TAYYİB’LE UÇURUMUN YAKASI

Suriye, “Türkiye hükümeti başta Libya, Çeçenistan ve Kazakistan’dan olmak üzere farklı uyruklardan çok sayıda teröristi sınırdan sistematik olarak geçiriyor ve silah geçişlerini sağlıyor. Bu suretle Güvenlik Konseyi kararları dâhil, uluslararası organlarca alınan kararları ihlâl ediyor, sorumlu tutulması gerekir” bağlamındaki 4. başvurusunu BM Genel Sekreteri’ne ve Güvenlik Konseyi Başkanlığı’na sunmuştur.

*
Suriye’ye dış müdahale karşıtı 11 saygın insan hakları örgütü Türkiye’yi, ”teröre destek vermek ve terör gruplarıyla işbirliği yapmak” suçlamasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayete hazırlanıyor.
Amacın Cenevre II görüşmelerine geçmeden önce protostoların iç savaşa dönüşme sürecini konuşmak üzere Suriye hükümetinin Roma Anlaşması’nı imzalaması olduğu açıklanıyor.

*
Bu noktada -resmen, Türk dış politikasının bazen ekonomik,bazen ilişkide olduğu halklarla ya da ülkelerle bağlantılarını güçlendirmek, bazen yeni nufuz alanları açmak misyonuyla tanınan, Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) ve bağlı bir çok sivil toplum örgütüne bir paragraf açmak gerekiyor.
Bu kurum -aslında, İslam dünyası sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte “İslam Birliği”nin oluşturulmasına yönelik sürdürülebilir gelişim, birlik, karşılıklı işbirliği çerçevesinde teknik ve sosyal faaliyetlerde çalışmalar ve ortak refleksler geliştirmenin koordinasyonunu sağlıyor.
İslam Birliği amacıyla bağlı sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla Tunus’ta, Libya, Mısır’da ve Suriye’de ya da Somali’de, Afrika’da, Balkanlar, Kafkasya’da, Rusya ya da Çin’de isyan hareketini yürüten islami örgütlere stratejik, taktik ve lojistik hizmetler sunuluyor…

*
İşte bir faaliyeti daha! Hatay/Kırıkhan’da TİKA’ya bağlı İnsani Yardım Vakfı’na (İHH) ait olduğu belirtilen ve Suriye’ye giden bir TIR’da silah ve mühimmat bulunduğu ihbarı krize yol açıyor.
Savcının arama kararını jandarma yerine getirmiyor -sonra, Valilik emri ile Kırıkhan Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan tutanakta yükün “Devlet Sırrı”olduğu açıklanıyor!

*
Pekiy,bütün bunlar ne anlama geliyor? Bir sonuca mı işaret ediyor?

*
ABD vatandaşlarının güvenliklerini çok güçlü askeri kapasitesi ve stratejisi, çok etkili ekonomik kalkınması ve gücüyle noksanlıkları olan uluslararası sisteme rağmen küresel işbirliği sayesinde yaratılacak barışçıl ve istikrarlı dünya ile sağlanacağı öngörüsündedir.
Batı ise ABD’nin tek bir Avrupa ile ilişkilerinden yükseliyor,serbest ticaret anlaşmaları ilişkilerin ekonomik yönünü,NATO ortak askeri vizyonu belirliyor.
Oluşan devasa ekonomik ve askeri gücle büyüyen kapitalist Batı, dışındaki alana yöneliyor-ki, burası Doğu’dur!

*
Doğu’daki Rusya egemenliğini korumak adına Batı’nın askeri ve ekonomik gelişmelerinden ve küresel girişimlerden endişelidir.
O endişe ile hazırladığı 2020 yılına kadar geçerli “Askeri Doktrini” ve “Nükleer Caydırma Devlet Politikası” Batı’nın uyguladığı kuşatma stratejisine güçlü bir tavır olarak kabul ediliyor.

*
Ancak Batı, Doğu’nun potansiyel tehditlerine karşı -bir yandan;kısıtlı ekonomik girdi, etkin diplomasi,kamuoyu oluşturma mekanizmaları,Suudi Arabistan-Türkiye gibi kendi yerine savaşacak güçler ve yüksek teknolojili Füze Savunma Sistemleriyle savunuluyor – ki, bu “Akıllı Savunma”dır.
Öte yanda, genel durgunluğun ortasında gerilim yaşayan Batılı gelişmiş ülkeler, kişi başına milli geliri belli seviyeye ulaşan gelişmekte olan ülkelerin -mesela,Rusya’nın “Orta Gelir Tuzağı”nda olduklarını keşfetmiştir – Orta Gelir Tuzağı;
Gelişmekte olan ülkelerin teknolojik olarak gelişmemiş üretim biçimine bağlı kalmaları ve yurtiçi aktivitelerinin eksikleri nedeniyle gelişmiş ülke kategorisine ulaşmalarının olanaksızlığı anlamına geliyor.

*
O nedenle -hem ekonomik gücünü -hem, askeri gücünü -hem de, teknolojik ilerlemesiyle uzak gelecekte kendine yeteceğini ve ekonomik,askeri ve siyasi gücünü konsolide edeceğini planlıyan Batı;
Bu kez akıllı savunmasının önüne kültür ve tarih, değerler,diplomasi, iç ve dış politika, ekonomik gelişmişlik, bilim-sanat ve edebiyatta gelişmişlik, rafine insan gücü gibi unsurları ile “Yumuşak Güc”ünü koyuyor.

*
Ve kendine bağlı tek küresel sistem içinde yer alan ve onun çevresinde birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı -mesela,Rusya’nın genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil,kendisine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstleneceği yeni bir Orta Asya öngörüyor.
Böylece ABD ve Rusya arasında rekabet yerine işbirliğinin gelişmesi, bu iki kutbun arasında Orta Asya’daki ülkelerin birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmesi, ayrılıkların müzakere ve barış görüşmeleriyle çözülmesi-nihayet, “İş” yaratarak küresel büyümeye katkı koymalarına olanak tanıyor.

*
Şimdi bu yeni dünyayı BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğünde teyid eden yeni bir statünün oluşturulmasına çalışılıyor.
Bunun için İsrail-Filistin arasında barışı -teminen, Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması -sonra, İran’ın nükleer programının engellenmesi,Balkanlarda,Kafkasya’da sair konulara çalışılıyor.
İlkin, Suriye’de işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve bunları destekleyen devletlerin paylarını üstlenmeleri ve yeni Suriye’nin bu hukuktan kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasını müteakip BM merkezinden yeni bir dünya statünün oluşturulması hedefleniyor.

*
Çünkü, Batı ve Doğu bugünün stratejik müttefikliği düzeyine gelinceye kadar aralarında geliştirmiş oldukları konvansiyonel silahların,orta menzilli nükleer füzelerin karşılıklı azaltılmasında belirli sınırlamalara uyulmasını öngören “Avrupa Konvansiyonel Kuvvet İndirimi Anlaşması” ile kıtalararası savunmaya yönelik nükleer silahların sınırlandırılmasını öngören “Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması”ndan karşılıklı ödünler vermiş-üstelik,
Taraflar oluşan güvenliksizlikte birbirlerine karşı”Asimetrik Yanıt” vermekte de gelişmiştir.
Bununla da bitmiyor,iki kutup arasında gerginlik silahlanmayı süratlendirmiştir ve nükleer silah geliştiren ya da geliştirmeye özenen başka ülkelerde küresel barışa,istikrar ve büyümeye tehdit oluşturuyor…

*
Tehdite karşı yegane caydırıcı güç:bütün insanların ortak bağlarla birleştiği,ortak bir miras dahilinde kültürlerinin bir araya geldiği ve bu hassas mozaiğin her an dağılabileceğinden duyulan endişenin bilinciyle Roma Statüsünün tarafı olan ülkelerin kurduğu ve 1 Temmuz 2002’de yargı yetkisi verilen bir uluslarüstü mekanizma olan Uluslararası Ceza Mahkemesidir.
Mahkemenin yargı yetkisine giren soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun yeryüzünde işlenmiş en ciddi suçlar olduğu ve bu suçların gerçekte dünyanın barış, güvenlik ve esenliğini tehdit eden eylemler olduğu, Roma Statüsü’nün Dibace bölümünde ifade ediliyor.
Bu haliyle insanlığa karşı işlenen en ağır suçların faillerinin cezasız bırakılmaması yönünde büyük bir adımı temsil ediyor.

*
Uluslararası Ceza Mahkemesinde kişi sorumluluğu ilkesi esastır ve yalnızca gerçek kişiler yargılanabiliyor.
Gerçek kişiler, bizzat suçu işleyenden suç işlenmesi emri verene, en alt düzeyde suça iştirak edenden en üst düzey devlet görevlilerine,Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay başkanına kadar uzanabiliyor.
Mahkeme, ulusal hukuktan kaynaklanan hiçbir bağışıklık ya da dokunulmazlıkla kendisini bağlı saymıyor.

*
Mahkeme 2002 ve sonrası suçları kapsamına alıyor -ne ki, yine de Türkiye Kürt,Ermeni sorunları nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü’nün tarafı değildir.
Ancak BM Şartı Bölüm 7’de;işlenen suçun uluslararası barış ve güvenliği ihlal ettiğinin tesbit edilmesi halinde Uluslararası Ceza Mahkemesinin yetkisine giriyor.

*
Ama Cenevre II Barış Konferansının başlangıç gündeminin Suriye’de İslamcı terör örgütleri ve destekleyen ülkelerin hukuki olarak belirlenmeleriyle başlayacağı belirtiliyor.
İşte Suriye’ye dış müdahale karşıtı 11 saygın insan hakları örgütü Türkiye’yi, ”teröre destek vermek ve terör gruplarıyla işbirliği yapmak” suçlamasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayete hazırlanırken Barış Konferansının bu gündeminden yararlanmayı hesaplıyor.

*
Tayyip -şimdilerde,bir büyük yolsuzlukla ilgili bazı belge,ifade ve ilişkilerin deşifre olması halinde soruşturmanın oğullarına ve kendisine ulaşabileceği gıllıgışlı ilişkilerden kaçınmak için iç hukuku perişan etmekle meşguldür.
Bulunduğu noktada bir kriz anıtı gibi yükselirken hedef oluyor -bir adım ötede, Suriye’de işlenen suçların faili olarak capcavlak kalacağı,ayıplarının görüneceği ve uluslararası yargıdan kaçamayacağı açıktır ama, bu yolda yürünürken BM masası üzerine Lozan Anlaşması’nın konulacağını da görmek gerekiyor.

*

Şeyh Sadi-i Şiraz “Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe, daha çok azarlar “diyor.

4.1.2014

Suriye, "Türkiye hükümeti başta Libya, Çeçenistan ve Kazakistan'dan olmak üzere farklı uyruklardan çok sayıda teröristi sınırdan sistematik olarak geçiriyor ve silah geçişlerini sağlıyor. Bu suretle Güvenlik Konseyi kararları dâhil, uluslararası organlarca alınan kararları ihlâl ediyor, sorumlu tutulması gerekir" bağlamındaki 4. başvurusunu BM Genel Sekreteri'ne ve Güvenlik Konseyi Başkanlığı'na sunmuştur. - 7593