve Gagauz gibi Türk kökenli Hıristiyanlar, Hazarlar gibi Yahudi olmuş toplumlar var.
Selçuklu ve Osmanlılarla birlikte Türk ve Müslüman kimlikler eşdeşleşir. Fakat devşirme Yeniçeri ile dönme Rum ya da Ermeni, annesi Hristiyan olan sultanlar da Türkleşir. Bugün Asya’da 125 milyon Türkçe konuşana karşın, sadece 25 milyon Moğolca konuşan var. Biz sadece Anadolu’yu Türk dilli yaptık. Burası asıl anavatanımızdır. Ertuğrul aşireti de Türk. Osman Bey’in babasının, kardeşlerinin, oğullarının adı Türk, kendisinin adı Osman olmuş. Beyliğin kuruluşundan iki yüz yıl sonra uydurulmuş.
TARİH BİLMEYENLER VE KEMKÜM EDENLER
Dünya Tarihinin önde gelen tarih biçimleyicileri, Çinliler ve Hintliler, Yunanlılar ve Latinler, Türkler ve Araplar, Slavlar ve Germenlerdir. Gerçi Türkçe konuşanlar bu tarihin uygarlık yaratanları olmadılar. Fakat ırklar arasındaki simbiyotik yaşam sürecinin en büyük temsilcileridir.
Amerika’nın en büyük üniversitelerinde Türk olarak hocalık yaptım.
Yurt dışında insanlar 2 tane Türk tanıyorlardı. Süleyman the Magnificent (Muhteşem Süleyman) ve Atatürk. Onlarla övünüyorum. Bugün tarih bilmeyen, yaşları benim çocuklarımdan daha küçük genç bir takım adamlar yetişti. Bunlar Türklükten söz edince kem küm ediyorlar. Benim anlayış sınırlarımın dışında olduğu için söylediklerini merak etmiyorum.
Kazım Karabekir Paşa’nın yaverinin eşi olan Dar-ül Muallimat mezunu annem, küçükken bana Karabekir Paşanın bir çocuk şarkısını öğretmişti:
Çelik gibi kollu
Tunçtan ayaklı
Türk hiç yılar mı?
1930’lu yıllarda Anadolu’da ilkokullarda tarihi çoktan unutturulmuş bu halkın çocuklarına ne olduğunu anımsatmak için ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım!’ söyletiliyordu. Bu, yok olan imparatorluğu kuran insanlara kendilerini anlatmak için gerekliydi. O sırada Anadolu’yu anayurt yapanların nefesini yeniden içimize çekmemiz gerekiyordu.
Türkiye, ulus düşüncesinin zayıflamasına göz yuman bir sakat düşüncenin esiri olarak, dünya gelişmiş ülkeler ailesinden çıkarılmağa çalışılıyor. ‘Marseillaise’i dışlayan bir Fransız, ulusal marşlarını dışlayan Amerikalı, Alman, Rus, İngiliz olamaz. Brezilyalıların, Güney Afrikalıların, Avustralyalıların ulusal marşlarını ne büyük heyecanla söylediklerini çok seyrettim.
TARİHİMİZİ BİLMİYORUZ
Bugünün Türkleri kendi tarihlerini öğrenmiyorlar. Dünyanın farkına 1965’den sonra varanlar Türk tarihinin evrensel konumunu hikaye olarak bile bilmiyorlar. Bunlar, eğer özel bir aile ortamından gelmemiş, ya da okulda bilinçli bir hoca ile karşılaşmamışlarsa, kimlik sorununun içeriğini öğrenmiyorlar. Türklerin ve Türkiye’nin tarihsel konumunu da bilmiyorlar. Türk tarihinin gelişmesini öğrenen herkes Türklerde ırkçılık olmadığını görür. Bozkır göçeri ekzogam bir toplumda yaşar. Çinli, Moğol, Slav, İranlı Hintli her kadın bir ganimettir. Osmanlılar da öyle davrandılar. Savaşta düşmanın karısı, kızı bir ödül oldu. Osman Bey gazilere kentleri ele geçirdikleri zaman Rumların evlerinin ve karılarının onların olacağını söylüyordu. Cengiz Han da askerlerine ayni şeyi söylemiştir. Bizim sultanlar ise hareme Türk-Müslüman kadın sokmamışlardır. Anaları Hıristiyan esiridir. Bunu biliyoruz. Ama anlamını yorumlayan, sonuçlarını anlatan yok. Türklük ırksal ve kansal değil, bir kültürel özelliktir. Çağımızda bizi bu kültür kimliğine bağlayan tek şey dil ve o dille üretilen düşünce ve sanattır.
Bu toplum kendini Türk ve Müslüman olarak görür, dünyadaki yerini ise öğrenemedi. Fakat arkasındaki tarih ve Osmanlı’nın kozmopolitliği onu, bağnaz olmaktan bir ölçüde kurtarmıştı. Annemin amcasının kara derili bir eşi vardı. Benim gibi yarı Çerkez bembeyaz bir Türkçocuğunun yarı zenci amcaları, kuzenleri memur, subay, öğretmen olarak yaşıyorlardı. Hiç yadsımadım.
Cahilin özelliği, kolay yönlendirilmektir. Bağnaz, kışkırtılan cahildir.Sömürülmek de bunun doğal sonucudur. Batılılar bu etkilemeyi bir bilim yaptılar… Müslümanları ırk ve mezhep propagandasıyla birbirlerine düşürmek İngiliz emperyalizmi ile başlayan bir Batı stratejisidir. Ama Fatih’in sadrazamı Mahmut Paşa bir Bizans aristokratı idi.
Biz sayısız etnik gruplarla iç içe yaşadık ve yaşıyoruz. Bu dünyanın her yerinde böyle. Ama Amerikalının kendine güvenini düşünün. Bilgi, teknoloji ve uygarlık adına her şeyi ithal etmeyi pragmatik bir dünya görüşü bağlamında doğal kabul eden bir toplumuz. Bugün de her şeyi ithal ederek yaşıyoruz. Tarihimizin büyük bir özelliği var: Bu geri kalmış bir uygarlığı aşmaya olanak verebilecek bir özelliktir. Türkler hiç sömürge olmadılar. Her ırkla kardeş gibi yaşadılar.
Sultan kulluğunu Cumhuriyetle aştık.
Yeniden hiç kimsenin ve ‘Para’nın kulu olmamak dileğiyle.