AKP hukuksuzluk ve yolsuzluk bataklığına saplandı…
Kirli çamaşırlar, ayakkabı kutuları, kasalar, para makineleri, rüşvetler, para aklamalar ortaya döküldükçe, telaş içerisinde bocalıyor, şaşkın ördekler gibi çırpınıyor…
Çırpındıkça batıyor. Suçüstüne suç işliyor…
Anayasayı çiğniyor. Yasaları çiğniyor.
Örneğin Başbakan, kimseyi takmıyor… “Kanun benim” diyor… Oğlunu ifade vermeye göndermiyor. Hem de savcılara, kolluk kuvvetlerine meydan okurcasına, nispet yaparcasına, makam arabasında gezdirerek, tüm dünyanın ve halkının gözü önünde Erdoğan Yasalarını uyguluyor…
Savcıları, yargıçları tehdit ediyor… Danıştay’ı, HSYK’yı tehdit ediyor… Sanki yeni farkına varmış gibi, “Paralel devletten, paralel yapılanmadan, devlet içinde devlet olmak”tan söz ediyor…
Sanki cemaatle 11 yıllık ortaklığı, güç birliğini ben yapmışım gibi… Sanki CD’leri, ıslak imzaları onlar değil de ben hazırlamışım gibi…
Buzdolaplarının arkasına, parkelerin, karoların altına CD’leri onlar değil de ben yerleştirmişim gibi… 8 bin belgenin 5 binini aynı saatte, aynı günde, aynı mekânda onlar hazırlamamış da ben hazırlamışım gibi…
En iyisi, geçelim bu masalları…
Söylenecek bir tek söz var, şu 12 yıllık sürede AKP ve ortağı F Tipi Örgüt acının, gözyaşının iktidarı oldu.
Ama kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin, kimsenin yadsıyamayacağı, ret edemeyeceği bir gerçek şu: Giderek onlar, hem içerde hem dışarda güç kaybediyorlar…
Yolun sonu gözüktü…
Başbakan da, bakanlar da, milletvekilleri de bunun farkında…
Aceleleri bundan…
Müdürleri, savcıları değiştiriyorlar, görevden alıyorlar, yolsuzlukları örtbas etmeye çalışıyorlar…
Cemaatle birlikte oluşturdukları HSYK’yı bu yüzden, yeniden düzenlemek için kolları sıvadılar… Cemaatin emrine giren, hizadan çıkan yargıçları, savcıları hizaya sokmak gerekiyor çünkü…
İşte AKP’nin bu çözülme, dağılma ortamında Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu “Özel mahkemelerin kaldırılması ve yeniden yargılama” önerisiyle çıktı ortaya.
Başbakanla görüştü, Cumhurbaşkanı ile görüştü… Tutuklularla görüştü…
Öneriyi hararetle destekleyenler vardı, önerinin karşısında olanlar… Barolar Birliği Başkanının bu girişimini “RTE’yi kurtarma operasyonu” olarak yorumlayanlar, hatta daha da ileri gidip, onu “Yolsuzlukların üstünü örtmeye çalışan bir yandaş, politik geleceğini hazırlamaya çalışan bir çıkarcı” olarak görenler de vardı…
Burada hemen şunu vurgulayalım:
“Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk, Odatv, 28 Şubat” davalarından yargılanan yurtseverlerin tümü de bizim kahramanlarımızdır. MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİDİRLER. Onlar haksızlığa, hukuksuzluğa, ihanete, vatansızlara, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarına eğilmeden, bükülmeden, onurlarından, kişiliklerinden ve görüşlerinden asla ödün vermeden aileleri ile birlikte dimdik karşı koydular.
AKP İktidarının ve yandaşlarının ihanet, kumpas itirafları, bizim yıllardan beri sözünü ettiğimiz, savunduğumuz gerçeklerdir. Bu nedenle Ergenekon’lar, Balyoz davaları çökmüştür. Ortada ne yargılanacak bir ceza, ne örgüt ne de kişi kalmıştır.
5-6 YILDAN BU YANA DÜZMECE BELGELERLE ÖZGÜRLÜKLERİ, YAŞAM HAKLARI ELLERİNDEN ALINAN BU TUTUKLULARIN BİR DAKİKA BİLE GECİKMEDEN, BEKLEMEDEN HEMEN SERBEST BIRAKILMALARI GEREKİR.
AKP koşullarında ve siyasallaşmış yargı ortamında “Yeniden yargılama” bir oyalamadır, bir aldatmacadır. Bocalayan egemen güçler ve RTE bu öneriyi kabullenmekle toparlanabilmek için zaman kazanmaya çalışmaktadır…
Silivri, Hasdal kapıları hemen, derhal açılmalıdır… Kimse onları, son yolsuzluk olaylarına rehin olarak zindanlarda tutamaz. Tutmaya hakkı yoktur. Yurtseverlerin özgürlüğü için yapılan mücadele, asla “Yolsuzluklarla yapılan mücadele”ye engel değildir…
Ve bu mahkûmiyete, bu mağduriyete sebep olanlar da bağımsız, tarafsız yargı önünde hesap vermelidirler…
Kim ki bu yolda mücadele veriyor, kim ki bu amacı gerçekleştirebilmek için çaba sarf ediyor onun yanındayız. Onu destekliyoruz.
Çünkü böyle bir olgu, yurtseverlerin özgürlüğünü kazanmasının yanında emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı da bir zafer olacaktır.
Burada dikkat edilmesi, gözden kaçırılmaması gereken nokta ise, yurtseverlerin özgürlüğüne kavuşması için yapılacak mücadelenin, yolsuzluklarla mücadele ile birleştirilmesidir. Asıl mücadele YARGILAMANIN YENİDEN YAPILMASI yönünde değil, ulusal bir iktidarın kurulması, yeniden Atatürk Türkiye’sinin yaratılması yönünde olmalıdır. Böyle bir Türkiye’de ne cemaatlere, ne bölücülere, ne APO’lara, Gül’lere, Gülen’lere, CONİ’lere ne de Tayyip’lere yer vardır.
Bu arada bu konu ile bağlantılı olarak, yıllardan bu yana sürüp gelen ve sol kesimin güç birliğini engelleyen bir “Çocukluk Hastalığı”na da değinmeden geçemeyeceğim. Nedir bu çocukluk hastalığı?
“Her şeyi en iyi ben bilirim. En devrimci benim. En doğru yolda olan benim partimdir, benim grubumdur. Şu kişi haindir, bu kişi ajandır vs.”
Bu yöntemle hemen Metin Feyzioğlu, Yılmaz Özdil, Mustafa Balbay işbirlikçi ilan edildiler. Şunu hemen belirtelim, bu sert suçlamaları yapan arkadaşlarımız da gerçekten yurtsever kişilerdir. Onlara da bir sözümüz yok. Ama ben, bu suçlamalar yapılırken biraz aşırıya kaçıldığı düşüncesindeyim.
Yılmaz Özdil’in, Mustafa Balbay’ın, Metin Feyzioğlu’nun elbette yanlışları olabilir. Elbette hata yapabilirler. Örneğin Yılmaz Özdil’in bir TV programında Başbakan Recep Tayyip’i korumak uğruna, emperyalizme karşı dişe diş mücadele veren Suriye devlet Başkanı Esat’ı yerden yer vurması ve Mustafa Balbay’ın tahliye olurken ve mecliste yaptığı BAZI UZLAŞMACI KONUŞMALARI affedilecek davranışlar değildir.
Ama bu yüzden bir kişiyi bir anda hain, işbirlikçi ilan etmek de doğru bir tavır değildir.
Böyle durumlarda “Eleştiri – özeleştiri” yöntemi kullanılmalıdır. Yurtsever bir kişi ağır bir biçimde suçlanarak, saf dışı edileceğine bu mekanizma çalıştırılmalıdır… Onun yanlış düşünceleri, pratiği ortaya konmalı, sıkı bir şekilde eleştirilmelidir…
Hele hele birliğe, bütünlüğe en çok gereksinimiz olduğu şu ortamda…
Ne dersiniz?
Bir yanıt yazın