CENEVRE II SÜRECİ VE ROJAVA KÜRDİSTANI

Haziran’da Kuzey İrlanda/Enniskillen kentinde toplanan G8 Zirvesi’nde liderlerin,
“Geçici bir yönetimi sağlayacak Cenevre sürecini desteklemek; Irak’tan dersler çıkararak devletin temel kurumlarının geçiş sürecinde korunmasını sağlamak; Suriye’yi teröristlerden ve aşırılık yanlılarından arındırmak için çalışmak; kimyasal silah kullanımını önlemek; Sünni, Şii ya da Alevi değil tüm Suriyelilerin onayını alan bir Suriye hükümetini desteklemek” kararları doğrultusunda İsviçre’de Suriye konulu Cenevre II Barış Konferansı karmaşık bir süreçle ilerliyor.

*
Bu kararları Suriye Hükümeti; anayasal,kanuni ve meşru sorumluluk olarak güvenliğin tesis edilmesinde birinci derecede kendisinin sorumlu olduğu,
Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için BM garantisinde savaşan silahlı güçlere her türlü lojistik veren devletlerin desteklerini kesmesi,sınırların denetimi için bir mekanizmanın oluşturulması gerektiği,
Böylece ulusal bir misak çerçevesinde egemenlik,bağımsızlık,toprak bütünlüğüne tutunan bir konferans ile Suriye’nin siyasi geleceğinin resmedilmesi,ancak Suriye toplumunun tüm bileşenlerinin temsil olacağı genişletilmiş bir hükümetle yapılmasının formatında,
Muhalifler; Cenevre II Barış Konferansıyla geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır, muhalefetin temsilini Ulusal Koalisyon yapmalı, seçimi geçiş yönetimi ve uluslararası gözlemciler tarafından yapılmalıdır formatında anlıyor…

*
Ne ki, ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry ile birlikte Konferans’ın hamisi olan Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov “Cenevre antlaşmasında birilerinin gitmesi gerektiğinden bahsedilmiyor. Belgede Suriyeliler için geçiş döneminin ortak kabul edilebilir içeriği ve parametreleri konusunda uzlaşıya varılmasından bahsediliyor. Yine belgede Suriye toplumunun kurumlarının korunması gerektiği belirtiliyor.
Bu önemli bir konudur. Düzenin korunması gerekliliğini ve bunun için mevcut yönetim kurumlarının korunması dışında metot olmadığını herkes anlıyor.
Suriyelileri, kendi aralarında anlaşmaları için itiyoruz. Belki bu kulağa yeterince naif gelebilir ama gerçekten de başka bir yol yok.
Masaya madde 1; birileri gidiyor, madde 2; birileri geliyor gibi planlar koymak mümkün değil. Bu hiçbir yerde iyi sonuçlar getirmeyen toplum mühendisliğidir” ifadesiyle, Cenevre II Barış Konferansının eksenini belirliyor.

*
Konferans’ın siyasi ve pratik adımlar gerektiren başlangıcına basit -mesela,esir değişimi ya da insani yardım konuları alınmış -mesela, Suriyeli muhalif Kürt gruplar davet edilmemiştir.
Dışişleri Bakanı S.Lavrov,bir süre sonra CenevreII katılımının genişletilmesi ve Kürtlerin de görüşme sürecine katılması gerektiğini söylüyor.
Bu durum Türkiye’yi çok rahatsız edecek bir sürecin yavaş yavaş yaklaşmakta olduğunu gösteriyor.

*
Kürtler Türkiye,Irak,Suriye ve İran’da birbirinden bağımsız bir strateji uygulamaktadır.
Uzun vadede Büyük Kürdistan amacında Türkiye,Irak,Suriye ve İran Kürtlerinin ortaklığı ve birliktelikleri hedefleniyor.
Bu hedefin altında bulundukları ülkede öncelikle siyasal statü kazanabilmek için terörden-barışa evrilmeyi ve toplumsal mutabakatı sağlamaya çalışıyor,siyaset yapmanın özgürlüğü arıyorlar.
Yaşanılan ülkede örgütlenerek demokratik anayasa, ulus, vatan ve siyaset taleplerinde bulunuyorlar.

*
Kürtlerin bu stratejisini Abdullah Öcalan’ın “ABD Ortadoğu’da ve Kafkasya’da Türkiye ve İsrail’in desteğini alabilmek için Kürtlerin kültürel soykırımına destek veriyor, fakat Türkiye tarafından tümden ortadan kaldırılmasına da izin vermiyor. ABD Kürt’e kaçmak için Kuzey Irak’ta açık bir kapı bırakmıştır. Hem Türkiye’yi hem de Kürtleri böylece kendine bağlı hale getirmiştir” ifadesiyle açıkladığı rota belirliyor -öncelikle, Irak Kürt Yönetiminin birliği-dirliği öne çıkarılıyor!

*
Şırnak/Beytüşşebap’da belediye başkan adayının konvoyunu bekleyen BDP’liler, TSK’nın sınırdaki birliklere giden askeri konvoyuna sarı, kırmızı yeşil flamalar sallıyor, “Yaşasın Başkan Apo” sloganları atıyor.

*
Bu sırada Başbakan Erdoğan çok büyük yolsuzluk, rüşvet iddialarıyla ilgili soruşturmaların kendisine ulaşabileceği ihtimaline karşı soruşturmaların yasalara ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini önlemek ve olayın üstünü örtmek için elinden geleni yapmaktadır.
Türkiye AKP’nin devletleştiği, Gülen cemaatinin derin devlete yerleştiğine dair ifşaatlarla sarsılıyor.
Şaşkınlık ve panikle Erdoğan cemaat kadrolarına tasfiye uygularken parti devleti ile derin devlet unsurlarını birbirinden ayrıştırıyor -bu suretle,iktidarının dayandığı ve kendi dünyası paydaşları üzerinde oluşturdukları “Milli İrade ve Hukukun Üstünlüğü” ilkeleri üzerinden meşruiyet dayanaklarını tüketiyor.
Erdoğan -bir yandan da, Suriye Devletine karşı izlediği proaktif siyasette BM’nin temsil ettiği uluslararası hukukun hilafına diğer bir devletin sınırlarında savaş çıkarmak benzeri suçlarla itham edilmenin, sınırda muhtemel bir Suriye Kürt Yönetimi bölgesinin oluşmasına neden olmanın baskısındadır -sonuçta,Türkiye tarihinin en büyük krizini yaşıyor…

*
İşbu hükümet; enerji ihtiyacını çeşitlemek,ucuz enerji bulmak ve doğudan batıya enerji köprüsü kurarak ayrı bir stratejik önem kazanmanın hesaplarını öne çıkararak Kuzey Irak Kürt Bölge yönetimine zenginlik teklifiyle petrol almaya hazırlanmak görüntüsüyle,
Hem,Irak Kürt Yönetimiyle stratejik ortaklık kurarak ekonominin gücü ve İslamcı siyaset doğrultusunda Türkiye, Suriye,Irak ve İran Kürtleriyle Kürdistan sorununu engelleyecek özel ve anlamlı ilişkiler geliştirmeyi,
Hem de petrol ticareti vasıtasıyla Irak Anayasası’nda Kürt Yönetimi sistemine dahil olmayan yerleşim alanlarının ve Musul-Kerkük sorununu bağlayan durumun netleşmesini öngören,Irak Merkezi hükümeti ile Kürdistan Federe Devleti arasındaki sınırı belirleyen 140.maddesine el atarak oluşacak karanlıkta Cenevre II Konferansını tıkamayı hedeflemiştir.
Esasen Mesut Barzani 140. maddeyi uygulamaya çalışmaktan çok bunu ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi ve İsrail yararına Kürt Hareketinin terörizmden demokratik siyasete evrilmesi için kullanmaktadır -nitekim,Erdoğan’ın hedeflediği siyaset Mesud Barzani’nin kıvrak siyaseti, ABD ve Irak Merkezi Hükümetinin çabalarıyla sonuçsuz kalmıştır.

*
Barzani siyaseti o kadarla kalmamış, Cenevre II Konferansı öncesinde Suriye Kürtlerinin yönünü terörizmden demokratik siyasete çevirmiştir.
Bu suretle Kürt siyaseti yeni Suriye kurulması sürecine -hem, Şam hükümetine karşı -hem de,uluslararası çevrelerde iltifat göreceği biçimde güçlendirilmiş oluyor.
Barzani Suriye’de yönlendirdiği El-Parti, Yekiti, Azadî’den oluşan Siyasi Birlik diğer partileri bastırarak Kürt Yüksek Konseyi’ni (DBK) feshetmiş ve PYD’nin kurduğu Kürt Demokratik Özerk Yönetimini reddederek Cenevre II Konferansına Suriye Ulusal Koalisyonunda iki dandalye ile katılıyor.

*
Fakat geri planda Suriye’ye karşı dış güçlerin -hem,Hatay-Halep arasında güvenlikli bölge oluşturulmasını engellemek -hem de, kendine yakın gruplarla Türkiye-Suriye sınırında bir güvenli bölge oluşturmasında,Esad’ın Rojava’daki konumlamasını “vatan savunması ” olarak adlandırdığı PKK/PYD’ e bağlı Kürtler;
Süryaniler, Asuri ve Araplarla birlikte Rojava’nın üç kantonundan ilkinde Ciziré Kantonunda Demokratik Özerk Yönetim ilanı ardından,27 Ocak’ta Kobané Kantonunda özerk yönetimi ilan etmeye hazırlanıyor.
Cenevre Konferansına,”Kürtlerin burada bir yürütmesi ve kurdukları bir sistem var” mesajı geçiliyor.

*
Konferans,Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojik karakterini belirlediği ve buna göre siyasal ve toplumsal yapılanmasını şekillendirmeye giriştiği ilk yıllardan beri her zaman etkilerini çözümde değil çözümsüzlükte ortaya çıkaran olumsuz yüzüyle İslamcılık ve Kürtçülük yüzünden Türkiye’nin üzerine üzerine geliyor.

26.1.2014


Yazıları posta kutunda oku