Ümmetçiler, tarihe takla attırıp, sanki Müslümanların birliğini Türkçülük yaparak Türkler, özellikle de Atatürk ve önderlik ettiği Cumhuriyet bozmuş gibi ve yine Türkleri bugün de ümmet birliğinin önünde en büyük engelmiş gibi gösteriyor, göstermekten öte buna inanıyor…
Ümmet dediğiniz kimdir? Ümmet dediğinizde aklınıza ilk gelen şeyin ne olduğunu kendinize dürüstçe sorun. Hangi ümmetçi ilk aklına gelenin Türkiye dışında yaşayan Müslüman Türkler, mesela Çin’de yaşayanlar, Balkanlarda yaşayan binbir türlü Müslümanlar, İranlılar, Pakistanlılar ve sair ve sair olduğunu söylüyorsa yalan söylüyordur. Oldum olası “ümmet” dendiğinde gözlerinde canlanan, hem ilk hem de sonra akla gelen Araplardır.
Türklük vurgusunu ümmetin birliği için bir tehlike ve engel gören ümmetçiler hemen, bir çırpıda kaç Arap ülkesi sayabilir? Eminim en bilmeyeni en az beş ülke sayar. Bazı meşhur Arap ülkelerini sayarsak; Suudi Arabistan, Yemen, Katar, Umman, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Suriye, Mısır ve Ürdün’ü sayabiliriz.
Araplar kendi aralarında “ümmet” bilinci taşıyor mu peki? Şu an sayıları yirmiiki olan Arap ülkeleri ayrı ayrı Arapçılık yaptığı gibi, kendi ülkelerinin de çıkarlarını savunmakta, kendi ülkelerinin milliyetçiliğini yapmaktadır. Görüyoruz ki birbirlerinin kuyusunu da kazıp durmaktadırlar. Niye onlar ümmet düşmanı sayılmıyor da Türkler ümmet düşmanı sayılıyor?
Ayrıca bırakın milliyetçiliği, kavmiyetçilik Türklerin icadı mıdır? Haşimoğulları dışında kimsenin Mekke Emiri olamayacağını söylemek hangi Türkün inancıdır? Bırakın milliyeti, ırkı, dibine kadar aşiretçilik yaparak “seyyid” sıfatıyla Haşimoğullarını kutsal, dokunulmaz kılan hangi zihniyettir?
Cumhuriyet düşmanlığını temellendirirken ümmetçilikten vazgeçildiğini öne sürmek ahmakçadır. Cumhuriyet kurulduğunda o ümmet denilenlerin çoğu zaten gitmişti; gitmeyenler de burayı vatan belledikleri için değil, gidecek yerleri olmadığı için gitmemişti. Vatan kavramını bir türlü içselleştiremediklerini, gitmek için can attıklarını, ama imkânlar elvermediği için ayrılma anlamında gidemediklerini o zamanın ayaklanmalarından da, bugünkü halimizden de anlayabiliriz.
Efendim neymiş; herkes kaçışıp kendi menfaatine ve namına bir ülke peşinde koşarken, ülkesinde kalan Türklerin kurduğu Cumhuriyet ırkçıymış. Aslında herkes “bir”den kopmamak için yanıp tutuşuyormuş. Yok ya? Cumhuriyet kurulduğunda o ümmet dedikleri ümmet olmaktan çoktan çıkmıştı. Ümmet dedikleri ister Arap milliyetçiliği deyin, ister ırkçılığı deyin, ister aşiretçiliği deyin, ister sadece menfaat deyin farketmez, yapıp ettikleriyle zaten bütünden kopup gittiler. Bırakın ümmetçiliği milliyetçilik bile yapamadıkları birbirine yapışık yirmiiki ülke kurmalarından belli değil mi?
* * *
O tarihlerde, bu topraklarda Türklük meselesini gündeme getirenlerin temel derdi “Türkler dışında kalanları atalım” mıdır? Yoksa Balkanlarda gayri müslimler, güneyde Araplar kavmiyetlerini öne sürüp, ayaklanma üstüne ayaklanma çıkarıp ayrılma peşinde koşarken “geride kalacaklar”ı bir arada tutma uğraşısı mıdır?
1863’te El-Medresetü’l Vataniyye” kurulup Arap milliyetçisi gençler yetiştirme işine girdiğinde “ümmet düşmanı” dediğiniz Atatürk doğmuş mudur?
Şerif Hüseyin, ilk ayaklanmasını “Cennet mekân Abdülhamit Han” dediklerinin iktidarında yapmamış mıdır? Sadece Sultan Abdülhamit zamanında Suriye’de ve Lübnan’da kaç Arap ayaklanması olmuştur hiç araştırdınız mı? O tarihlerde ortada Cumhuriyet mi vardır?
Amerikan misyonerlerinin kurduğu “Sanat ve İlimler Cemiyeti” üyesi Bustani, 1860 yılında “Din taassubunu ortadan kaldırarak ortak Araplık şuuru etrafında birleşmeliyiz” diye yazarken Mustafa Kemal ne iş yapıyordu sizce?
Rifaa Rafi el-Tahtavi, Mısırda Arap kavmiyetçiliğiyle kaç kere ayaklanmıştır? Tahtavi’nin bırakın ayaklandığı yılları, 1873’te öldüğünde Mustafa Kemal hayatta mıdır?
17 Şaban 1298 (15 Temmuz 1881) tarihinde yayınlanan “Arap Milletinin Beyannamesidir” başlıklı bildiriyi bulup okuyun zahmet olmazsa. “… Gerek Arap milleti ve gerek millet-i Mesihiyenin Türk’ün pençe-i mekide ve zulmünden çektikleri enva-ı felaket ve mucib-i harab ve izmihlal-i bilad ve memleketinizi netice vermiştir…”
Bu Beyannamenin devamında Suriyeli “Mesihiler”e, “ihvan Müslümanlarla” birlik olmaları çağrısında da bulunulur. Yani Müslüman olmasalar da kan birliğinden dolayı Hıristiyan Araplara birlik olma çağrısı yapılmakta, “Türkler karılarınıza sahip çıkamazlar” diye de öğüt verilmektedir.
Ey ümmetçiler, yıl 1881’dir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu bile doğmamıştır.
Şerif Hüseyin İngilizlerle birlikte Peygamberin mezarını koruyan Fahrettin Paşa üzerine at sürerken Cumhuriyet henüz kurulmamıştır. Üstelik kutsal sayılan Halife de “İngilizlere teslim olun” emri yayınlamıştır.
Saymakla bitmeyecek örnekleri çoğaltmanın anlamı yok.
Bugün de ABD güçlü ve bütün iktidarlar, özellikle de sizin dini-imanı bütün saydıklarınız icazet için onun kapısında. O yüzden “yedi düvele diz çöktüren Osmanlı” ve onun bağlısı ümmet edebiyatıyla hikâye anlatmayın! Evet, mesele yedi düvele diz çöktürmek iken herkes yanındaydı. Ama son iki yüz yılında patır patır döküldüler. İlk kim terketti önemli değil, ama gemiyi terk eden edeneydi. Türkler “ey ümmet dağılın” demedi. Gittikçe zayıfladığını gördükçe kendileri dağıldılar. Ve nihayetinde de birilerinin “Türk dediğiniz 6-7 milyon çapulcudur” diye buyurduğu Türkler, diğerleri gibi işgalcilerle işbirliği yaparak değil, savaşarak, bileğinin hakkıyla kazandığı istiklalini Cumhuriyetle taçlandırdı.
* * *
Ümmetçi değil diye beğenilmeyen bu Cumhuriyetin faziletlerini tek tek saymayacağım, sadece şunu söyleyeceğim: Kadını cinsel tatmin nesnesi ve üreme makinesi olmaktan çıkarıp erkeğe EŞ statüsü kazandırması bile sizin hayal edemeyeceğiniz bir kazanımdır.
Şimdi, ümmet dediğiniz o yirmiiki ülkenin dünya görüşleri, yaşam biçimleri; bilime, felsefeye, sanata ilişkin tasarımları; doğaya, insana ve bu Cumhuriyetin erkek olan insandan farklı kabul etmediği kadına bakış açıları sizi çok cezbediyorsa, gidin onları o kültürde birleştirin. Önce onları “ümmet” bilinciyle birleştirebiliyor musunuz bir görelim. Bu Cumhuriyeti ve onun ürettiği projeleri ümmet bilinci karşısında bir engel görmek hayali bir aldatmaca, başka niyetlerin bir kılıfıdır…