ŞEYTAN’IN ENİKLERİ

Başbakan Erdoğan, ortada çok büyük yolsuzluk, rüşvet iddiaları ve bununla ilgili soruşturmalar varken,soruşturmanın yasalara ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini önlemek ve olayın üstünü örtmek için elinden geleni yapıyor.
Bazı belge,ifade ve ilişkilerin deşifre olması halinde soruşturmanın çocuklarına ve kendisine ulaşabileceği ihtimaline karşı akıl-almaz tedbirler alıyor.

*
Sonra milyonlarca insanın en hafifi “pişkin” olan sıfatla aşağılamasına rağmen, şeytanın ebedî vesvesesine tutuk taraftarlarıyla birlikte kendini savunma triplerine giriyor.
“Son zamanlarda evlatlarımla ilgili olarak ana muhalefetin yapmış olduğu çamur atma propagandaları – şunu çok açık net söylüyorum; benim evlatlarımdan bir tanesi böyle bir yolsuzluğa karışsın, bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim”diyor.

*
Başbakan’ı kötü sıfatlarla itham eden milyonlar adına CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yanıt veriyor;
Oğlunun bir vakfı var. Adı TÜRGEV. Bu vakfın özelliği, ne biliyor musunuz? Rüşvetin ödendiği merkezdir TÜRGEV. Kasa !
Özel ayrıcalıklar sağlanan devleti hortumlayan işadamları TÜRGEV’e bağış yapıyor, yani rüşveti oraya ödeyerek yasallaştırıyorlar.
Ağaoğlu diye bir firma, Bakırköy’de de pırlanta değerinde bir arsa var.
Ağaoğlu Başbakan’a gidiyor ‘bu arsanın imar durumunu düzelt’ diyor.
Başbakan karşılığında ‘Ataşehir’deki 20 dönüm araziyi oğlumun vakfına ver” diyor -sonra, Bakan’ı Erdoğan Bayraktar’a telefon ediyor;Ağaoğlu’nun istediği şekilde arsanın imarı yapılıyor.
Bu şirket İstanbul’un en değerli yerinde 20 dönümlük yeri, senin oğluna neden veriyor? Bunun adı nüfuz ticaretidir.
Telefon konuşması var mahkeme kayıtlarında, Ağaoğlu telefon ediyor ‘Başbakan bize pahalı bir fatura çıkardı, arsayı Başbakan’a vereceğiz’ diyor.
Senin oğlunun ne ayrıcalığı var. O da Allah’ın kulu. Onun ayrıcalığı rüşvetleri toplama merkezinin başkanı olmasıdır “diyor.

*
Batı’da vakıf kurumu ülkeden ülkeye gerek faaliyet alanları gerekse işleyişi bakımından farklılıklar gösteriyor,ama her yerde bu önemli kurumun ortak paydası ve gücü, özel sermayenin ve toplumun varlığının kamu yararı için yönlendirilip kullanılmasını sağlıyor.
Vakıf kurumu sosyal yatırım anlayışları, yeni yaklaşım ve fikirlerin de etkisiyle önemli değişimlere,gelişmelere yöneliyor.

*
Türkiye’deki vakıf kurumu ise Osmanlı Vakıf geleneğinin etkisinde,ama İslami gelenekten daha esnektir- o yüzden, Türkiye Arap ülkelerine nazaran demokrasi ve ekonomik gelişiminde daha ileride bulunuyor.
Vakıf kurumu önceleri bir dağıtım mekanizması olarak kullanılırken,ekonominin gelişimi hızlandıkça daha çok iktidardaki kişilerin ve ailelerinin geleceğini devam ettiren kurumlar haline gelmiş -nihayet,
Vakıf sisteminin değişmesi ve Türkiye koşullarındaki bazı değişikliklerin vakıflara büyük fırsatlar sunmasıyla -mesela, gerek sivil toplum örgütleri-devlet işbirliğini teşvik eden yasal düzenlemelerle,gerekse devletin bireyler ve iş çevrelerinden eğitim ve sağlık gibi alanlarda yardım almak amacıyla getirdiği teşviklerle, vakıf kurumunun faaliyet alanlarında kamu yararı zenginleşmiştir.

*
Ne ki, Türkiye’de ancak bir kaç vakfın mütevelli heyeti, çoğunun bir yönetim kurulu bulunuyor ve hemen hepsi gönüllülük esasına göre çalışıyor.
Üyelerin meslekleri, geçmişleri ya da politik durumları açısından oldukça homojen gruplardır, vakfın hesap verebilir olmasında genelde kabul gören anlayış kişisel güven üzerine kurulan hesap verebilirliktir -yalnız, bu nedenler bile vakıfları demokratik kuruluşlar olmaktan alıkoyuyor.

*
Üstelik, Başbakan Erdoğan iktidarı ve Fethullah Gülen Cemaati, İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı savıyla,bütün varlıklara mutlak hakim Allah katından hareketlenilen ve hakimiyet o’na ait olduğuna göre kutsalmışcasına kimi esaslarıyla belirlenen bir devletin olamayacağı, siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar tarafından kullanılacağı düşüncesiyle 11 yıldır Türk Devletinin rejimini dönüştürmeye, Arap İslam Devletleriyle birlikte şeriata uygun bir “İslam Birliği”ni kurmaya çalışıyor!

*
Bu yüzden -birincisi;bütünün öğrenilmesi için vah’yin akıldan üstün olduğu kanaati ve peygamberlerin insanın yaratılış eksikleri nedeniyle zuhur ettiğinden hareketle o odaktan insanların fıtratını iman ve ahlak ile zenginleştirmek ve bunu gerçekleştirmek için hayatta nasıl hareket edileceğini öğreten kılavuzlara ihtiyaç doğuyor.
Cemaat lideri Gülen, Peygamberden “tebliğ” görevini üstlenmiştir ve muridlerine,kendi algısındaki Allah’ın birliğine inanmalarını,yalnız Allah’a ibadet ederek tüm yaşamda Allah’ın hükmünden başka hüküm tanımamalarını mecburi kılıyor.
Allah sevgisi içinde o’na kavuşmak arzusunda olan Murid’ten ilim,irfan ve manevi zenginlik kazanabilmesi için halis bir rabıta istiyor.

*
İkincisi; Başbakan Erdoğan’ın İslam Hukuku’nda devlet başkanlığı ile aynı anlamda kullanılan ve kendisinde yüksek hükümet organı niteliği ve yetkisine sahip bulunan “Mü’minlerin Emiri-Emirü’l Müminin”sıfatının gösterdiği görevle Başkan olması gerekiyor.
Nitekim,bu tasavvurla Türkiye’de rejim değişikliğine kalkışılıyor.
Devlet Başkanı Emirü’l Müminin’dir; müminlerin kalbinde imandan kaynaklanan geniş bir sorumluluk uyandırmak,dini ve dinin hükümlerini korumak,düşmana karşı cihad etmek,sadakaların, zekât ve hayır hasenatın ve kafirlerden elde edilen vergiler gibi değerlerin toplanmasıyla devletin güvenliği ve kamu düzeninin korunması,devletin savunulması,kamu işlerinin kontrolü,adaletin sağlanması,malın idare edilmesi görevlerinde bulunması öngörülüyor!
Devlet Başkanı’nın hiç bir şekilde kâfirleri temsil etmeyeceğine inanılıyor.

*
Türkiye’de vakıf kurumunun demokratik olmayan yapısı Devlet Başkanı- Emirü’l Müminin’in görevlerini yerine getirmesinde imdada yetişmiştir.
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olan, malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan, Allah yolunda harcananın da en hayırlısı halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi karşılayandır ” kuralı -zaten, Türk Vakıf kurumunda ön plana çıkarılıyor.
İslam Birliğine giden yolda kimi Vakıf kurumunda da “Eğer Allah’a îmân etmiş ve hak ile bâtılın ayrıldığı günde (Bedr savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, biliniz ki; ganîmet olarak aldığınız herhangi bir şeyin humus’u; Allah’a, Resûlüne, O’nun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmış yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir” Enfâl sûresi 41 ayeti işletiliyor.

*
İslamcı Başbakan Erdoğan ve Gülen Cemaati’ne bağlı kimi vakıf Ümmet-i Muhammed askerlerinin “İslam Birliği”ni kurmak için yaptıkları cihad’da,bu inanışta olmayan kâfirlerden zorla alınan ganimet, -işte,Emirü’l Mümine,O’nun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmış yolcuya dağıtıyor.
Kâfir Ağaoğlu veriyor, verdikçe köleleşiyor yine veriyor, Ümmeti Muhammed’in askerleri afiyetle yiyor!
O yüzden Başbakan Erdoğan “benim evlatlarımdan bir tanesi bir yolsuzluğa karışsın, bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim”diyor!

20.1.2014


Yazıları posta kutunda oku