Eskişehir’deki Gezi direnişinde aralarında sivil polislerin de olduğu grup tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın heykelinin açılışı için Eskişehir’e giden ailesi, burada kalan eşyalarını Antakya’ya götürdü. Eşyaların arasından, Ali İsmail’in yazdığı “Her düzen kendi isyancısını oluşturur” başlıklı bir yazı çıktı.
Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) öncülüğünde yapılan Ali İsmail Korkmaz’ın heykeli, 30 Kasım Cuma günü, büyük bir kalabalıkla Eskişehir’de açıldı. Ali İsmail’in çimlerde bir duvara yaslanmış halde oturuken fotoğraf çektirdiği yere dikilen heykelin açılışı için Korkmaz ailesi Eskişehir’e gitti. Aile, bu ziyaret sırasında Ali İsmail’in Eskişehir’deki kitap ve defterlerden oluşan eşyalarını da teslim aldı. Eşyaların arasından, Ali İsmail’in imzası bulunan ve el yazısıyla kaleme aldığı “Her düzen kendi isyancısını oluşturur” başlıklı bir yazı çıktı. Ağabey Gürkan Korkmaz’ın “Bir ödev için hazırlamış olabilir, belki de sadece düşüncelerini ifade etmek istedi” dediği yazıda Ali İsmail, düzeni konuşarak, tartışarak ve nihayetinde anlaşarak değiştirenlerin olmadığından bahsediyor.
Ali İsmail’in anne ve babalara ilişkin satırlarında ise çarpıcı ifadeler yer alıyor. “Savaşın sonucu gözyaşıdır, acıdır, kandır, ölümdür. Fakat bunlar en çok analara, babalara acı verir. Anne duygularını salabilir ama baba için genellikle bu durum söz konusu değildir. Baba içine atar, saklar. Canının bir parçasını kaybetmiştir ve bu acıyı kolay kolay dışarı vuramaz” diyen Ali İsmail, yazısını “İnsan hürdür, tektir. Dizginlenmemelidir” sözleriyle bitiriyor. Ali İsmail’in mektubunun tamamı şu şekilde:
Her düzen kendi isyancısını oluşturur.
Bir düzenin bulunduğu her toplulukta baskın bir fikir vardır. Günümüzde dünyanın hemen her yerinde ‘“devlet” adı altında bir düzen kuruludur. Her düzenin bir sistemi vardır ve doğal olarak her sistemin ayrı ayrı destekleyenleri ve karşı görüşlü kesimi vardır. Fiili olarak aktif olmasa da karşı görüşlü kesimin sistemi hayal ettikleri şekle sokma isteği vardır. Devrim de bu hayalin fiil halidir.
Devrim sürekli eylem halinin ön planda olmasını tamamen mecburiyet olarak görüyorum. Çünkü devrimler bir düzene karşı oluşmakta ve düzeni konuşarak, tartışarak ve nihayetinde anlaşarak değiştiren olmamıştır. Örnek olarak bir devletin rejiminden memnun değilsiniz ve fikrinizi ortaya koyup, destekçilerinizle toplanıp bunu sistemin başındakilere sunarsanız, fırtınadaki ıslık kadar etkisiz olursunuz. Sistem, düşüncelere bu kadar duyarsız kalıyorken, bir hareketlenme kaçınılmazdır. Bu durumda devrim, fiili olarak başlar.
Ne bir fikrin başkanlığının ne bir düzenin ne devletin ne de hiçbir dayatma, zorbalık , mecbur kılmanın destekleyicisimdir. Anlattıklarım, bu görüşümün kaynağıdır. Çünkü bu tür düzenlerin, devlet düzenleri ve bu tür düzenlerin, bulunduğu yerlerde, sadece acı vardır. Gençler öne sürülür. Küçük ya da büyük savaşlar olur.
Savaşın sonucu gözyaşıdır, acıdır, kandır, ölümdür. Fakat bunlar en çok analara, babalara acı verir. Anne duygularını salabilir ama baba için genellikle bu durum söz konusu değildir. Baba içine atar, saklar. Canının bir parçasını kaybetmiştir ve bu acıyı kolay kolay dışarı vuramaz.
Çekilen acılar ve verilen canlar hep fedakarlık olarak tanımlanır. Ama bu fedakarlıkların sonu yoktur ki… Her zaman düzenden memnun olmayan kesim vardır. Ve korkarım düzen çoğu zaman bu yollarla değiştirilmekte. Tüm bu sebeplerden ötürü, ben her türlü düzene karşıyım.
İnsan tektir, hürdür. Dizginlenmemelidir.
‘Canımızdan can, kalbimizden parça gitti’: Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz, oğlunun yazısını okuduğunda çok üzüldüğünü belirterek “Bu kadar duygu, bu kadar hissetmek olamaz. Sanki olacakları önceden görmüş gibi. Ali İsmail her şeyi kaleme dökerdi. Kitaplarına bakınca kendimden geçtim, tüylerim diken diken oldu. Mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın, Ali çok güzel bir çocuktu” dedi.
Baba Şehap Korkmaz ise, oğlunun düşüncelerini kendisiyle paylaştığını, bu nedenle gittiği her yerde Ali İsmail’in ne kadar duyarlı ve hisli olduğunu anlattığını söyledi. Baba Korkmaz “Anne ve babasına çok kıymet veren bir çocuktu. Özellikle annesinin bir şey söylemesi yeterliydi. Ben çalışırken bazen ‘Baba yardım lazım mı, geleyim mi’ diye sorardı. Ali o kadar değerli, o kadar iyi kalpli bir çocuktu. Bizim nazlı bebeğimiz gibiydi. Büyüdü genç oldu ama bizim gözümüzde hep nazlıydı, hiç kırmadık Ali’yi. Hiçbir zaman şımarmadı. Gurur duyuyorum Ali’yle. Yazısında dediği gibi, canımızdan can, kalbimizden bir parça gitti. Acısı hep içimizde, öyle yaşayıp gidiyoruz” dedi
Atakan Ayçin