Site icon Turkish Forum

CENEVRE II BARIŞ KONFERANSI VE YENİ TÜRKİYE

12.1.2014 - goruntu056

Van 100. Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Hakkı ATUN Konferans Salonu

Suriyeli taraflar arasında doğrudan görüşmelerin başlatılması ve ülke yönetiminin geleceğine ilişkin kararın bizzat Suriyeliler tarafından verilmesine olanak tanıyan Cenevre II Barış Konferansı 22 Ocak’ta toplanıyor.
İsviçre/Montrö’de herhangi bir önşart olmadan toplanacak Konferans’ın ilk gününde katılımcı ülkelerin önemli gördükleri konuların tartışılması,
24 Ocak’ta Cenevre’de BM Özel Temsilcisi İbrahimi’nin başkanlığında sürecek görüşmelerde ise Suriyeli tarafların müzakereleri öngörülüyor.

*
Konferansa BM Genel Sekreteri, Özel Temsilci El İbrahimi, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, Arap Birliği, Avrupa Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı, Türkiye,Suudi Arabistan, Katar, Cezayir, Brezilya, Almanya, İtalya, Kanada,Norveç, Danimarka, Mısır, Hindistan,Irak, Japonya,Endonezya, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Fas,Umman, Güney Afrika, İspanya, İsveç, İsviçre ve Birleşik Arap Emirlikleri davet edilmiştir, İran’ın katılımı konusunda görüşmeler devam ediyor.

*
Barış Konferansı’nın mantığını -çaresiz,”Suriye’de güvenlik tesis edilmeden reformların yapılamayacağı” esası belirliyor.
Madem taraflardan biri Suriye hükümetidir; Esad hükümetine anayasal,kanuni ve meşru sorumluluğu olarak güvenliğin tesis edilmesinde birinci derecede sorumluluk tanınıyor.
Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için BM garantisinde savaşan silahlı güçlere her türlü silah,finansman,eğitim ve barınma olanakları temin eden devletlerin desteklerini kesmesi – ardından, sınırların denetimi için bir mekanizmanın oluşturulması gerekiyor.
Böylece ulusal bir misak çerçevesinde egemenlik,bağımsızlık,toprak bütünlüğüne tutunan bir konferans ile Suriye’nin siyasi geleceğinin resmedileceği, anayasa ve yargı sistemini öne koyan, siyasi ve ekonomik gereklilikleri belirleyen, siyasi partiler, seçimler,yerel yönetimler ve daha başka konulara ilişkin yeni anlaşmaların sağlanmasının ancak Suriye toplumunun tüm bileşenlerinin temsil olacağı genişletilmiş bir hükümetle yapılması -ardından, anayasanın halk oyuna sunulması öngörülüyor.

*
Ne ki, küresel ve bölgesel oyuncuların Suriye rejimine karşı bir araya getirdikleri ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşturulmuş bir yapı olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu içerisinde yer alan Suriye Ulusal Konseyi Konferans’ı boykot etmiştir.
Ulusal Koalisyon’dan artakalan gruplar ise Suriye’nin değil Suudi Arabistan’ın, Katar’ın ve Türkiye’nin çıkarlarını savunmakta -o yüzden, bu ülkeler arasındaki çelişkilerden,anlaşmazlıklardan etkilenirken, her bir grup diğer gruplardan çok ciddi farklılar gösteren bir takım hak ve iddiaları temsil ediyor.
O yüzden katılım konusunda yürüttükleri görüşmelerde mutabakat oluşmuyor, nihaî kararlarını 17 Ocak’ta yapacakları toplantıdan sonra açıklayacaklardır.

*
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun Cenevre II Konferansını boykot etmesi halinde, Suriyeli tarafların uzlaştırılması idealinin çökeceği, Suriye’nin İç Savaş’la tükenmesinin ötesinde bölgenin İsrail’den İran’a kadar çok geniş bir alanda dehşetli bir kaosa gireceği öngörülüyor.
Bu noktada Suriye’deki çatışma alanına bir parantez açmak gerekiyor-ki,bakınız;

*
Çatışan taraflardan Vahabiler ve onun maddi desteğindeki Sünni muhalefet gurupları konferans toplanmadan geçecek zaman içinde kontrol altında tuttukları bölgeleri arttırma ve Kuzey Suriye’de “de facto” bir rejim kurmak ve her şartta Suriye savaşından kârlı çıkmanın uğraşındadır.
Suriye’deki olayların gerçek sorumlusu Sünni-Şeriatçı gruplar ise hâlâ Esad rejimini silah zoruyla devirme ve ülkenin tamamına hakim olma umudu taşıyor.
Suriye hükümetinin büyük ölçüde Türkiye’nin Sünni muhalefete açık desteği nedeniyle terk etmek zorunda kaldığı Kuzey Suriye’de, tekfirci-salafi egemenliği kurulurken bölgeyi terk eden Alevi ve Hristiyan halk Akdeniz kıyısına doğru göç ediyor.
Kuzey Suriye’nin Irak sınırlarına yakın bölümlerinde ağırlıklı olarak El Kaide ve Sünni Irak etkinliğinde bir fiili rejim kurulmuştur.
Kuzey Doğu’da durumu en sağlam görünen Kürt bölgesi büyük ölçüde Batı ülkeleri tarafından tanınacak ilk Suriye topluluğunu yaratmak üzeredir -ki,Suriye parçalanmaya gidiyor.

*
Bu yüzden Ulusal Koalisyon’un ve destekleyicilerinin; Konferansa katılacağını bildiren ve Suriye’nin yekpare kalması için barış talep eden onca ülkenin oluşturduğu ortak akıla karşı çıkmasına ve savaşın tüm bölgeye yayılmasına prim vereceklerine ihtimal verilmiyor.
Konferansa katılmayarak Suriye’de sürecek çatışmalarda El Kaide’nin uluslararası boyutta güçlenmesine fırsat tanımayacakları öngörülüyor.
Konferansı boykot etmeleri halinde Suriye ve bölge ile ilgili hiçbir konuda bir daha muhatap kabul edilmemeleri halini de göze alamayacakları düşünülüyor.

*
Halbuki,Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Cenevre-2 Konferansı öncesi ABD, Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan’ında yer aldığı Suriye Dostları Çekirdek Grubu toplantısına katılmak üzere Fransa/ Paris’e giderken yaptığı basın toplantısında,
Türkiye’nin,”Cenevre II Barış Konferansıyla geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır: muhalefetin temsilini Ulusal Koalisyon yapmalı: Seçimi geçiş yönetimi tarafından ve uluslararası gözlemciler tarafından yapılmalıdır” ön şartının arkasında olduğu anlamında konuşuyor.
“Bazı çevreler, El-Kaide terör örgütünün yaptığı terör ve şiddeti bahane göstererek, Esad’ı ehvenişer gibi göstermeye çalışıyor.Öyle bir uluslararası kampanya yürütülüyor ki, El-Kaide terörü, yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi, El-Kaide terörü gündemde tutularak ve bu öne çıkartılarak, Esed rejimi ehvenişer gibi gösterilmeye çalışılıyor. Suriye’de Şerlerin Kaynağı Esad’dır” diyor.

*
Breh,Breh! Yeni Türkiye hükümeti hâlâ BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararı ve Cenevre II Barış Konferansının düzenlenmesiyle ilerleyecek ve işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve bunları destekleyen devletlerin paylarını üstlenmeleri ve yeni Suriye’nin bu hukuktan kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasına karşı direniyor.
Suriyelilerin ortak ulusal iradeleri ve hukukun üstünlüğü üzerinden yeni Suriye’nin kurulmasını engelliyor.

*
Bu nedenle mi nedir, yeni Türkiye parti devletinin lideri Başbakan Erdoğan ile derin devletinin lideri Fethullah Gülen arasına nifak sokulmuştur!
Derin devletin lideri Fethullah Gülen odağı Erdoğan parti devlet hükümetini;BM Güvenlik Konseyinin nükleer programından vazgeçmesi -aksi halde, gelirinin çoğunu petrolden sağlayan İran’ın merkez bankaları ile işlemlerinin askıya alınmasıyla fiziki ve psikolojik olarak çökertilmesini öngören kararını hiçe saymak,
Bunu da bir suç organizasyonuyla İstanbul’da bazı arazilerin usulsüz olarak imara açılması, kazanılan milyonlarca liralık rantın -bir bölümünün, iç edilmesi- diğer bölümünün, aklanıp dövize ve altına çevrildikten sonra İran’dan doğal gaz ve hampetrol ithalinde kullanarak yapmak gibi uluslararası ve ulusal bir suçla suçluyor.
Nifak öylesine derindir -ki, ardarda parti devlet unsurlarının dahli olduğu ileri sürülen başka başka yolsuzluklar ortalığa dökülüyor ve bütün gündemi işgal ediyor.

*
AKP devleti ve cemaatin derin devleti topu topuna ülkenin en alt kesimine ait sosyal yapının iradesini “Milli İrade” ve bir referandumla çıkarılan, kendilerine bağlı hale getirilen hukuk yapısıyla “Hukukun Üstünlüğü” bileşenleriyle kurdukları Yeni Türkiye demokrasisine dayanak yaparlarken;
İşte,şimdilerde parti devlet soruşturmalardan kaçınabilmek için Ceza Yargılama Yasası’nın hükümlerini ve ilkelerini gözardı ediyor ve HSYK’ı parti devletine bağlamak girişimleriyle hukukun üstünlüğünü,partisinin TBMM’deki çoğunluğunun tasarrufuna bağlıyor.
Koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti,Başbakan Erdoğan iktidarıyla Milli İrade ve Hukukun Üstünlüğü unsurlarından yükselen Demokrasi algısında un-ufak olmuştur.

*
Türkiye tıpkı Suriye gibi Demokrasisi -hem,”Milli İrade”-hem “Hukukun Üstünlüğü” ilkelerinden yokediliyor ve devlet olmak esprisini kaybediyor.
Aynı bölgenin komşu iki ülkesi küresel barış, güvenlik,istikrar ve büyüme için, BM’den tedavi bekliyor.

*
Şimdi,buradan seslensem ve “Tayyip hastaymış”desem,milyonlarca insanın tedavi etmeye koşacağını biliyorum…

12.1.2014

Exit mobile version