Sevgili Arkadaşlar,
Bu yazı “insaniyet”le ilgili bir yazıdır. Biber gazlarının yalnızca eylemcileri etkilemeyip çevrede yaşayan sivil halkın oksijenini bozup, ölümle dahi sonuçlanabilen çeşitli sağlık sorunlarına neden olmasıyla ilgilidir. Yalnızca Taksim’de oturduğu için gaza maruz kalan, eyleme bile gitmediği halde yalnızca o çevrede yaşadığı için bu gazlardan etkilenip sağlığı bozulan ve yaşamını yitiren bir insanın öyküsüdür.
Lütfen okuyun, bizim başımıza neler geldiğini öğrenin.
Saygılarımla,
Ayşe Önder
Meydanlarda gözü oyulan, kafası kırılan, dayak atılan, kurşun sıkılanlardan herkesin haberi oldu ama gaza maruz kalıp sağlığı bozulan (eyleme gittigi için değil, evinde ya da evine gitmeye çalışırken: yaşam alanlarını hiçe sayıp biber gazını silaha dönüştüren zihniyet sayesinde), sessiz sedasız yaşamlarını yitirenlerden kimsenin haberi olmadı.
Babam Selim Önder (Selendi-Manisa)
“Gezi olaylarında hükümetin, halkı adeta gazla öldürmek için Polis Teşkilatıyla işbirliği içinde, (babam 31 Mayıs 2013 tarihli müdahalede biber gazlarına maruz kalmıştır) adına müdahale koydukları yoğun gaz kullanımı yüzünden babamın sağlığı bozuldu ve en sonunda kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Taksim ve Gümüşsuyu bir yerleşim alanı, oralarda oturan, sokaklarında yürüyen, eyleme bile gitmemiş insanların hayatını hiçe sayıp, yeryüzünde gaz kullanımında bir ilke imza atan hükümet ve polis teşkilatı, babamın, 88 yaşında ve kalp hastası olan, arada (2-3 ayda bir) ventolin inhaler 100 mcg kullanan babamın önce solunum sistemini bozmuş, sonrasında tetiklediği rahatsızlıklar sayesinde kalp krizi geçirip ölümüne neden olmuştur. Bu iki haftalık süreçte tüm şikayetleri gazlara maruz kaldıktan sonra başlamış, solunum yetmezliği yaşamaya başlamış, ventolin inhalerı sık sık kullanmak durumunda kalmış, çevresine gazların kendisini bozduğundan şikayet etmiştir. Babam, bütün bunları ambülansla önce acile, acilden yoğun bakıma kaldırıldığı için hastanede anlatma fırsatı bile bulamamıştır. Yalnızca o günlere şahit olan bizler ve kalp krizi geçirene dek anlattığı eşi dostu bilmektedir.
Bilginiz olsun diye yaşadıklarımızı yazdığım mektubu size de yolluyorum:
Bu yazının altında ne bir ideoloji, ne faiz lobisi, ne mason locası, ne de dış kaynaklar vardır.
Bu yazının altında bizim acımız, yanan yüreğimiz vardır.
Bu yazı insanlık namına yazılmıştır. Bu gazların ölümcül sonuçlar doğurabildiğini acı bir biçimde bizzat tecrübe ettik, yaşadıklarımızı bilin, haberdar olun diye yazılmıştır..
Bu ülke için 88 yılını harcamış bir adamın hayatı söndü!! Kolumuz kanadımız yolundu…
Babam 88 yaşındaydı, kalp hastasıydı, damarları tıkalıydı ama dinçti, hayat doluydu. 88 yaşındaydı ama kendi çapında bile olsa yavaş yavaş yürüyüşünü yapar, sazlarını çalar (folklorcü, emekli müzik öğretmeni idi), çalışır, üretir, beste yapar, kitap okur, pazara bile giderdi bizimle. 88 yaşındaydı ama otobüse binip İstanbul’u gezerdi.. 88 yaşındaydı ama namazlarını eğilip kalkarak kılardı olabildiğince. 88 yaşındaydı ama aşı yapar, ağaç diker, ağaç budardı. En önemlisi ise, 88 yaşındaydı ama ekmek sahibi olsunlar diye hala müzik dersi verirdi imkanı olmayan çocuklara, sınavlara hazırlar, enstruman çalmayı öğretirdi, iyi bir hayatları olsun diye çabaladığı minicik öğrencileri vardı, bir kuruş almadan..
Halk müziğinde bir duayen, kaynak kişi idi.
Ne çok gaz kullanıldı o gün inanamazsınız, sanki insan değil dağ taş vardı karşılarında (31 Mayıs 2013 Cuma)… Sanki oralar yerleşim alanı değildi! Sokaklarımızda yürüyemedik, evlerimizin içinde bile oturamadık, nefes alamadık!
Hükümetin, müdahale ediyoruz adı altında, gazla insanları öldürmeye çalışacaklarını ne düşünebildik, ne tahmin edebildik, ne de hayal edebildik…
Babamın ölümle sona eren 2 haftalık serüveninde tüm şikayetleri, 31 Mayıs 2013 tarihinde, hükümet müdahalesinin ilk gününde, Taksim’de şuurlu olarak insanlık dışı boyutlarda kullanılan gazlara maruz kaldıktan sonra başlamıştır.
Bu gazlar ortalığa sıkılırken belli ki mahalle sakinleri, yoldan sokaktan geçen, işi olan, evine giden, ekmek alan, mesela Cuma’dan gelen (bizzat annemle babam, Eminönunde Cuma namazını kılıp, Mısır çarşısından bal alıp eve gelmeye çalışırken gaza maruz kalmıştır) vatandaş düşünülmemiş ya da aslında hiç umursanmamıştır.
Bu gazlar öyle çok atıldı ki yalnızca sokaklarda değil, evimizde de etkilendik. Örneğin babam, hem evimize gelmek için Taksim’e geldiğinde (31 Mayıs 2013 öğleden sonrası; lütfen dikkatinizi çekerim; o mahallede yaşadığımız için, evine gidebilmek için Taksim’den geçmek zorunda kalmıştır, Taksim otobüsü kapatıldı diye Taksim’e girmemiş, Taksim yolcularını Harbiye taraflarında indirmiştir) hem de evimizin içindeyken (özellikle gezi parkını basıp çadırlardaki insanlara sıktıkları sabah), namaz kılmaya kalkıp camı açtığında etkilenmiş ve fenalaşmış, takibeden günlerde sık sık solunum yetmezliği yaşamaya başlamıştır.
31 Mayıs öğleden sonrası, sokakları o halde görünce, İnönü caddesinin bir paralel sokağında verem savaş dispanserinin oralarda ve meydanda, garanti bankasının önünde duran polislere koşup, bizzat benim 88 yaşında ve kalp hastası babam var, evlerimizde bile oturamıyoruz, bu sokaklardan yürümek zorundayız, babam bu sokaklardan geçecek, nasıl geçecek, böyle atmayın, insan var karşınızda dediğimde, bir gruptaki polis empati uyandırmaya çalışmayın dedi, diğeri ise haklısınız ama yukarıdan böyle emir geliyor dedi..
Ayrıca, bu hengame içinde eve gelmeye çalışırlarken, annemle babam park otelin yanında, Kutlu sokağa inen tadilat halindeki kullanılamaz durumdaki merdivenlerden inmeye çalışmış, başbakanın çapulcu diye nitelendirdiği insanlar, kimseye aldırmadan hala gaz atmaya devam eden polisten kaçmayı bırakıp, annemle babamın sokağa inmelerine yardımcı olmuş…
1 Haziran’da İzmir’e gittiği halde maalesef aldığı gazın etkileri geçmemiş, o gazların kendisini bozup nefesinin düzelemediğini bizzat kendisi dile getirmiştir. Ayşe, o gazlar bana dokundu, birşey yapti, bozdu beni çocuğum, düzelmedi nefesim, iyi değilim o günden beri demişti telefonda (2 Haziran’da NYC’ye giderken aradığımda). Solunum yetmezliğiyle başlayan süreç kalp kriziyle son bulmuş, 14 Haziran’da yoğun bakıma kaldırılmış, 16 Haziran Pazar günü hayatını kaybetmiş, yaşamını yitirmiştir.
Hükümet ve polis teşkilatının bize babalar günü hediyesi olmuştur…
Biz babasız kaldık, annem kocasız kaldı.
İçimizde yangın var bizim, dinmeyen, her sabah katlanarak büyüyen…”
Ayse Onder
Temmuz 2013