AT İZİ, OT İZİ
HÜSEYİN MÜMTAZ
Şapkanız varsa önünüze koyup bir düşünün. Çünkü artık takke düşmüştür efendiler, görünen de sadece açıkta kalan keliniz değildir.
Kavramlar, deyimler değildir sadece karışanlar; at izi de ot izine karışmıştır.
Ve ne yazık ki bu âlemde hâlâ etliye-sütlüye bulaşmayan embedilmiş cühela taifesi ahkâm kesebilmektedir.
Çünkü “gün uğursuzun”dur.
Örnekleyelim mi?
Danimarka’da Müslüman asıllı göçmenlerin ülkeye gelmelerinin yasaklanması tartışılıyormuş. Tartışmayı başlatan Danimarka Halk Partisi üyeleri Anti Müslüman bir parti olduklarını açıklamışlar.
Muhalefetteki aşırı sağ Danimarka Halk Partisi, Müslüman göçmenlerin ülkeye sokulmamasını istiyormuş. Danimarka Halk Partili Marie Krarup “Ülkemizdeki Müslüman azınlığın sayısını sınırlı tutmak zorundayız” derken partinin AB parlamentosu adayı Anders Vistisen, “Müslüman asıllı göçmenlerin ülkemize gelmelerini bir süre için de olsa durdurmamız gerekiyor. Bazı Müslüman ülkelerin vatandaşlarının ülkemize uyumları sorun yarattı ve bir türlü uyum sağlayamadılar. Bu nedenle çok acil bir şekilde Müslüman göçmenlerin ülkemize gelmelerini durdurmak gerekir. O zaman sorun çözülmüş olur” demiş.
Lolland bölgesi Höjbörgen şehrinde ikinci Belediye Başkan Yardımcısı olan Erik Kjaelgaard da “Müslümanlara yönelik yasaklarda ilk adımı, sınırlarımızda kontrolleri başlatarak atabiliriz. Ülkemize gelen Müslümanları sınırdan geri çevirebiliriz. Geri çevirdiğimiz Müslümanlara ‘senin dinin inancın nedir?’ diye sorduktan sonra gelmen gereken ülke burası değil, kendine bir Müslüman ülke bul” diyebiliriz dedi.
Biz işte bu Avrupa Birliği’ne girmek istiyormuşuz ha?
Onlar da alacakmış gibi yapıyorlarmış, öyle mi?
Asıl “mış gibi yapan” kim acaba?
Aslında “karşı taraf”ın tavrı pek de gizli saklı değil.
Geçen hafta, 22 yıl aradan sonra ülkesinden Türkiye’ye gelen ilk Fransa Cumhurbaşkanı olan François Hollande, Türkiye’nin AB üyeliği müzakere süreciyle ilgili soru üzerine, zaman zaman zor konuların gündeme gelebileceğini belirterek şunları söylemedi mi:
“Nasıl bitecektir bu süreç? Herhangi bir tarih öngörülmemiştir. Günün birinde bütün fasıllar tamamlanınca, sonra ilgili halkların kararına göre, bir hipotez olarak üyelik düşünülebilir. Her halükârda bu Fransa’da referanduma tabidir. Dolayısıyla, gereksiz yere bir takım korkuları ajite etmeye çalışmanın bir anlamı yoktur. Bu konuda nihai kararı Fransız halkı alacaktır.”
Hollande, şöyle devam etti: “Zannediyorum açılabilecek olan fasıllar konusunda, özellikle Türkiye’de bugün görüşülen konuları da ilgilendiren, mesela erklerin ayrımı konusu var, temel haklar var, hukuk devleti, adalet gibi konular var. Bu süreç de, Türkiye’ye destek olacaktır. Türkiye neleri başarabileceğini de ispatlayabilecektir.”
Sonrasında da Fransa, Japonya ve Türkiye alanında sivil nükleer enerji alanında imzalanan anlaşmayı hatırlatan Hollande, Türkiye ile Fransa arasında sadece nükleer enerjide değil, hızlı trenler, hava ulaşımı, kara yolu ulaşımı, gıda, tarım alanlarındaki ilişkilere dikkat çekti.
Hollande açıkça; 1.”Tarih yok” diyor, 2.”Son kararı, bütün fasıllar tamamlandıktan sonra bir referandumla Fransız halkı verecektir” diyor, 3. ”Erklerin ayrımı, temel haklar, hukuk devleti, adalet gibi” konularda “ev ödevi” veriyor. 4. “Nükleer enerji, hızlı trenler, hava ulaşımı, kara yolu ulaşımı, gıda, tarım alanlarında bize ayrıcalıklar sağlarsanız” süreci devam ettiririz diyor.
“Kapitülasyonlar” istiyor ama hem tarih vermiyor, hem Fransa halkına atıfta bulunuyor.
Kapitülasyonlar için süreci kesmemeye özen gösteriyor.
Hollande gelmeden bir hafta önce de Fransız Kamuoyu Enstitüsü, (Institut Français d’Opinion Publique / IFOP) Fransa’da Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine olan destek oranı yalnızca yüzde 17 olduğunu ortaya çıkaran bir anket yayınlıyordu.
AB’den NATO’ya, oradan da ABD’ye atlamaya ne dersiniz?
NATO Genel Sekreter Yardımcısı Alexander Vershbow, Türkiye’nin NATO füze savunma sisteminin İsrail’i korumayı amaçlamadığı yönündeki teminatları kabul ettiğini duyurmuş.
Reuters’in aktardığına göre Vershbow, Ankara’nın itirazlarının kısmen Türkiye topraklarına yerleştirilecek NATO radarıyla ilgili kafa karışıklığından kaynaklandığını belirtmiş.
Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde (INSS) konuşan Vershbow, Türkiye’deki kafa karışıklığının nedeninin ise Türkiye topraklarına yerleştirilecek radar sistemiyle ABD’nin İran’dan gelecek füzelere karşı İsrail’de inşa ettiği radar arasındaki benzerliklerin çok fazla olması olduğunu söylemiş.
Vershbow, “Bence NATO’nun sisteminin bir şekilde İsrail’in korunmasına odaklanacağına ve İsrail’de bulunan varlıkların NATO sisteminin bir parçası olacağına dair bir yanlış algı vardı. Ancak aslında bunlar birbirlerinden ayrı iki mesele” diyerek; “Dolayısıyla bence bu sorun ortadan kalktı. Türk kamuoyunun bazı kesimleri için halen bu bir sorun olabilir ama bence Türkiye’de hükümet artık füze savunmasını destekliyor” sözlerini tamamlamış.
Ben, ifade etmem gerekir ki Türk kamuoyunun o; “halen bunun bir sorun olabileceği” düşüncesindeki kesimindenim.
Ve “Acaba” diyorum; İsrailli general geçen hafta benim gibilerin endişesini gidermek düşüncesiyle ufak bir jest yapmak için mi şu “flaş-flaş-flaş” açıklamayı yaptı?
İsrail askeri istihbaratından sorumlu Tümgeneral Aviv Koçavi, Tel Aviv’de düzenlenen güvenlik konferansında bir harita göstererek Türkiye’de üç El Kaide üssü (Karaman, Osmaniye ve Şanlıurfa) olduğunu savundu. Suriye’ye savaşmaya giden El Kaidecilerin orada kalmadığını ve NATO üyesi Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçebileceğini öne süren Koçavi net bir sayı vermese de Reuters’ın haritada Mısır’daki cihatçıları temsil eden daire ile karşılaştırarak yaptığı yoruma göre, Türkiye’deki üç noktada toplam 100 kadar El Kaide militanı bulunuyor.
Çorbada değerli müttefikimiz Amerika’nın da tuzu olmamalı mı?
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf geçen haftaki gündelik basın toplantısında “Türkiye’deki yerel gelişmeleri izlemekteyiz ama Türkiye’nin iç işlerine karışmayacağız ya da buradan herhangi bir analiz yapmayacağız” karşılığını verdi.
Şeytan işte, dürttü ve aklıma şu soruları getirdi;
1.Şimdiye kadar karışıyorlar mıydı? 2.Analiz yapmıyorlar mıydı?
Hâlbuki daha geçenlerde Obama ZDF’ye verdiği bir röportajda Türkiye’yi de dinleyip dinlemedikleri konulu soruya; “Ülke ülke yorumda bulunmayacağım. Başkanlık kararnamesinde de görebileceğiniz gibi sürekli birlikte çalışmalar yaptığımız yakın dost ve müttefiklerimiz var” dememiş miydi?
Hem “sürekli birlikte çalışma” yapacaksın hem analiz yapmayacaksın..
Lâf…
Ama Savunma Bakanı Chuck Hagel’in Türkiye ziyaretini iptal etmesinden sonra; Dışişleri Bakanı’nın Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Yardımcısı Victoria Nuland’ın da Türkiye’yi atlayarak, Yunanistan ve Kıbrıs’a gidip Atina’da hükümet yetkilileri ve işadamlarıyla; Lefkoşa’da da Rum ve Türk liderlerle bir araya gelecek olmasının bir şeyler çağrıştırması mı lâzım acaba?
Sıra geliyor bir “milletvekili”ne..
“Milletin vekili” Sırrı Sakık; ki kuvvetle vejetaryen olduğunu tahmin ediyorum, bakın ne diyor;
“Bütün yolsuzlukların üzerine gidilsin ama çok da umurumuzda değil”.
Meclis’te torba tasarı görüşmelerinde, 17 Aralık süreciyle ilgili kuşku ve endişelerinin bulunduğunu belirten Sakık şunları söylemiş:
“Bu paralar bütçeye gelmiş, bu paralar bunlara dağılmış, bu paralar bir başkasına gitmiş… Eğer bütçeden bu şekilde para çalınmazsa bir başka şekilde çalınır. Bizim açımızdan ne olur biliyor musunuz, bu paralar Hazine’ye gelirse F-16’lar alınır, yine F-16’lar gider Roboski’yi bombalar, sokaklarda gaz bombasıyla halkımıza döner. Evet, yolsuzluğun üzerine bir bütün olarak gidin, gidelim. Evet, bu Hazine’nin bekçisi değiliz yani Hazine çok da bizim hayatımıza bir şey yansıtmıyor….
Yani Hazine’de bol miktarda para olsa ne olacak? Halkın sofrasına, cebine mi yansıyacak? Yok, vallahi biz Kürtler için şu olacak; F-16’lar alınacak. Yine gidip operasyon yapıp bombalar yağdıracaklar.”
Acaba bilerek ve isteyerek “Kırk katır mı, kırk satır mı?” noktasına mı getiriyor bizi Sakık?
Tam bu noktada “ortalama vatandaş”ın ben, neden/sonuç ilişkisini gözeterek hiç çekinmeden “yolsuzluk”un üzerine gideceğini düşünüyorum..
“Kırk satır” diyecektir, “Yolsuzluk yapılmasın, para hazinede kalsın ki F-16 alınsın” diyecektir sade vatandaş.
Bütün mesele “vatandaş”ı, “millet”i o tercih noktasına getirmemektedir..
Getirmemelidir ki, içeride ve dışarıda da at izi de ot izine karışmasın…
Yeter ki taşlar, sağlam ipler ve kalın urganlarla bir yerlere bağlanmış olmasın. 3 Şubat 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ