Katilleri hala bulunamadı, arayan da yok, yazıklar olsun…
24 Ocak 2014 Cuma
Bakıyoruz medyaya, görüyoruz ki Uğur Mumcu’nun yurtseverliği, Atatürkçülüğü, özgürlük ve bağımsızlık tarafı ön planda ve övgüler, hep övgülerle anılıyor… Ama neden öldürülmüş olduğu yolunda bir açıklama yok, üstelik kendini çok seven arkadaşları kaleminden de pek yok…
Neden?
Ne yani bu işin ardında İsrail yok mu?
Peki ya ABD, BOP’tan söz edilmez mi hiç? Ya AB, Avrupa, Roma’nın çocukları, Bizans’ın torunları, onların hiç mi parmağı yok bu işte?
Emperyalizme karşıydı Mumcu, doğru, evet karşıydı. Peki, sadece emperyalizme karşı olduğu için mi öldürüldü? Hayır…
Atatürkçüydü Uğur Mumcu, doğru, doğru ama sadece Atatürkçü olduğu için öldürülmedi ki, nedeni başka. Devrimciydi Mumcu, bu da doğru ama tek neden bu değil ki, asıl nedenler başka…
Ve bu cinayetten söz edilirken, “yurtseverdi Uğur Mumcu demek” yetmiyor artık, mutlaka batı emperyalizmini yani ABD-AB-İsrail’i de bu alçakça işlenmiş cinayetle yan yana getirmek gerekiyor…
Uğur Mumcu’yu kim öldürdü değil, neden öldürüldü sorusuna artık net ve açık bir cevabı aklımızın başköşesine yerleştirmek gerekiyor. Neden bulunursa, kim sorusu da cevap bulacaktır. Bu önemli çünkü bu cinayetle Türkiye’de siyaset değiştirildi, Türkiye’nin yönü değişti ama biz göremedik, anlatan da olmadı pek…
Mumcu cinayetini anlamak, Uğur Mumcu cinayeti hakkında Türk tarihine gerçeği yansıtan bir not düşmek ve buradan yola çıkarak Mumcu çizgisinde bir mücadeleye bir yol haritası çizmek istiyorsak eğer, bir düşünce sistematiği ile olayı analiz etmemiz şarttır.
Ve bu sistematik içerisine de cinayet öncesi ve sonrasında, Türkiye ve bölgesinde meydana gelen olayları yerleştirmemiz şarttır. Bu çerçevede de önce Saddam Hüseyin’in Irak’taki 1988 Halepçe katliamına, ardından 1990 Kuveyt’in işgaline, oradan da 1991 Körfez Savaşı’na gelen sürece yakından bakmak gerekmektedir.
Bu olayların bilinen sonuçları zaten bizi Uğur Mumcu cinayetine taşıyacak ve cinayet nedenini kör göz tarafından görülecek kadar açığa çıkaracaktır.
Aksi halde tek başına Atatürkçülüğü ile ya da tek başına devrimciliği ile ya da emperyalizme karşı dik duruşu ile Uğur Mumcu’yu ön plana çıkartmak, bir Uğur Mumcu sevgisinden öteye geçmez, gelecek kuşaklar için de bir yol gösterici olmaz. Bu cinayetten mutlaka bir ders çıkarmamız gerekiyor, geleceği aydınlatacak bir ders…
Evet, Uğur Mumcu emperyalizme karşıdır. Orta Doğu’daki emperyalist plan ve projelere de karşıdır ancak Mumcu sadece “karşı” değil, aynı zamanda bu küresel oyunun içerideki ve dışarıdaki aktörlerini de “deşifre etmiş” bir araştırmacı yazar-gazetecidir, çağdaşlarından en büyük farkı belki de budur.
Çünkü bir gazeteci için, “Orta Doğu’da emperyalizm bölgedeki ülkeleri sömürüyor” demek farklıdır, aynı konuda “ABD Irak’ı parçalıyor, İsrail Barzani’ye destek veriyor, Irak’ta bir Yahudi Kürdistan kuruluyor” demek farklıdır.
İşte Uğur Mumcu farkı buradadır; “kim, nerede ne yaptı ve ne yapmak istiyor, içerideki işbirlikçileri kimdir”, sorularına cevap arayan ve bulan ve de hem halkımızı hem de ülkemizi yönetenleri olası tehlikeler konusunda uyaran gerçek bir yurtsever…
Pencereye bu şekil eğilip baktığınızda, Uğur Mumcu’yu katledenin emperyalist küresel siyaset olduğunu herkes açıkça görecektir, ancak bu analizimizde bu küresel siyasetin adını ve işbirlikçilerinin de kimler olduğunu da göreceksiniz, fark da zaten buradadır…
Anadolu’daki Türk kimliği ve varlığını tarihten silmek, Anadolu’yu ele geçirip Bizans-Roma hâkimiyetini yeniden kurabilmek için, emperyalist dediğimiz İngiltere ve Fransa tarafından ortaya atılmış planın adı SEVR’dir. 10 Ağustos 1920’de, Osmanlı Hükümeti ile itilaf devletleri denilen İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Belçika, Yunanistan, Hicaz Krallığı, Portekiz, Romanya, Ermenistan, Polonya, Sırp-Hırvat Cumhuriyeti ve Çekoslovakya arasında imzalanmıştır.
Buna karşılık 19 Ağustos 1920’de, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları bu SEVR anlaşmasını tanımamış, üstelik bu SEVR’i imzalayanları da vatan haini ilan etmiştir… Sonrası zaten kurtuluş savaşı ve Lozan Anlaşmasına gider…
Türk tarihine ihanet adıyla yan yana yazılmış iki Sevr projesi vardır, ikisine de ait belgeler elimizdedir, sizlere yayınlanmıştır; biri 1920 Bizans Sevr Antlaşması, diğeri ise 1982 Siyonist Sevr Planı…
1920 Sevr Projesi nedir; Doğu’da kurulacak bir Ermenistan-Kürdistan gibi iki tampon devletle Anadolu’nun Asya ile bağını kesmek, sonra işgal güçleriyle kuşatıp Anadolu’yu ele geçirmektir. Ayrıca Sevr demek; Anadolu’da Türk tarihi ve milletini yok ederek eski Bizans ile Bizans Rum Ortodoks Vatikanı’nı kurmaktır, yani Doğu Roma’yı…
Peki, 1982 Siyonist Sevr Projesi nedir; Orta Doğu’daki ülkelerin sınırlarını değiştirerek (BOP), Ürdün’den bir parça, Suriye’nin doğusu, Irak’ın kuzeyi, Anadolu’nun doğusu üzerinden Karadeniz’e açılmayı hedefleyen Büyük İsrail’i kurmaktır…
Yani vaat edilmiş topraklar üzerinden Anadolu’nun Asya ile bağını kesmek, sonrasında ise hedef aynıdır; Müslüman Türk milleti ve Türk tarihini yok etmek ve Bizans’ı yeniden kurmak…
Peki, 1920 ile 1982 planları arasındaki fark nedir?
1920’de İngiltere, İtalya ve Yunanistan ile Batı Anadolu’da eski Doğu Roma’yı kurmak, Doğu Anadolu’da ise kendi yönetiminde Ermeni-Kürt manda devletleriyle Biz Türkleri Asya’dan koparıp yok etmeyi amaçlıyordu.
Şimdi ise plan değişti; İngiltere’nin yerini İsrail aldı, Yahudi yönetiminde Ermeni-Kürt tampon yönetimleriyle Anadolu’yu Asya’dan koparmayı amaçlıyor. Sonrası ise yine aynı, İtalyan-Yunan-Fransız işbirliği ile Türk milleti ve tarihini yok edip Batı’da Bizans’ı kurmak…
Peki, başka fark mı aralarında? Evet var…
1920’de, Doğu Anadolu’da silahla yapamadıklarını şimdilerde Kürt sorunu, demokrasi, İnsan hakları, diyerek yapıyorlar… Ardında İsrail olan pkk’nın kontrolüne geçiyor Doğu Anadolu, yönetim ve kaynakları, yani tampon yönetim kurularak Anadolu’nun Asya ile bağı kesilmek isteniyor… Zaten Barzani Kürt devleti kuruldu, bir ilanı, bir de pkk’nın Doğu’da yönetime getirilmesi kaldı, kuşatılan ise biz Türkler…
Batı Anadolu’da silahla yapamadıklarını da yabancı sermaye, özelleştirme, dinler arası diyalog diyerek yapıyorlar… Her şeyi satın alarak Anadolu’nun ekonomik kaynak yönetimini ele geçiriyorlar… En zeki çocuklarımızı seçip alarak kendi çocuklarımızı biz Türklere yabancılaştırıyorlar…
Peki, ne kaldı geriye Bizans için?
Türk tarihi… Ergenekon soruşturmasıyla siliniyor…
Türk milleti… Anayasa” href=”http://www.sarizeybekhaber.com/haberleri/anayasa”>Anayasa değiştirilerek Türk, Atatürk ve Türk Milliyetçiliği, ulus devlet ve bölünmez bütünlük gibi kavram ve değerlerimiz anayasadan çıkarılmak isteniyor…
Müslüman Türk… Boşuna dinler arası diyalog kurulmadı; bir açılsın Heybeliada Ruhban Okulu, Rum Patriği bir Ortodoks Vatikan olsun, bir de kiliseler açılıp papaz gönderilsin Anadolu’ya, bakın bakalım Müslüman Türk kaç yıl dayanır…
Peki, Uğur Mumcu neden öldürüldü? Neden 1993?
Bu Bizans projesinin ilk adımı 91 Körfez savaşı, ardından aynı yıl getirilen ABD’li Çekiç Güç oldu. Çekiç Güç ile pkk kuruldu, aynı zamanda Irak kuzeyinde özerk Barzani kuruldu. 92’de ağırlaşan karakol baskın ve saldırıları ile ABD’nin barış ve demokrasi için değil, pkk ile Türkiye’de bir iç savaş hazırlıkları yapmak, Barzani ile de bir Yahudi Kürdistan kurmak için bölgemize gelmiş olduğu anlaşıldı. Ve Uğur Mumcu ihaneti gördü ve haykırdı…
İşte bu projeye karşı çıktığı için, bu ihanet planını herkes anlattığı için, yazdığı için, haykırdığı için öldürüldü…
Uğur Mumcu deyip geçmeyiniz lütfen ihaneti görmek kolay değil, hele ki iç siyaset de bu ihanete ortak ise, hiç de kolay değil ama o, daha o yıllarda gördü ve haykırdı, şimdi değil daha o yıllarda…
Mumcu’nun gördüğü ihanetin iç siyaseti Özal’la başlayan siyasettir, ne yazık ki devamını görmemiş, çünkü öldürülmüştür.
Özal’ın devamında bu ihanet siyaseti hız kesmeden adım adım ilerlemiştir. Çiller’in izlediği “şiddete daha çok şiddet” siyasetiyle iki milyon insan yerinden yurdundan göç ettirilmiş, mağdur edilerek bugünkü Kürdistan siyasetine halk tabanı hazırlanmıştır. 2003 ABD-Irak savaşında izlenen Erdoğan siyasetiyle de Türkiye, pkk’yı Doğu’da devlet içinde devlet yaparak halkın yönetimini pkk’ya devretmiştir.
Böylece Yahudi Sevr Projesinin son aşamasına gelinmiştir. Son aşama şudur:
Ya anayasa değişikliği ile Doğu’da tampon pkk yönetimi kurup Anadolu ile Asya’nın bağını kesmek…
Özelleştirme ile kaynak yönetimini ve özel okullarla gelecek nesillerimizin yönetimini Bizans’ın çocuklarına devretmek…
Dinler arası diyalogla Ortodoks Vatikan’ı yaratıp Anadolu’yu Hıristiyanlaştırmak…
Ve Türk kimliğini ve tarihini de anayasadan çıkararak yok etmek, nihai hedefe ulaşmak…
Eğer bunu yapamazlarsa yani Türk milleti böylesi bir anayasa değişikliğini kabul etmez ise, şu ana kadar besleyip halkımız içinde siyasi güç haline getirdikleri pkk ile isyan çıkarttırmak…
Pkk ile isyan çıkartıp uluslararası güçleri çağırıp yine aynı hedefe ulaşmak!
Bu bir ihanet senaryosudur…
Uğur Mumcu bu konuları daha 1980’lerde işlemeye başlamış, 90’larda ise sesi bir haykırışa dönüşmüştür, bizleri uyandırmak için gerçek bir haykırışa…
Eşref Bitlis olayının ardında da bu vardır, Cem Ersever olayında da bu, yani görevli, yetkili ve etkili olup da bu projeye karşı çıkanları ortadan kaldırmak. Madımak ve Başbağlar olayları da aynıdır; etnik ve dinsel temelli iç isyanlara ortam hazırlamak, yani İsrail siyaseti…
Peki, günümüzde neden kimse öldürülmüyor?
Niye öldürülsün ki, şimdi Silivri var, Uğur Mumcu zamanında Silivri hukuku yoktu, karşı çıkanlar öldürülüyordu. Şimdi ise Silivri hukuku var tıpkı Malta gibi, bu projeye karşı çıkanlar şimdi hapse atılıyor.
Hem de nasıl atılıyor düşünebiliyor musunuz; Uğur Mumcu gibi, Cem Ersever gibi, Eşref Bitlis gibi, Necip Hablemitoğlu gibi, Hırant Dink gibi bu küresel siyasetin köstebekleri tarafından işlenen cinayetler bahane edilerek atılıyor…
Yani önce cinayet işlediler, bu küresel siyasete karşı çıkan aydınlarımızı öldürdüler ve faili meçhul bıraktılar, şimdi de bu cinayetleri bahane ederek günümüz Uğur Mumcularını Silivri’ye atıp etkisiz hale getiriyorlar…
Nasıl düştük bu tuzağa demeyiniz çünkü Uğur Mumcu bu tuzağı daha o yıllarda görmüş ve bizi uyarmıştı ama sesi ulaşmadı bizlere, ulaştırılmadı…
Kendilerini solcu diye tanımlayan gurupların mülkiyetinde kaldı rahmetli Uğur Mumcu.
Hâlbuki O, Türk milletinin yetiştirdiği bir kıymetti, bir değerdi, herkesin sahiplenmesi gereken ortak bir değerdi ama sağcı-solcu Türkiyesinde hep solda bırakıldı, sağcıyım diyenler Mumcu’yu hiç anlayamadı, belki de anlaması istenmedi…
Yahudi Sevr Projesi dedikleri işte bu; strateji İsrail’den, silahlı güç ABD’den, siyaseti ise AB’den… Amaç; 1920’deki amaçla aynı, Anadolu’yu ele geçirip Türk milleti ve tarihine son vermek… 1071 Malazgirt’in rövanşı gibi bir şey bu…
Ama bu ihanet siyaseti sahipleri unutmasın ki artık bu ülkede bir tane Uğur Mumcu yok, milyonlarcası var ve güçleri yetmez bize, çünkü gözlerimizi açtık artık, görüyoruz…
Tehlikeyi gören gözler artık uyumayacaktır ta ki bu tehlikeyi savuşturana kadar…
Erdal Sarızeybek
SARIZEYBEK HABER
Bir yanıt yazın