Kandil riyakârlığı, Yargıtay’daki imam ve Meclisteki katır çiltesi!

Cep telefonumu, dün akşam maksatlı olarak arabada bırakarak eve girdim. Oh dünya varmış yahu. Kandil gecelerinde telefonlarımız bir türlü susmuyor; dıt dıt dıt. Her önüne gelen kandil mesajı gönderiyor kardeşim. AKP’li belediyelerden tutun da belediye başkan aday adaylarına kadar. Malum önümüzde mahalli seçimler var ve yalakalığın bini bir para. 

Adam farz olan namazı kılmaz, orucu tutmaz, zekâtı vermez, hacca gitmez ama vacip olan kurbanı sektirmez. Hem de çifter çifter keser. Kandil günlerini kutlamayı asla ihmal etmez. En ağdalısından mesajlar çeker. Oruç tutmaz ama bayram kutlamalarından asla geri kalmaz. Sırf hava olsun diye çikolatanın en kıymetlisini alır. Bu sebledir ki; güzelim“Ramazan Bayramı” bile onun ağzında olmuştur “Şeker Bsayramı”“Kurban Bayramı” ise dönüşmüştür kebap ziyafetine. Kesmiş olduğu kurbanın etlerini rakı eşliğinde ikram etmekten bile çekinmez utanmaz herif.

Konu kandiller olunca; bütün mesajlar riya ve ikiyüzlülük doludur. Adam almış internetten bir hazır mesaj, hooop bizim telefonlara. Cevap versen bir türlü, vermesen bir türlü. Buram buram din sömürüsü ve riyakarlık kokan bu tür mesajlara uzun süredir cevap vermiyorum ben. Bu yüzden de son yıllarda oldukça azaldı telefonuma gelen bu tür mesajların sayısı. Ancak yine de az çok geliyor

Kandil mesajlarına ve kandil kutlamalarına bu kadar önem verilmesinin bir sebebi de bence, yılbaşı, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, öğretmenler günü gibi bazı özel günlere tepkidir aslında. Etki-tepki meselesi yani. Sırf o günlerin etkisini azaltıp, anlamlarını yitirmelerini sağlamak için son yıllarda özel bir gayretin içine girmiştir bazı toplum kesimleri. Bu konuda iktidarın “Dindar  nesiller yetiştirmek istiyoruz” şeklinde ortaya koyduğu eğitim ve kültür politikalarının da payı var elbette. Son yıllarda önce Çanakkale’nin, arkasından da Sarıkamış’ın adeta birer hac mekanı haline getirilmesinin sebebi de budur bence. 

….

Sabah telefonumu arabadan alınca ister istemez baktım mesajlar hanesine. Kandil mesajlarıyla dolu. Gülen Cemaati’ne yakınlığı ile bilinen eski bir çalışma arkadaşım, kendisine mesaj göndermediğim halde, sanki göndermişim gibi “Bilmukabele” diyerek şöyle bir kandil mesajı çekmiş:

“Bilmukabele, Mevlid Kandilinizi tebrik ediyor, bilvesile; ilahi rahmeti uzaklaştıracak şekilde ümmet arasına düşürülen fitneyi kaldırmasını Rabbimizden bütün ruhu canımızla niyaz ediyor,ve niyaza davet ediyoruz. Rabbim Efendimiz’i anlayarak Mevld-i Şerifi yaşamayı nasip etsin. AMİN”.

Gördüğünüz gibi, sözüm ona Hz. Muhammed’in doğum gününü kutlamak amacıyla gönderilen kandil mesajı, buram buram siyaset ve üstelik riya kokuyor. Mesajda geçen “Ümmet arasına düşürülen fitne” tabiri önemlidir. Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen arkadaşım, bu fitnenin kim tarafından yaratıldığını bal gibi biliyor aslında. Bu fitne, büyük ölçüde mensubu bulunduğu cemaatin eseridir. Gelin görün ki; cemaat kendi yaratmış olduğu fitneyi başkalarına yansıtmanın peşinde…

Allah’ı Kandırma Çabası!

Bazı dostlarım da benim haleti ruhiyemi yaşıyor olmalılar. Çünkü yapmış oldukları yorumlardan bunu anlıyorum. Kimisi “İslam’da kandil diye bir şey var mı?” diye soruyor, kimisi de “Madem Hz. Muhammed’in doğum günü Ocak ayının 12’sinde kutlanıyor, şu halde Nisan ayı içinde düzenlenen Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri de neyin nesi?” diye soruyor. Açıkçası, Müslümanların kafaları bir hayli karışık bu konuda. Bense elimden geldiği kadar, dilimin döndüğü kadar, üstelik de kifayetsiz dini bilgilerimle kafası karışmış bu arkadaşlarıma yardımcı olmaya çalışıyorum.

Evet, İslam’da, yani Hz. Peygamber’in tebliğ edip uyguladığı İslam’da “Kandil Gecesi” diye bir uygulama yoktur. Bu tür şeyler büyük ölçüde bidattır ve sonraki devirlerde İslam’ın içine sokuşturulmuş şeylerdir. Üstelik, Allah’ın yaratmış olduğu her gün değer ve kıymet bakımından birbirine eşittir ki; Allah Kur’an’da “Kadir Gecesi”nin önem ve kıymetinden bahsetmekle birlikte, bu gecenin hangi gece olduğunu bildirmemekle, bu gecenin yılın 365 gününden (Hicri takvime göre ise yılın 354 gününden) birisi olabileceğini anlatmak istemiştir. Bundan maksat, yılın her gününün tıpkı Kadir Gecesi gibi yaşanmasını arzu etmiş olmasıdır. Ancak gelin görün ki; Müslümanlar, Hz. Peygamber’e ait olduğu söylenen bazı rivayetlerden (hadislerden) hareketle; Kadir Gecesi’nin Ramazan Ayı’nın son haftasında olduğuna inanırlar ve o yüzden de özellikle Ramazan Ayı’nın 26’sını 27’sine bağlayan gecede ibadete yüklenirler. Doğrusu bu da riyakarca ve Allah’ı aldatmaya yönelik bir davranıştır. Sen yılın 364 günü yan gelip yat, Ramazan’ın 26’sını, 27’sine bağlayan gece sabahlara kadar yalvar. Yok öyle yağma! Yılın bütün günü namaz kılan Müslümanlar keriz mi? Alemin uyanığı sen misin keftehor? Hadi kullarını kandırdın, Allah’ı nasıl kandıracaksın bre münafık herif?

Okuyucularımdan özür dileyerek tam da buraya uygun bir Temel fıkrasını anlatmak isterim: Temel Trabzon’dan kalkıp İstanbul’a gitmiştir. Belediye otobüsüne binerken bakmış, herkes şofore bir şey gösterdikten sonra “Paso” deyip para vermeden geçiyor. Temel de aynısı yapmak istemiş ve cebinden evlilik cüzdanını çıkarıp “Paso” der demez şoför “hop hemşehrim ne yapıyorsun. Sen onunla ücretsiz olarak ancak Fadime’ye binersin…” demiş.

O hesap, yılın 364 günü yan gelip yattıktan ve hakkı olmayan paraları ayakkabı kutularına ve evlerindeki onlarca çelik kasaya istifledikten sonra, 26 Ramazan’ı 27 Ramazan’a bağlayan gece can havliyle camiye koşup teravih ve tespih derken bütün namazları kılarak Allah’la arayı düzelttiklerini zanneden beynamazlara ve bînamazlara hatırlatalım; boşuna uğraşmayın, Allah o numaraları yutmaz!

Kadir gecesi dışında, Kur’an’da faziletinden bahsedilen önemli bir zaman dilimi de Cuma günüdür. zira Kur’an’da “Cuma günleri namaz için çağrıldığınızda alışverişi, işi gücü bırakın Allah’ı zikretmeye koşun” denilmektedir.  Bunların dışında, en azından bize göre; diğer günlerin hepsi kıymet bakımından birbirine eşittir ve hepsi de kıymetlidir.

Hz. Peygamber’in doğum günleri neden hem Ocak’ta, hem de Nisan’da kutlanmaktadır? Yerinde ve güzel bir sorudur bu. Bunun sebebi şudur: Diyanet yıllar önce, galiba yirmi küsur yıl önce, Hz. Peygamber’in doğum günü olan Rebîu’l Evvel Ayı’nın 12. gününün Nisan ayına denk gelmesi sebebiyle, bu doğum gününü  başlı başına özel bir hafta olarak kutladı. Etkinlikler fazla rağbet görünce, bu haftayı sürekli hale getirdi. Ancak Hicri takvimle Miladi takvim arasındaki gün farkından dolayı (ki; iki takvim arasındaki zaman farkı 9-10 gündür. Miladi takvime göre bir yıl 365.6 gün hesap edilirken, Hicri Takvim 354-355 gün kabul edilir), Hz. Peygamber’in doğum günü, Miladi takvime göre her yıl 10 gün önceye tekabül eder. Kutlu Doğum Haftası, sabitlenip, Hz. Peygamber’in doğum günü her sene öne kaydığından işte böyle garip ve konuya duyarlı Müslümanların kafalarını allak bullak eden bir durum çıkar ortaya.

Yargıtay’daki İmam!

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in “Yargıtay’da cemaatin imamı var. Bu kişi bir dosyayı Pensilvanya’ya göndermiştir…” dediği günlerin ertesinde internete Yargıtay’da üye olduğu söylenen bir zatın ilginç bir demeci düştü ve haliyle kafalar da Arap saçına dönüştü. Sayın Üye şöyle diyordu açıklamasında:

Dini anlayış ve yaşayışta referans sıramız ve normlar hiyerarşimizin; Allah, Peygamber ve ancak ondan sonra kanaat önderimiz olduğunu bir an olsun aklımızdan çıkarmayacağız…”

Yargıtayda üye olduğu söylenen üst dereceli bir yargıç neden böyle dini içerikli bir açıklama yapar, doğrusu şaşkınlık içindeyim ben. Kanaat önderinden maksadı nedir Sayın Yargıç’ın? Sahabelerden, Tâbiûn’dan veya Tebai Tâbiûn’dan birisi mi o da belli değil. Mezhep imamlarından, mesela Türkiye’de mensupları bulunan Hanefi Mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife, Şafi Mezhebinin kurucusu İmam Şafî, Caferiliğin 12 imamından birisi veya Bektaşiliğin ve Aleviliğin piri sayılan Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli veya Hoca Ahmet Yesevi midir bilinmiyor!

Habere göre; Yargıtay Üyesi olduğu söylenen yargıç açıklamalarının devamında şunları da söylemiş: Bizlerin manevi tekamülüne katkı sunan kanaat önderlerimizi seveceğiz, sayacağız, ancak asla ve asla rab haline getirip, Allah’ın konum ve derecesine ikame etmeyeceğiz”(1). Peh peh peh. Bağımsız Türk Yargısı kimlerin eline kalmış böyle?

Yeni Akit gazetesi kaynak gösterilen haberde, Sayın yargıç, açıklamalarına “Ey benim hizmet ehli arkadaşım” diye başlıyormuş. Bu “hizmet” lafı bana bir şeyler çağrıştırıyor ama, neyse ben söylemeyim. Onu da siz kendiniz bulun artık. Her şeyi bizden beklemeyin gari! Ancak şu kadarını belirteyim; Hakan Şükür de sık sık “Hizmet Hareketi” kavramını kullanmaktadır bu günlerde…

Meclisteki Katır Çiltesi!

Bizim Çankırı yöresinde “Yâren” adıyla, kökeni Orta Asya’ya dayanan ve İslami dönemde “Ahilik Teşkilatı” adını alan ve bir tür esnaf loncası olan gelenekten alan bir gelenek yaşatılmaktadır. Daha çok gençlerden ve orta yaşlı erkeklerden oluşan Yâren Ekipleri, bazen kendi arasında çeşitli orta oyunları oynarlar.  Bu oyunlar, gençler arasında zaman zaman düğün gibi özel günlerde de oynanmaktadır. Bu oyun esnasında bazen argo tabirler ve cinsel çağrışımlar yapan hareketler de icra edilebilmektedir. Söz konusu oyunlardan birisi de oyuna katılanların yere halka şeklinde oturarak oynadıkları orta oyunudur.

Bu oyunda her oyuncu, sağında oturan oyuncuya “Deve Tepmesi”, “Öküz süsmesi” ve “Katır Çiltesi” diyerek bu hareketleri fiilen de yaparlar. “Deve tepmesi” denildiğinde yanındaki oyuncuya ayağıyla teper, “Öküz Süsmesi” denildiğinde yanındaki oyuncuyu tıpkı öküz gibi başıyla süser ve “Katır Çiltesi” denilince de tıpkı bir katır veya at gibi iki ayağıyla birden yanındaki oyuncuya çifte atar(2).

 

Dün TBMM Adalet Komisyonu’nda AKP Tokat Milletvekili Zeyit Aslan’ın, Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na savurduğu çifteyi görünce nedense bizim Yaren Ekibi’nin oynadıkları “Katır Çiltesi” oyunu geldi aklıma. Eminağaoğlu, oraya hangi hakla ve hangi akla hizmet gitti bilmiyoruz ama, AKP’li Zeyit Aslan’dan yediği “katır çiltesi” sebebiyle gittiği yerden 5 günlük raporla çıktı!  Bu sebeple Sayın Eminağaoğlu’na tavsiyemiz, hazır Çankırı’da hakimlik yapıyorken, bir zahmet yâren evine misafir olup, yarende görevli gençlerin oynadıkları “Katır Çiltesi” oyununu yerinde incelemek suretiyle, bu oyunun etkisini azaltacak savunma tekniklerini iyece bir bellemesidir.  Aksi takdirde;  çeneyi hepten dağıttıracak Zeyit Aslan’a.

Espri bir yana; Ö.F. Eminağaoğlu hadi CHP’li vekillerin dolduruşuna gelip  TBMM’ye gitti diyelim. Peki adamı orada sille tokat dövmek mi gerekiyor? Hadi Eminağaoğlu dolduruşa geldi gitti diyelim, peki Zeyit Aslan kendiliğinden mi uçarak attı o tekmeyi? AKP’li arkadaşlarının omzunda maksatlı olarak yükselmediğini kim iddia edebilir? Biz, hep “Vatan çalışkan insanların omuzları üzerinde yükselir” diye bilirdik, meğer AKP’liler bu sözü “Zeyit Aslan, arkadaşlarının omuzları üzerinde yükselir” şeklinde anlamışlar. Doğrusu olanları hayretle izliyoruz milletçe.

Mecliste adeta cinsel organı elinde dolaşan ve kimi gözüne kestirirse ona uzatan bu vekile kim dur diyecek doğrusu merak ediyorum ben. Daha önce Kamer Genç’e ana-avrat küfreden, Muharrem İnce’ye “G.tünü ..kerim” diyen ve meclisteki bayan gazetecilerin apış aralarıyla kafayı bozan bu adama “Dur” demek gerekiyor gerekmesine de AKP yönetimi, bu adama “Dur” diyeceğine “Vur” diyor galiba. Adam özel olarak vekil yapılmış gibi. Bunu nereden çıkarıyoruz? Elbette Başbakan’ın sözlerinden.

Bakın Zeyit Aslan’ın Ö.Faruk Eminağaoğlu’nu tekmelemesi şeklinde geçen olayı, Eminağaoğlu’nu kasıtla nasıl değerlendirmiş Başbakan:

“Bunlar hukukçu değil, provoke ediyorlar. Komisyon çalışmalarında herhangi bir yetkileri olmadığı halde oraya girmeleri var. Sen kimsin bir kere haddini bil. Eğer konuşmaya çok meraklıysan seni milletvekili yaparlar gelir konuşursun. Komisyonda her şey oya dayalıdır. Oylama yapılmıştır. Anayasa’ya aykırı olmadığı belirlenmiştir”(3).

Şu halde özellikle MHP ve CHP yönetimlerine tespit ve teklifimizi yapalım; AKP’nin yaş ortalaması sanırım çok düşük, sizin yaş ortalamanız ise bir hayli yüksek. Anlaşılan mecliste sadece bilgi ve yürek değil, bazen bilek gücü de gerekiyor beyler. AKP’nin gençlerinden dayak yememek için, milletvekillerinizin yaş ortalamasını lütfen biraz daha aşağı çekin olur mu?.

____________

1-,

2- Bu hareketin icrası sırasında söylenen “çilte” sözünün, aslında “çifte” demek olduğunu herhalde anlamışsınızdır.

3-http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/123724.aspx

 

Cep telefonumu, dün akşam maksatlı olarak arabada bırakarak eve girdim. Oh dünya varmış yahu. Kandil gecelerinde telefonlarımız bir türlü susmuyor; dıt dıt dıt. Her önüne gelen kandil mesajı gönderiyor kardeşim. AKP'li belediyelerden tutun da belediye başkan aday adaylarına kadar. Malum önümüzde mahalli seçimler var ve yalakalığın bini bir para.  - Cami2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir