“TABAKAYI TAKDİMEN ATEŞ GETİRİN BEYE”!
HÜSEYİN MÜMTAZ
“Hoş geldin, safa geldin”.
“Çay ısmarlayın beye”.
“Çok sarardı, morardı”.
“Bir su getirin beye”.
“Maşaallah, Maşaallah!”.
Ahmet Bedevî Kuran; “HARBİYE MEKTEBİ’NDE HÜRRİYET MÜCADELESİ” (İş Bankası Yayınları Mart 2009. Sayfa 45.46) adlı eserinde o zamanın Harbiye’sindeki havayı anlatmaya şöyle başlar;
“Harbiye Mektebi’nde bazı hususi tedbirler mevcuttu. Burada İdadi’de olduğu gibi camia oluşumları yoktu. Fakat sınıf farkına fevkalade ehemmiyet veriliyordu. Her sınıfın içiçe üç teneffüshanesi vardı.
Birinci sınıf talebesi, ikinci veya üçüncü sınıf teneffüshanesine davetsiz gidemezdi. Hele havuz başında birinci sınıf talebeleri katiyen tur yapamazlardı. Öyle bir dikkatsizlik olduğunda diğer sınıf talebeleri hep bir ağızdan (başlığa ve yukarıya aldığımız) nağmelerle, öyle bir hataya düşen talebeyi rezil ederler, zavallıya küstahlık atfetmek isterlerdi”.
Türkiye’nin gözün gözü görmediği şu puslu ortamında arka arkaya cereyan eden iki olay, tam o sırada elimde olan yukarıda bahsettiğim kitaptaki satırlarla aynı kalıptan çıkmışçasına uyuştu..
- Bölücülerin, İmralı’da mecburi ikamete tâbi tutulan başı kendisini ziyaret eden yeğeni ve kız kardeşi aracılığıyla verdiği mesajda, “Devlet heyeti ile görüşmelerimiz devam ediyor. Bu son görüşmelerimiz olumlu geçiyor” dedi. Yuvarlak masalı çalışma/görüşme ofisinin fotoğrafları servis edildi.
- ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, “Türk medyasının bazı unsurlarında büyükelçimiz, diğer üst düzey Amerikalı yetkililer, uluslararası medya temsilcileri ile özel Amerikan vatandaşları ve grupları hakkında devam eden temelsiz saldırıları derinden rahatsız edici buluyoruz” dedi.
a) Yâni, bölücü başı “Devletle görüşüyorum” diyor. Yâni, masanın bir tarafında bölücü var, karşısında “devlet”. Yâni, “devlet”, “bölücü” ile görüşüyor..
Kimse yalanlamıyor.
Haddini bildirmiyor. İçine sindiriyor. yavaş yavaş herkes “alış(tırıl)ıyor.
b) Ne demek “Özel Amerikan vatandaşları”? Buna da kimse “Nasıl bir lâf bu?” demiyor. Kim bu “özel Amerikan vatandaşları”? Kaç kişiler, neredeler, ne işle uğraşıyorlar?
Ne diyordu Ahmet Bedevî; “Hele havuz başında birinci sınıf talebeleri katiyen tur yapamazlardı”.
Havuz başımız mı kalmış?
“Beylere” bir çay ısmarlamadığımız kalmış..
Harbiye’deki talebelik günlerinden itibaren siyasî faaliyetler içinde bulunan ve bu sebeple bütün II. Meşrutiyet devrini takibat altında veya yurt dışında geçiren Ahmet Bedevî Kuran (d. 1884) – (ö. 1966) aynı zamanda Jön Türklük âleminin ilk tarihçisidir. Hattâ bu sıfata lâyık tek tarihçi de denebilir. Çünkü yazdığı eserleriyle bu âlemin ilk ve en geniş manzarasını ortaya koymuş; gerek verdiği bilgilerle ve gerekse neşrettiği vesikalarla bu alemin ilk esaslı tasvirini çizmiştir. Daha önce benzerlerinin olmaması eserlerinin ve yaptığı işin ehemmiyetini ve kıymetini büsbütün artırmaktadır.
Harbiye’de okurken II. Abdülhamit’e karşı gizli çalışmalara katılmaktan tutuklandı. İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla serbest bırakıldı. İttihat ve Terakki’ye muhalefet etti. 31 Mart İsyanı sonra tekrar tutuklanarak sürgüne gönderildi. Sürgünden Mısır’a kaçtı. Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın isteği ile Fas ordusunun düzenlenmesi çalışmalarına katıldı. Daha sonra Paris’e gitti. İttihat ve Terakki yönetimine karşı olan Prens Sabahattin’le işbirliği yaptı. Sadrazam Said Halim Paşa ölünce İstanbul’a döndü.
İttihat ve Terakki ile mücadeleye devam etti. Hükümeti devirmeye çalışırken yakalandı. Önce Bodrum’a, daha sonra Sinop’a sürüldü. Sinop’tan Sivastopol’e kaçarak Paris’e gitti. Oradan Cenevre’ye geçti. I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul’a döndü. Milli Mücadeleye yardım etmek amacıyla Gebze Kaymakamı oldu. Buradaki çalışmaları anlaşılınca, Damat Ferid Paşa Hükümeti kaymakamlıktan aldı. İstanbul’a dönerek Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen çalışmalar yaptı. Savaştan sonra siyasal yaşamdan uzaklaştı.
Çocukluğunun Kula ve Akhisar’ını öyle güzel anlatıyor ki, okuyunca bu iki ilçeyi görmek için eminim fırsat kollayacaksınız..
Murat Belge; “Nisyan ummanından ilk kurtarılacak! Ahmet Bedevi Kuran’ın çok sayıda özgün belge içeren kitapları git gide kalınlaşan bir toz tabakasının altında, gözden ırak kaldı. Artık bu kitapların gün ışığına çıkarılmasının zamanı geldi” diyor onun hakkında.
Okuyun..
Meğer ne günlerden geçmişiz… 26 Aralık 2013
<
p align=”center”>57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın