“ATLARI DA VURURLAR”
HÜSEYİN MÜMTAZ
Horace McCoy ünlü romanı “Atları da Vururlar”da Amerika’da 1929 krizini izleyen işsizlik ve ekonomik çöküntü yıllarında bütün ülkeye yayılan ve insanlık dışı yönüyle yoğun eleştirilere hedef olan ve nihayetinde de yasaklanan dans maratonlarından birini anlatır. Yarışmada ve izleyici tribünlerinde çoğunluğunu asla farkına varmadığı acımasız şiddete ışık tutar.. Sinemaya, tiyatroya, müzikale uyarlanan roman, bir belgesel niteliğindedir.
Ne düşündünüz, aklınıza hemen ne geldi, bir şey çağrıştırdı mı?
Siz de akşam “evinizde”ki bütün kanallarda; gün içinde “dışarıda” yaşadığınız ekonomik, politik, sosyal sıkıntılarınızı “unutturacak”, sizi bir kaç saatliğine ıssız bir adaya yahut hayallerinizin dünyasına-rüyasına götürecek “sabun köpüğü” yarışma programlarını saatlerce ve nefessiz izleyenlerden misiniz?
Eğer öyleyseniz ne mutlu size.. Sabah “yine” evden “dışarıya” çıkarken, hayal dünyanıza kavuşmak için akşamı “yine” iple çekeceksiniz demektir.
Size ne, “batsın bu dünya”..
Ama işte ipin ucu öyle değil..
Evinizde hem günlük gailelerden uzaklaşmanız ve dünyada ne olup bittiği ile ilgilenmemeniz, hangi emperyal ülkelerin kime kimin külâhını giydirdiğini öğrenmemeniz, medar-ı maişet motorunu daha fazla düşünmemeniz için bir sanal âleme sokuluyorsunuz; hem de bu sanal aleminizi yahut çayınızı kaç şekerle içtiğinizi, yatmadan önce mutfağa, tuvalete kaç kere gittiğinizi izliyor “birisi”.
Ağabey-“big brother” seyrediyor.
Biri seni, beni, onu, sizi, bizi, onları..
Hepimizi gözetliyor..
Çünkü ipin ucu Obama’nın elinde..
Biliyorsunuz bir süre önce ABD Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) Almanya Başbakanı Angela Merkel dahil müttefik liderlerin cep telefonlarını dinlediği Snowden belgeleriyle ortaya çıkmış ve patlayan skandalın ardından Alman kamuoyunun ve hükümetinin ABD ve Başkan Obama’ya güveni ciddi şekilde sarsılmıştı.
NSA, dünyada “iki ülke arasındaki anlaşma gereği “sadece” İngiliz vatandaşlarını dinlemiyor. Merkel’in dinlenmesi olayından sonra Almanya da ABD’yle bir “No Spy” (casusluk karşıtı) anlaşma imzalamak istiyor.
İşte böyle bir ortamda Obama, Beyaz Saray’da, Alman televizyon kanalı ZDF’ye bir röportaj verdi. Geçen akşam Heute Journal (Günün Haberleri) programında, Almanya’nın en ünlü haber sunucusu Claus Kleber’in sorularını yanıtlayan Obama, Merkel’in rahat olmasını söyledi ve kendisini artık dinlemeyecekleri garantisi verdi: “Ben ABD Başkanı olduğum sürece Alman Başbakan endişe etmesin” dedi..
“Ben başkan olduğum sürece” vurgusuna dikkat edin lütfen..
Çünkü Amerika’da, değişen her başkanla değişmeyen bir “milli hedef-milli politika” vardır. Onun için Obama, kendisinden sonrası için söz veremiyor.
(Meraklısı; 1961 yılında CIA’nin desteğini arkasına alan sürgün Kübalıların, Fidel Castro rejimini yıkmak için gerçekleştirdikleri başarısız “Domuzlar Körfezi” çıkarmasını inceleyebilir. Çıkarma, Başkan Kennedy’nin “muhalefetine rağmen” CIA-Dulles dayatmasıyla yapılmıştı.)
ZDF’de Claus Kleber röportajın devamında Obama’ya şu soruyu sordu:
“Şu an Türkiye’de zor bir durum var. İstihbarat birimleriniz, mutlaka Erdoğan’ın iletişim faaliyetlerini merak ediyordur. Onun iletişim faaliyetleri de Başkan istemediği için bu sınırların dışında mı tutulacak?”
Soru zaten yeterince tahrik kokmaktadır ama siz asıl “cevaba” bakın..
“Ülke ülke yorumda bulunmayacağım. Başkanlık kararnamesinde de görebileceğiniz gibi sürekli birlikte çalışmalar yaptığımız yakın dost ve müttefiklerimiz var. Ve bizim, hem de ben ABD Başkanı olarak benim için önemli olan yakın bir işbirliği yaptığımız ülkelerle aramızdaki güveni korumak amacındayız. Alman istihbaratı ya da diğer başka bir ülke istihbarat biriminde olduğu gibi, bizim istihbaratımız da dünyadaki her ülkenin, devletin niyetleriyle ilgilenmeyi sürdürecek. Bu durum değişmeyecek. New York Times ya da Der Spiegel’de okuyabileceğiniz şeylerle sınırlı kalmak isteseydiniz zaten istihbarat birimlerine ihtiyaç da duyulmazdı”.
“Dinlemeyeceğiz” demiyor Başkan.. “Gazete-dergi havadisleriyle yetinemeyiz, daha fazla şeyler öğrenmeliyiz” demeye getiriyor. “Dünyadaki her ülkenin, devletin niyetleriyle ilgilenmeyi sürdüreceklerini” söylüyor.
“Niyet okuyacağız” diyor resmen.
Devam ediyor Başkan;
“İşin tanımı gereği istihbaratı yapılması gereken insanlar neler düşünüyor, neler yapıyor bunu bulmak. Bu hem diplomatik hizmetlerimize hem de politik emellerimize fayda sağlıyor. Daha önce bahsettiğiniz bir konu burada kritik önem taşıyor”.
“Elimizde dünyadaki birçok ülkeden daha fazla radar kapasitesi var. Elimizdeki teknolojik yeteneklere baktığımız zaman bu konuya yaklaşımımız söz konusu olduğunda bizim kendi kendimizi frenlememiz önemli” diye de devam ediyor Başkan…
Yâni Başkan “Hedef kitledeki (ülke-bölge) insanların neler düşünüp, neler yaptığını bulmak önemli. Neden önemli; çünkü bu dinleme-izleme faaliyeti diplomatik hizmetlerimize ve politik emellerimize fayda sağlıyor” demeye getiriyor.
Getirmiyor, düpedüz öyle diyor.
“Politik emeller” açıklama gerektirmeyecek kadar belli de, ayrıca kastedilen “diplomatik hizmetler”in neler olabileceğini okuyucunun ferasetine bırakıyoruz..
“Elimizde birçok ülkeden daha fazla radar kapasitesi var” lâfındaki “radar”ı da her türlü “digital/uydusal izleme-dinleme-gözleme aygıtı” olarak okuyun lütfen.
Ve sonunda hafif böbürlenerek nezaket gösteriyor Başkan ve demek istiyor ki, “Zorlama ile yaptıramazsınız ama belki kendimizi frenleriz”..
Lütfedersiniz efendim..
Ve şöyle bitiriyor röportajı;
“Burada gördüğünüz şey hem Alman halkına hem Almanya Şansölyesine hem de dünyanın diğer yerlerinde işbirliği yaptığımız ortaklarımıza bu kendi kendimize fren uyguladığımızı, özel hayatlarını ihlal edecek şekilde davranmadığımızı göstermek için attığım ilk adım. İşin aslı bu güveni yeniden kazanmak da biraz zaman alacak. Ki bu da normaldir. Ancak, Alman halkının bugüne kadar yaptığımız iyi işbirliğini, birlikte yaptığımız iyi şeyleri ve ABD’nin Almanya’nın başarısına ve savunmasına yaptığı büyük yatırımı hatırlayacağına inanıyorum.”
Hem kendilerini frenleyecekler, hem özel hayata özen gösterecekler hem de bunu Alman halkı ve Şansölyesi için yaptıklarına inanıp/inandıracaklar..
Darısı diğer “müttefiklerin” başına..
Unutmayın, gün gelir “Atları da Vururlar”..
Ben şimdi dünyanın her köşesi ile ilgilenmeyi görev edinmiş olan Dâvutoğlu’nun bakanlığından, “Türkiye’nin de dinlenilmesi” ile ilgili bir tepki demeyelim de bir kamuoyu aydınlatması bekliyorum..
Hem “dinlenilmesi”, hem “dinlenmesi”.
ZDF röportajının üzerinden 36 saat geçti de..
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın