Almanya’nin eyalet statüsüne sahip Hamburg kentinde 21 Aralık tarihinden beri gündeme gelenler Türkiye için ve de özellikle Türkiye’de bazıları için çok öğretici değerdeler.
Hamburg’ta olanlar bize kendini “sosyaldemokrat” olarak tanımlama meraklısı ama “sosyaldemokrasinin” “s’si” ile bile uzaktan yakından ilgisi olmayan ulusalcı kemalist CHP arasındaki dev farkı da sergilemekte.
Aslında Hamburg bir ilk değil.
Almanya’da her 1 Mayıs günü Berlin’de de durum Hamburg’tan farksızdır. Berlin Polisi yılda en az iki defa kent sathına yayılan “çapulcu anarşisi” ile didişmek zorunda kalır.
Hambur Polisi de “çapulcu sokak terörü” ile mücadele konusunda yılların deneyimine sahip bir teşkilattır.
Ancak gene de “21 Aralık” gününden itibaren izlediğimiz gelişmeler Almanya’da da polisin yeni deneyimler kazanmak zorunda kaldığını belgelemekte.
Ayrıca hemen hatırlatmakta yarar var. Berlin’de yıllardır sosyaldemokratlar iktidarda ve “İç İşleri alanı da” sorumluluk alanı olarak hep onlarda. Hamburg’ta ise sosyaldemokratlar tek başlarına iktidardalar. Yani iki kentte de tüm polis operasyon ve tedbirlerinin “komutası” sosyaldemokrat İç İşleri Senatörleri’nde!
“21 Aralık” günü “Kızıl Flora” adındaki kültür merkezinin kapanmasını protesto ettikleri iddiasında olan Hamburglu çapulcular ve elbette hamburgvari “çarşı” çapulculara özgü bir şekilde polisin tüm karşı çabalarına rağmen amaçlarına ulaşarak sokak terörünün yaşanmasına neden oldular. Hamburg’un çapulcuların etkin olduğu semtlerinde tam bir sokak terörü estirmeye kalktlar. Polise karşı uyguladıkları şiddet İstanbul’da Gezi olayları sırasında çevre için sokağa çıkan barışçıl göstericileri zor durumda bırakan “İstanbul çapulcularının” saldırılarından farksızdı.
Sonuç olarak 120 polis ve 500 çapulcu yaralandı. Ölen olmaması ise gözlemciler tarafından sadece büyük bir “şans” olarak tanımlanmakta.
Almanya’nın en tanınmış kentlerinden biri olan Hamburg’ta halk bu nedenle çok kızgın.
Yanlış anlamayın! Almanlar her gece ellerinde “tencere, tava” ile “bebekleri uyutmama”, “hastaları ya da yaşlıları rahatsız etme” yani kısacası insanları gürültü ile “huzursuz etme” gibi özünde “insana saygısızlık” içeren eylem biçimlerini hayata geçirmediler.
Hamburglular çapulculara çok kızgın.
Onlara yaşattıkları sokak teröründen dolayı.
Hamburg kentinin imajına zarar verdikleri için.
Hamburg’un ekonomik yaşamının akışının aksamasına neden oldukları için.
Turistlerin çok sevdiği kentlerden biri olan Hamburg’a gelmek isteyen turistlerin korkmasına neden oldukları için.
Kısacası Hamburg ahalisi “21 Aralık” gününden bugüne kadar halkın yani kendilerinin huzurunu sağlamak uğruna didinen polisinden yana. Gazeteler polisin zorunlu olarak “sert” önlemler aldığını belgeleyen fotoğraflarla dolu. Ancak Alman vatandaşları bu fotoğraflara bakıp “vah, vah çapulcularımıza, onlar polis dövememiş, dayak yiyorlar” ya da “karga tulumba götürülüyorlar” diye dizlerini dövmüyor.
Tam tersine polisin bir an önce kent huzurunu sağlamasını arzu etmekteler.
Olayların daha da tırmanması ve yeni “sokak savaşlarının olmaması” için Hamburg Polisi belki de İstanbul’da yapılmış olsa en başta “CHP’nin Türkiye’yi AB’ye şikayet için Brüksel’ e koşturmasına” (hoş bu işin de cılkını çıkardılar) neden olacak bir uygulama gerçekleştirdi.
Turistlerin en fazla ziyaret ettiği gece yaşantısının (fuhuşun da) en canlı ve de namlı oluğu St. Pauli, Sternschanze ve yine büyük ve tanınmış bir semt olan Altona ilçelerini “tehlikeli bölge” ilan etti. “Tehlikeli bölge” vatandaşlar için “sokakta saldırıya uğrama tehlikesi” olan ve “polis yetki ve selahiyetleri açısından olağanüstü hal uygulaması yapılan” bölge anlamına gelmekte.
Tüm haftasonu kısacası Pazartesi sabahı saat 7’ye kadar Hamburg Polisi gerektiğinde ev bastı, şüphelendiği tüm şahısları kontrol etti ve zanlıları göz altına aldı. Yani çapulcuların sokağa çıkıp slogan atmaya kalkmaları ya da üç çapulcunun biraraya gelerek yürümeleri bile “yasaktı”.
Hamburg’ta iktidarda olan sosyaldemokrat parti SPD Hamburg Eyalet Meclis Grubu İç İşleri Politikası sözcüsü “Polisin hukuki tüm olanakları kullanarak yeni saldırıların gerçekleşmesini caydırıcı uygulamasını destekliyoruz” açıklamasını yaptı. Şimdi kendilerini “sosyaldemokrat” olarak “allayıp pullayan” ama ulusalcı kemalist olan CHP’liler bu nereden çıktı demesinler diye de Almanca orjinalini de sunuyorum (Arno Münster, innenpolitischer Sprecher der SPD-Fraktion, sagte: “Wir unterstützen ausdrücklich, dass die Polizei den rechtlichen Rahmen konsequent ausschöpft, um neuen Übergriffen präventiv entgegenzuwirken.”).
Sonuç olarak Hamburg’ta olanlar İstanbul’da ve Türkiye’de başlangıçta masum bir “çevre eylemi” olarak başlayan ama ardından “sokak terörüne” dönüşen Gezi olaylarında “sokak terörüne” neredeyse sempati duyanlara güzel bir “tokat” oldu. Çünkü aynı Gezi’de olduğu gibi Hamburg’ta da “çapulcuların derdi” “Kızıl Flora Kültür Merkezi” değildi.
En başta ulusalcı kemalist CHP’nin Hamburg’tan öğreneceği çok ders var. Gezi olayları nedeniyle Almanya Şansölyesi Angela Merkel’e mektup yazarak Türkiye’yi şikayet eden Kemal Kılıçdaroğlu acaba “mektup arkadaşına” bu sefer “ne yazardı”? (Almanya danışmanları dökülen Kemal Kılıçdaroğlu’nun haberi yoktur belki diye bir önerim “geçmiş olsun” telgrafı yollaması kalçası çatlayan Şansölye’ye).
Sahi nerede o bizim “çok bilmiş AB abartıcıları”. Gezi sırasında “ders veriyorlardı”, “AB’de böyle olmaz” falan diye. Onların da AB’yi ne kadar tanıdığını bir kez daha gördü ahali. Haklı çıktım bir kez daha.
Hamburg’tan çıkan sonuç: “çapulcu çapulcudur”, ister “Almanyalı” ister “Türkiyeli” olsun halkın huzurunu bozan, sokakları terörize eden ve demokratik tüm eylem olanaklarını red ederek taşı, molotofu ve hatta gerçek silahı eylem aracı haline getirene hiç bir devlet müsamaha göstermez. Böyle durumlarda polis sert önlemler almak zorunda kalır ve gerektiğinde “caydırıcı” amaçlı olağanüstü uygulamalara da yönelir.
Bu İstanbul’da, Hamburg’ta, Londra’da, Ankara’da, Berlin’de ya da Paris’te hep aynısıdır.
Vatandaş olarak bize düşen polisin hukuk devleti kuralları kapsamında attığı adımları desteklemek ve “şiddeti eylem biçimi” olarak benimseyerek kentlerimiz terörize edenlere de tavır almaktır.
Hamburg’lulara geçmiş olsun derken, Türkiye’de bazılarına da Hamburg “kapak olsun” demeden yazıma son veremeyeceğim.
Aslında Hamburg bir ilk değil.
Almanya’da her 1 Mayıs günü Berlin’de de durum Hamburg’tan farksızdır. Berlin Polisi yılda en az iki defa kent sathına yayılan “çapulcu anarşisi” ile didişmek zorunda kalır.
Hambur Polisi de “çapulcu sokak terörü” ile mücadele konusunda yılların deneyimine sahip bir teşkilattır.
Ancak gene de “21 Aralık” gününden itibaren izlediğimiz gelişmeler Almanya’da da polisin yeni deneyimler kazanmak zorunda kaldığını belgelemekte.
Ayrıca hemen hatırlatmakta yarar var. Berlin’de yıllardır sosyaldemokratlar iktidarda ve “İç İşleri alanı da” sorumluluk alanı olarak hep onlarda. Hamburg’ta ise sosyaldemokratlar tek başlarına iktidardalar. Yani iki kentte de tüm polis operasyon ve tedbirlerinin “komutası” sosyaldemokrat İç İşleri Senatörleri’nde!
“21 Aralık” günü “Kızıl Flora” adındaki kültür merkezinin kapanmasını protesto ettikleri iddiasında olan Hamburglu çapulcular ve elbette hamburgvari “çarşı” çapulculara özgü bir şekilde polisin tüm karşı çabalarına rağmen amaçlarına ulaşarak sokak terörünün yaşanmasına neden oldular. Hamburg’un çapulcuların etkin olduğu semtlerinde tam bir sokak terörü estirmeye kalktlar. Polise karşı uyguladıkları şiddet İstanbul’da Gezi olayları sırasında çevre için sokağa çıkan barışçıl göstericileri zor durumda bırakan “İstanbul çapulcularının” saldırılarından farksızdı.
Sonuç olarak 120 polis ve 500 çapulcu yaralandı. Ölen olmaması ise gözlemciler tarafından sadece büyük bir “şans” olarak tanımlanmakta.
Almanya’nın en tanınmış kentlerinden biri olan Hamburg’ta halk bu nedenle çok kızgın.
Yanlış anlamayın! Almanlar her gece ellerinde “tencere, tava” ile “bebekleri uyutmama”, “hastaları ya da yaşlıları rahatsız etme” yani kısacası insanları gürültü ile “huzursuz etme” gibi özünde “insana saygısızlık” içeren eylem biçimlerini hayata geçirmediler.
Hamburglular çapulculara çok kızgın.
Onlara yaşattıkları sokak teröründen dolayı.
Hamburg kentinin imajına zarar verdikleri için.
Hamburg’un ekonomik yaşamının akışının aksamasına neden oldukları için.
Turistlerin çok sevdiği kentlerden biri olan Hamburg’a gelmek isteyen turistlerin korkmasına neden oldukları için.
Kısacası Hamburg ahalisi “21 Aralık” gününden bugüne kadar halkın yani kendilerinin huzurunu sağlamak uğruna didinen polisinden yana. Gazeteler polisin zorunlu olarak “sert” önlemler aldığını belgeleyen fotoğraflarla dolu. Ancak Alman vatandaşları bu fotoğraflara bakıp “vah, vah çapulcularımıza, onlar polis dövememiş, dayak yiyorlar” ya da “karga tulumba götürülüyorlar” diye dizlerini dövmüyor.
Tam tersine polisin bir an önce kent huzurunu sağlamasını arzu etmekteler.
Olayların daha da tırmanması ve yeni “sokak savaşlarının olmaması” için Hamburg Polisi belki de İstanbul’da yapılmış olsa en başta “CHP’nin Türkiye’yi AB’ye şikayet için Brüksel’ e koşturmasına” (hoş bu işin de cılkını çıkardılar) neden olacak bir uygulama gerçekleştirdi.
Turistlerin en fazla ziyaret ettiği gece yaşantısının (fuhuşun da) en canlı ve de namlı oluğu St. Pauli, Sternschanze ve yine büyük ve tanınmış bir semt olan Altona ilçelerini “tehlikeli bölge” ilan etti. “Tehlikeli bölge” vatandaşlar için “sokakta saldırıya uğrama tehlikesi” olan ve “polis yetki ve selahiyetleri açısından olağanüstü hal uygulaması yapılan” bölge anlamına gelmekte.
Tüm haftasonu kısacası Pazartesi sabahı saat 7’ye kadar Hamburg Polisi gerektiğinde ev bastı, şüphelendiği tüm şahısları kontrol etti ve zanlıları göz altına aldı. Yani çapulcuların sokağa çıkıp slogan atmaya kalkmaları ya da üç çapulcunun biraraya gelerek yürümeleri bile “yasaktı”.
Hamburg’ta iktidarda olan sosyaldemokrat parti SPD Hamburg Eyalet Meclis Grubu İç İşleri Politikası sözcüsü “Polisin hukuki tüm olanakları kullanarak yeni saldırıların gerçekleşmesini caydırıcı uygulamasını destekliyoruz” açıklamasını yaptı. Şimdi kendilerini “sosyaldemokrat” olarak “allayıp pullayan” ama ulusalcı kemalist olan CHP’liler bu nereden çıktı demesinler diye de Almanca orjinalini de sunuyorum (Arno Münster, innenpolitischer Sprecher der SPD-Fraktion, sagte: “Wir unterstützen ausdrücklich, dass die Polizei den rechtlichen Rahmen konsequent ausschöpft, um neuen Übergriffen präventiv entgegenzuwirken.”).
Sonuç olarak Hamburg’ta olanlar İstanbul’da ve Türkiye’de başlangıçta masum bir “çevre eylemi” olarak başlayan ama ardından “sokak terörüne” dönüşen Gezi olaylarında “sokak terörüne” neredeyse sempati duyanlara güzel bir “tokat” oldu. Çünkü aynı Gezi’de olduğu gibi Hamburg’ta da “çapulcuların derdi” “Kızıl Flora Kültür Merkezi” değildi.
En başta ulusalcı kemalist CHP’nin Hamburg’tan öğreneceği çok ders var. Gezi olayları nedeniyle Almanya Şansölyesi Angela Merkel’e mektup yazarak Türkiye’yi şikayet eden Kemal Kılıçdaroğlu acaba “mektup arkadaşına” bu sefer “ne yazardı”? (Almanya danışmanları dökülen Kemal Kılıçdaroğlu’nun haberi yoktur belki diye bir önerim “geçmiş olsun” telgrafı yollaması kalçası çatlayan Şansölye’ye).
Sahi nerede o bizim “çok bilmiş AB abartıcıları”. Gezi sırasında “ders veriyorlardı”, “AB’de böyle olmaz” falan diye. Onların da AB’yi ne kadar tanıdığını bir kez daha gördü ahali. Haklı çıktım bir kez daha.
Hamburg’tan çıkan sonuç: “çapulcu çapulcudur”, ister “Almanyalı” ister “Türkiyeli” olsun halkın huzurunu bozan, sokakları terörize eden ve demokratik tüm eylem olanaklarını red ederek taşı, molotofu ve hatta gerçek silahı eylem aracı haline getirene hiç bir devlet müsamaha göstermez. Böyle durumlarda polis sert önlemler almak zorunda kalır ve gerektiğinde “caydırıcı” amaçlı olağanüstü uygulamalara da yönelir.
Bu İstanbul’da, Hamburg’ta, Londra’da, Ankara’da, Berlin’de ya da Paris’te hep aynısıdır.
Vatandaş olarak bize düşen polisin hukuk devleti kuralları kapsamında attığı adımları desteklemek ve “şiddeti eylem biçimi” olarak benimseyerek kentlerimiz terörize edenlere de tavır almaktır.
Hamburg’lulara geçmiş olsun derken, Türkiye’de bazılarına da Hamburg “kapak olsun” demeden yazıma son veremeyeceğim.