Dünya bir çok sorunun merkezinde Suriye krizi ve ilintili sorunların çözümüyle Avrasya’da barışa,istikrar ve güvene yol açması öngörülen 22 Ocak 2014 Cenevre II Barış Konferansının endişeli beklentisindedir.
*
Başbakan Erdoğan bazı belge,ifade ve ilişkilerin deşifre olması halinde soruşturmanın oğullarına ve kendisine ulaşabileceği ihtimaline karşı tedbirler alıyor.
Ortada bir biri ardından patlayan çok büyük yolsuzluk,rüşvet iddiaları ve bunlarla ilgili soruşturma ve talepleri varken,bunların yasalara ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini önlemek ve olayların üstünü örtmek için elinden geleni yapıyor.
İnanılmaz bir keyfilikle Ceza Yargılama Yasası’nın hükümlerini ve ilkelerini gözardı ediyor, büyük bir tasfiye operasyonu yapıyor, halkın bilgilenme kanallarını sansürlüyor, milletinin bir bölümünü diğer bölümüne karşı geriyor.
Gerginlik,gerginlik,gerginlik yaratıyor.
*
Çünkü,Erdoğan yolsuzluklar ve rüşvet iddiaları skandalına;
Tam da Cenevre Konferansı sürecinden Esad’ın kısa vadede uzaklaştırılması ve Suriye ile ilgili bütün vebalin Esad’a yüklenmesi görüşünün,
Konferans’a Suriye’yi iç savaşa sürükleyen ve sürmesine neden olan İslamcı terör örgütleri ve destekleyen ülkelerin görüşülmesiyle başlanacağı karşı görüşü ile mücadele ettiği bir sırada tutulmuştur.
*
İngiliz Financial Times gazetesi, “Türkiye’deki skandal Erdoğan’a yaklaşıyor ” başlıklı analizinde, “ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik çıkarlarının desteklenmesi yönünde oynadığı rol nedeniyle, Türkiye’deki kriz tırmanırsa “ABD için büyük bir soruna dönüşebilir” görüşü aktarıyor.
*
Şimdi bakınız,neler neler oluyor?
*
Batı,kimyasal silahlarını imha ederken Suriye’nin gösterdiği samimiyeti görmüş, Suriye toprakları dışında faaliyet gösteren ve bağımsız bir politika izlemekten ziyade -özellikle,Türkiye ve Suudi Arabistan’ın dikte ettiği politikaları uygulayan muhalif Suriye Ulusal Koalisyonu arasında;
Beşar Esad güçlerinin üstün gelmesi halini yaşanabilecek senaryolar içinde en iyisi olduğu kanaatinde birleşmiş görünüyor.
*
Nitekim,Cenevre II Barış Konferansına Kasım’da prensipte katılacağını açıklayan muhalif Suriye Ulusal Koalisyonu,konferansla ilgili pazarlıkların son aşamaya geldiği şu günlerde,önkoşullar ve talepler ileri sürerek konferansı sabote etmenin işaretini veriyor.
Muhalifler-bir yanda, Türkiye ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı Arap ülkeleriyle birlikte BM Güvenlik Konseyinden -aslında, gerginliği tırmandırmaktan öte bir anlam taşımayan, insani yardım bahanesi ile Suriye hükümeti’nin ağır silahlarını şehir merkezlerinin dışına çekmemesi durumunda BM ülkelerinin silahlı güçlerine müdahil olma hakkı tanıyan BM Anlaşması’nın 7.maddesinin çıkarılması girişimini sürdürüyor.
Öte yandan da Suriye Ordusu’nun kendi birliklerine yaptığı saldırılara son vermesini önşart olarak ileri sürüyor.
*
Türkiye,Suudi Arabistan ve bir kısım Arap ülkesi ise Cenevre II Konferansı öncesinde,
Başbakan Erdoğan’ın liderliğinde “Cenevre II Barış Konferansıyla geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır: Süreç birkaç ay içinde tamamlanmalı: Rusların farklı muhalefet grupları da -mesela Kürtler, katılsın talebine karşı muhalefet ve rejim birer heyetle temsil edilmeli ve muhalefetin temsilini Suriye halkı adına Ulusal Koalisyon yapmalı: Seçim ancak geçiş yönetimi tarafından ve uluslararası gözlemciler tarafından yapılmalıdır” ön şartlarını koruyor!
*
Muhalif Ulusal Koalisyonun ve Türkiye gibi kimi Arap ülkesinin koyduğu önşartlar, kongreyi tertipleyen ABD-Rusya müttefikliği tarafından reddediliyor.
Çünkü -birincisi, Suriye Ordu birliklerinin ülkenin her yerinde ilerlemesine son vermesi halinde, İslamcı terör örgütlerinin uzun soluklu bir gerilla savaşını sürdürecekleri, bunun hiç bir ülkeye yarar getirmeyeceği öngörülüyor.
İkincisi, önşartların Cenevre’de İran’ın 5+1 grubu ile nükleer programına ilişkin müzakerelerde mevcut kapasitenin korunmasını 6 aylık bir süre için donduran anlaşmanın başarısına engel olacağı düşünülüyor.
*
Cenevre’de İran ile yapılan görüşmeler geçici de olsa ferahlatıcı sonuçlar vermiştir ama, İsrail bunun tarihî bir anlaşma değil, tarihî bir hata olduğundan yanadır. Ortadoğu’da yalnızlaştığını ve İran’a yapacağı olası bir saldırı için meşru sebebin ortadan kalkmış olduğunu -halbuki, bu süreçte İran’ın nükleer programında gelişeceğini ileri sürüyor…
Bu durumda,birincisi: İran ile müzakerelerin sorumluluğunu alan Başkan Obama’nın ve BM Güvenlik Kurulunun 5 daimi üyesi ile Almanya’nın başarılı olması,
İkincisi, -zaten, ambargo uygulamasının pazarlıkları ve teknik detaylar üzerinde yürütülen çekişmeli nükleer pazarlıkların -zımni, önşartı olan Sünni-Şii ekseninin kilit noktasında Suriye’de barışın mutlaka temin edilmesi gerekiyor…
*
Erdoğan’ın önşartlarını gerçekleştirmek ya da CenevreII Barış Konferansının yolunu tıkamak üzere geliştirdiği bir yöntemde ise;
Ağırlıklı olarak Rusya, kısmen de İran’a bağlı enerji ihtiyacını çeşitlemek,ucuz enerji bulmak ve doğudan batıya enerji köprüsü kurarak ayrı bir stratejik önem kazanmanın hesaplarını öne çıkararak,
Mesud Barzani ile Irak Anayasası’nda Kürt Yönetimi sistemine dahil olmayan yerleşim alanlarının ve Musul-Kerkük sorununu bağlayan durumun netleşmesini öngören,
Ortadoğu’nun yeniden belirlenmesinin kilidi özelliğinde ve Irak Merkezi hükümeti ile Kürdistan Federe Devleti arasındaki sınırı -elbette,İran’ın da bölgedeki hukukunu belirleyen 140.maddesi vasıtasıyla gerginlik çıkarmaktır.
Ne ki,hafta içinde Kürt Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Bağdat ‘ta Irak merkezi hükümeti Başbakanı Nuri El-Maliki ile görüşmesi,bu sorunun çözümlenmesi noktasında bir başlangıç kabul ediliyor.
*
Burada Alman satranç ustaları Ernst Adolf Andersen ile Felix Kieseritzky’nin 21 Haziran 1851’de “Ölümsüz Oyun” adıyla bilinen, kaybederken kazanmayı ya da hızla karar vermeyi zorunlu kılan kombinasyonları keşfetme yeteneği olan “Cesareti” betimleyen oyununu anmak gerekiyor.
Andersen’in pozisyon üstünlüğünü elde etmek için iki kalesini ve vezirini feda ederek, benzersiz bir cesaretle mat gerçekleştirdiği oyun!
*
Erdoğan’ın kumaşı,eğitimi ve siyasal misyonu bir zaman ABD ve İsrail’in desteğiyle hep kazanma yönünde gelişmiş, hiçbir zaman kaybetmenin erdeminde olmamıştır.
Şimdi kaybederken -bırakınız, vezirini, fethettiği kalelerinden dahi feda etmeyi göze alamıyor – o yüzden, şah çekemiyor.
*
Financial Times “ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik çıkarlarının desteklenmesi yönünde oynadığı rol nedeniyle, Türkiye’deki kriz tırmanırsa “ABD için büyük bir soruna dönüşebilir” görüşünü aktarıyor.
29.12.2013
Efendim, yeni yıl herkese,Türkiye’ye ve dünyaya aydınlıklar, barış ve esenliklerle gelsin…
Bir yanıt yazın