13 Ocak 2014 Pazartesi
Yine mi Tuzak…
Şehit Gelmiyormuş…
Akan kanlar durmuşmuş…
Analar ağlamıyormuş…
Peki ne oluyor?
PKK devlet oluyor devlet!
Vatan toprakları PKK’ya terk ediliyor!
Bir olan Türk Milleti ayrıştırılıyor!
Kaynakları ve çocukları elinden alınıyor!
Daha ne olsun!
AKP’nin ortaya attığı “barış, kardeşlik, akan kanlar dursun, analar ağlamasın” deyişleri birer laftır, kıymeti harbiyesi yoktur.
Çünkü katil pkkyı yöneten AKP’dir, ardında da İsrail ABD’si vardır.
AKP-PKK’nın sözüm ona müzakere süreci doğrudan Sevr işgal planına gitmektedir. Bu anlaşmayı imzalayanları “vatan haini” ilan eden ve bu işgal planını karşı silahlı mücadele başlatan Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi anlamamız gerekmektedir.
1920 Sevr işgal planının temel fikri; Doğu Anadolu’da Ermenistan-Kürdistan diye manda yönetiminde tampon devletler kurarak Anadolu’daki Türk varlığının Asya ile bağının kesilmesi esasına dayanmaktadır.
Çünkü Bizans’ı yenerek bu topraklarda Türk Bayrağı dalgalandıran biz Türklerin en büyük desteği Asya’dan gelmektedir.
Osmanlı’nın tarihi bir yana, Kurtuluş savaşımızda dahi bizi destekleyen ülkeler Afganistan, Pakistan, Hindistan, Azerbaycan gibi Asya’daki Müslüman ve Türk dünyasıdır. Bu gerçeği iyi bilen İngiliz ve Fransızlar, Sevr anlaşması ile önce Biz Türklerin Asya ile bağını kesmek istemişlerdir.
Eğer ki bu anlaşmaya atalarımız razı olsaydı, Asya ile bağı kesilen Türk milletinin Anadolu’daki varlığı da kuşatılacak ve son bir harekatla da tarihten silinmiş olacaktı, kabul etmedik, savaştık, bedel ödedik ve kazandık.
Şimdi aynı plan uygulanıyor ama bu kez silahlı düşmanla değil, adı pkk, adı Asala olan terörle.
Terör üzerinden siyaset yapan AKP, sözüm ona terörü sonlandırmak adına, tıpkı Sevr’de olduğu gibi İsrail’in PKKsı eliyle Doğu Anadolu’da özerk tampon yönetimler kurarak Anadolu’nun Asya ile bağını kesmeye uğraşıyor. Asya’dan gelecek gücü kaybeden bir Türk Milleti, tek başına bu küresel güçlere karşı nasıl savaşabilir!
Şimdi aynı plan uygulanıyor ama bu kez silahlı düşmanla değil, yabancı sermaye, özelleştirme denilerek Anadolu’nun yeraltı ve yerüstü kaynakları satın alınıyor, kaynak yönetimini ele geçiriyorlar. Kaynaklarını yönetemeyen bir Türk Milleti daha ne kadar yaşayabilir!
Şimdi aynı plan uygulanıyor ama bu kez silahlı düşmanla değil, demokrasi denilerek, insan hakları denilerek bir olan Türk Milleti parça parça ayrıştırılıyor, Başbakan 36 ayrı etnik kimlik sayarak etnik ve dini temelde bir olan milletimizi ayrıştırıyor, tıpkı İsrail planında olduğu gibi. Ayrışan bir Türk Milleti milli birlik ve beraberliğini nasıl sağlayabilir, nasıl güç olabilir!
Şimdi aynı plan uygulanıyor ama bu kez silahlı düşmanla değil, dinlerarası diyalog denilerek Müslüman olan milletimiz içinde Misyonerlik çalışmaları yapılıyor, bizi birbirimize kenetleyen inançlarımız törpüleniyor. Yüreğindeki Allah sevgisinden güç alan Türk Milleti Hıristiyanlaşmaya doğru giderse eğer, nasıl bu küresel plan ve projelere karşı koyma gücü bulabilir!
Şimdi aynı plan uygulanıyor ama bu kez silahlı düşmanla değil, en zeki, en fakir çocuklarımızı sınav deyip seçiyorlar ve ardından özel okullarla, cemaat okullarıyla elimizden alıyorlar ve bize, tarihimize, kültürümüze, gelenek ve göreneklerimize yabancılaştırıyorlar.
Türk kültür ve tarihi ile dolu ve güçlü bir gelecek nesil yetiştiremez isek, varlığımızı nasıl sürdüreceğiz bu kutsal topraklarımızda!
AKP-PKK süreci doğrudan 1920 Sevr İşgal Planı’nın uygulamasına doğru gidiyor.
Aradaki fark, bu kez düşman silahlı değil, takım elbiseli ve paralı. Düşman düşman olarak karşımızda değil, terör maskesi altında.
Düşman işgali Anadolu’yu yakıp yıkarak değil, parayla satın alarak ortaya çıkıyor, demokrasi adına, insan hakları adına, özgürlükler adına ortaya çıkıyor.
Ve Türk Milleti, bizler, düşman silahlı olmayınca, düşmanı göremiyoruz, dolayısıyla tehlikeyi göremiyoruz.
Sessiz kalırsak, biz Türkler’in Anadolu’da yaşama şansı yoktur; yoksullaştıracaklar, çocuklarımıza bakamaz hale düşürecekler, çocuklarımıza devlet yönetiminde iş vermeyecekler, yaşam hakkı tanımayacaklar öyle ki neslimizi sürdürme olanağı dahi bulamaz hale getirecekler, tarihimizi, kültürümüzü, uygarlığımızı, adımızı, andımızı silecekler…
Bu bir Türk-Bizans savaşıdır ve bu bir rövanştır, intikamdır, 1071′e iyi bakın!
ÇARESİZ MİYİZ? ASLA!
Derhal milletimize gitmeliyiz, dağlarda, köylerde, yaylalarda, ovalarda yaşayan milletimize.
Bizi, ülkemizi ve çocuklarımızı bekleyen tehdit ve tehlikeleri anlatmalı ve milletimizin bu tehlikeleri görmesini mutlaka sağlamalıyız.
Türk Milleti bir torba kömüre vatanını satmaz, yeter ki tehlikeyi bir görebilsin!
Türk Milleti bir kilo makarna için çocuklarını ateşe atmaz, yeter ki tehlikeyi açık açık görebilsin!
Türk Milleti, Tayyip uğruna ya da Fettullah Gülen uğruna ya da para uğruna adından, imanından, tarihinden, atasından, yurdundan, bayrağından vazgeçmez yeter ki bilsin ki tehlike var!
Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, dernekler ve ocaklar, bu tehdit ve tehlikeleri milletimize anlatmak için meydanlara çıkıp milletimize giderlerse, mesele yok, bu siyaseti durduracak ve değiştirecek gücümüz var bizim.
Ama ya gitmez, bu tehlikeleri yok etmek için milletimize gidip yardım ve destek istemez ise, biz, bizim gibi düşünen ve anlatan insanlarımız, son nefesimize kadar milletimize gidip bunları anlatacağız, dağına, taşına, yaylasına, ovasına gidip bu tehlikeleri milletimizin görebilmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız, bundan da kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu bir mücadeledir, var olmak ya da yok olmak arasında geçen bir mücadele, hepimiz bu mücadelede safımızı bir tutmalı ve birbirimizi desteklemeliyiz.
Bedeli ödenmeden toprak vatan olmuyor!
Anadolu’da sonsuza dek yaşamak ve Türk Bayrağı’nı dalgalandırmak istiyorsak, bedelini ne olursa olsun ödemek zorundayız!
Erdal Sarızeybek