PARADİGMA’NIN DA SUYUNU ÇIKARDILAR
HÜSEYİN MÜMTAZ
Konuya “değerli” komşumuz Yunanistan’la girelim..
Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’un, ABD ve Avrupa’ya gerçekleştirdiği ziyaretlerin ardından düzenlediği basın toplantısında, Türk-Yunan ilişkileri ve Kıbrıs meselesine yönelik değerlendirmeleri olmuş.
“Toplumsal, siyasi ve ekonomi alanında istikrarlı bir Türkiye” istediklerini söyleyen Venizelos, “İstikrarlı bir Türkiye, ikili ilişkilerde güvenilir bir muhataptır. Tarihi tecrübemize göre, Türkiye’de gerginlik varsa bunun dışarıya ihraç edilme tehlikesi de vardır” diye konuşmuş.
Türkiye’nin komşu ülkelerle ilişkilerine de değinen Venizelos, “Bölgeye bir göz atıldığında Türkiye’nin komşu ülkeleri arasında Yunanistan’la ilişkilerin, cennetlik olduğu görülür. Türkiye’nin en az sorunu olduğu komşu ülkesi Yunanistan’dır” ifadelerini kullanmış.
Venizelos, Kıbrıs meselesinin ise AB müktesebatı ve BM kararları çerçevesinde iki bölgeli iki toplumlu bir federasyon temelinde çözümlenmesi gerektiğini ve bu çözümün Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları tarafından referandumla kabul edilmesi gerektiğini “de” sözlerine eklemiş.
Öyle hemen koltuklarınız kabarmasın.. Adam, “Türkiye’deki gerginlik ülkesine ihraç edilmesin” diye “toplumsal, siyasi ve ekonomi alanında istikrarlı bir Türkiye” istiyor.. Yoksa kara kaşımız, kara gözümüz için değil..
Devam ediyor “torun” Venizelos; “Türkiye’nin en az sorunu olduğu komşu ülkesi Yunanistan’dır” diyor.
Dikkat edin, “Yunanistan’ın en az sorunu olduğu komşusu Türkiye’dir” demiyor.
Ve lâfını, Türkiye’nin komşu ülkeleri arasında Yunanistan’la olan ilişkilerini “cennetlik” olarak tanımlıyor..
Hristiyan bir âdem’in cennet’ten kastının ne olacağını bilemem ama konuya gene dini açıdan yaklaşmakta ve güncel bir olayın perde arkasından bakmakta fayda görüyorum..
Fileleftheros gazetesi, “Mağusa Sakinleri Göz Yaşı Döktü” başlığıyla yayımladığı haberinde, dünkü (26 Ocak Pazar) ayini yöneten “Konstantiya ve Mağusa” Metropoliti Vasilios’un, kapalı bölge Maraş’taki bir kilisenin, muhtemelen de “Agios İoannis” kilisesinin, faaliyete geçmesi için çaba harcadığını söylemiş.
Vasilios’un dün “bir ay içerisinde ikinci kez” Gazimağusa Suriçi’ndeki ayini yönettiğini yazan gazete, Vasilios’un, bunu “Tanrı’nın hediyesi” olarak nitelediğini aktarmış.
Vasilios, Gazimağusa Suriçi’ndeki “Ay. Georgios Kilisesi”nde her ayın son Pazar günü ayin yapılacağını da söylemiş.
Dünkü ayinin, KKTC’deki bütün kiliselerde her Pazar yeniden ayin yapılması temennisiyle gerçekleştirildiğini yazan gazete, ayine sözde “Maraş Belediye” Başkanı Aleksis Galanos, DİSİ Partisi milletvekillerinden Kiriakos Hacıyannis, sözde “Maraş Belediye” heyeti, aynı zamanda birçok Mağusa kökenli Rum’un katıldığını belirtmiş..
Kuş uçmaz, kervan geçmez uzak ve ıssız Anadolu dağları, dereleri, tepelerindeki mumla aranan, cemaatsizlikten terkedilmiş-harabe kilise ve manastırlardaki taşıma kalabalıklarla sergilenen bu “âyin” olgusuna Türkiye’de uzun bir süredir alıştığımız için yadırgamıyoruz..
Aynı “gösteri” 2004’den sonra KKTC’de de sergilenmeye başlamıştı.
Ama işin ucu “kapalı bölge Maraş’taki Agios bilmem ne” kilisesine uzanınca ziller çalmaya başladı.
Başlamalı..
Anadolu’nun 1071’den beri cemaatsiz kilise kalıntılarında yine ve yeniden ayin yapılabiliyor olmasının üstüne bir de 40 senedir kapalı, insansız Maraş’ta ayin izni ihtimali Venizelos’u galiba haklı çıkarıyor..
Daha ne desin adam, “Türkiye, Yunanistan için cennetlik” diyor.
Diyor tabii, diyecek tabii..
Yunanistan’da bir de Türk azınlık var biliyorsunuz..
Lozan’a göre mübadeleden sonra karşılıklı iki ülkede kalan azınlıkların dini bir takım hakları vardır.
Türkiye buna titizlikle, bazen de “göz yumarak” uyar..
Peki şu habere ne dersiniz?
“Batı Trakya Türk azınlığının tepkisine rağmen ‘240 İmam Yasası’ uygulanmaya başladı.
Yunanistan’da 2007’de kabul edilen ancak Batı Trakya Türk azınlığının tepkisi nedeniyle yürürlüğe konulmayan ‘240 İmam Yasası’ fiilen uygulanmaya başlandı.
Yunanistan’da geçen yıl parlamentoda kabul edilen, ‘240 İmam Yasası’na ek olarak, ‘Batı Trakya’daki devlet okullarında eğitim gören azınlık mensubu ailelerin çocuklarına Kur’an ve din dersini Yunan dilinde öğretilmesini’ öngören yasal düzenleme çerçevesinde, Yunan devleti tarafından tayin edilen din adamları görevlerine başladı.
Batı Trakya Türk azınlığı mensubu olan 23 din adamının atamaları 9 Ocak Perşembe günü Doğu Makedonya-Trakya Eyalet Eğitim Müdürü Savvas Melisopulos tarafından imzalandı. Yunan devletiyle sözleşmeli olarak 10 Ocak Cuma günü işbaşı yapan din öğretmenlerinin 9’u İskeçe, 9’u Rodop ve 5’i Meriç ilinde bulunan devlet ilkokul ve ortaokullarına tayin edildi.
Azınlığın görüşleri alınmadan tek taraflı olarak hazırlanan yasa uyarınca, azınlık mensubu öğrencilere din dersi vermek üzere devlet okullarına atanan din adamları, İslam dini ve Kur’an-ı Kerim’i Yunan dilinde anlatacak.
Batı Trakya’da yayımlanan bir gazeteye konuyla ilgili demeç veren Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, halkın bu konuda son derece rahatsız olduğunu gördüklerini belirterek ‘Devlet açısından da yanlış, azınlık fertleri açısından da yanlış yapılıyor. Batı Trakya Türk azınlığı istememesine rağmen bir dayatma ile karşı karşıya. Bunu kabul ederek bu uygulamada yer alan azınlık fertleri de çok büyük bir yanlış içindedirler. Önümüzdeki günlerde halkımızın tepkilerini ve olayla ilgili yankıları dikkate alıp ona göre hareket edeceğiz. Bu kanun ve bu uygulama azınlığımızın isteklerine, beklentilerine, kültürüne, dinine, geleneklerine, her şeyine aykırı’ değerlendirmesini yaptı.
Yunanistan’da anamuhalefet Radikal Sol Koalisyon Partisi (SYRİZA) Milletvekili Hüseyin Zeybek, yasanın uygulanmasıyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, söz konusu derslerin ‘seçmeli’ olduğunu bildirerek velilerin okul yönetimine vereceği dilekçeyle öğrencilerin bu derslerden muaf tutulabileceğini kaydetti. Zeybek, açıklamasında, ‘Eğitim konusu hepimizi ilgilendiren bir konu ama her şeyden önce bu ülkenin geleceği olan azınlık çocuklarını ve velilerini ilgilendiren bir konu. İstemediğimiz ve bize layık olmayan uygulamaları, azınlık halkı boykot ederek memorandum hükümetine gereken cevabı vereceğinden hiç kuşkum yok’ ifadesini kullandı”.
Siz kalkın Heybeli’ye ve azınlık okullarına “240 papaz” ataması yapın bakalım neler olacak?
Atadığınız papazlar İncil’i Türkçe anlatmaya kalksınlar bakalım ne olacak?
Venizelos “cennetlik” demesin de ne desin Türkiye ile olan ilişkileri bağlamında..
Hâlbuki Dâvutoğlu, Mart 2011’de resmi Yunanistan ziyaretinde Yunan Başbakanı Yorgo Papandreu ve mevkidaşı Dimitris Droutsas ile görüştükten sonra bakın ne demişti?
İki bakanın ortak basın toplantısında Davutoğlu, Papandreu hükümetinin 2009’da işbaşına gelmesinden buyana geçen 15 ay içinde Türk-Yunan ilişkilerinin “yepyeni bir nitelik kazandığına” dikkat çekmişti. Davutoğlu, “Türk-Yunan ilişkilerine eski paradigma bitti. Gizli gündem, farklı kaygılar, şüphelerin kalktığı ilişkiler oluşturuyoruz.. Statüko olduğu gibi muhafaza edilirse, iki ülke arasındaki güven probleminin aşılması zorlaşıyor. Onun için biz statükonun olumlu yönde değişmesini istiyoruz” demişti…
Türk Dil Kurumu Sözlüğü; Fransızca kökenli “paradigma”yı “değerler dizisi” olarak Türkçeleştiriyor.
Türkiye’nin “dış”arıyla ilişkilerini hep yabancı kaynaklı sözcüklerle ifade etmeye bayılan “Dış”işleri Bakanımız sayesinde kelime haznemiz hayli genişledi.
Peki Dâvutoğlu dağ başındaki cemaatsiz kiliselerde âyin istek ve olgularında “gizli gündem, farklı kaygı ve şüphe” endişesi taşımıyor mu?
Madem paradigma/değerler silsilesi değişti, Yunanistan nasıl “240 imam” atayabiliyor Lozan’a aykırı olarak?
Ya “mum diken” şu son haber?
Yunanistan’ın önde gelen gazetesi Ethnos’a göre iki ülke yetkilileri arasında yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde, kapanan devlet bankası Postbank’dan rüşvet karşılığı işadamlarına yaklaşık 500 milyon euro teminatsız kredi vermekle suçlanan ve geçenlerde İstanbul’da yakalanan Flipidis’in Yunanistan’a iadesine karşılık, Yunan hapishanelerinde bulunan 2 MİT ajanı ile Kürt asıllı DHKP-C üyesi olduğu tahmin edilen bir tutuklunun Türkiye’ye iade edilmeleri pazarlığı yapılıyormuş.
Ancak, sözkonusu pazarlık yüzünden Filipidis’in Yunanistan’a iadesinin gecikebileceği ileri sürülüyormuş…
Madem paradigma/değerler silsilesi değişmiş ve iki ülke arasında artık farklı kaygı, şüphe ve gizli gündem yok idi, neden şimdiye kadar DHKP-C üyesi ve hele hele 2 MİT ajanı şak diye iade edilmemişti?
Yunanistan’da tutuklu 2 MİT ajanımız mı vardı?
Hani paradigma, hangi paradigma?
Türkiye’nin coğrafyası ve tarihi ne zamandan beri Dâvutoğlu’nun hülyalarına göre şekillenmeye başladı?
Kapalı, ıssız, insansız Maraş’ta bile âyin izni düşünülüyorsa, Batı Trakya’da “240 imam” Lozan’a aykırı olarak atanabiliyorsa ve 2 MİT ajanı Yunanistan’da tutuklu bulunuyorsa paradigma filan öyle Dâvutoğlu istedi diye değişmiyormuş.
Yunanistan ne zaman Türkiye için “en az sorunlu komşu” olacak?
Yunanistan ne zaman Türkiye için “cennetlik” olacak?
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ