CHP-Cemaat yakınlaşmasına doğru…

NECDET BULUZ

 

Son “Rüşvet ve yolsuzluk” operasyonu ile başlayan süreçte Başbakan Erdoğan, gittiği her yerde konuşuyor, konuyu başka yönlere çekmeye çalışıyor. Hükümete iç ve dış mihrakların komplo kurduğunu söylüyor. “Gezi olaylarıyla nasıl başa çıktıksa, bu komplo ile de başa çıkacağız”diyor. Diyor da, ortaya çıkarılan “rüşvet” ve “yolsuzluk”la ilgili tek kelime etmiyor.

Ortada, Cumhuriyet tarihimizin en büyük rüşvet ve yolsuzluk olayı ile karşı karşıyayız. Olayın patlak verdiği günden bugüne kadar Başbakan’ın telaşı, acelesi, savunmaya geçmesi, olaylara adı karışan Bakanların hala koltuklarında oturması ne ile izah edilebilir? Bu, bir paniğin, korkunun ve endişenin ortaya dökülmüş halidir. Operasyonun dalga dalga yayılmasından endişe edilmesidir.

                                                     BU KEZ BU İŞ FARKLI

                                                         Acele ile emniyette başlatılan görevden alma ve yer değiştirme operasyonu, savcılara karşı başlatılan psikolojik savaş, bundan sonra amirlere ve Başsavcıya haber verilmeden operasyon yapılmaması konusunda yapılan değişiklikler bir paniklemenin, endişendin ve korkunun nedenleri olarak da değerlendirilebilir. Şimdi de basının emniyete girmesi yasaklandı. Bakalım bu yasaklara bundan sonra daha neler eklenecektir?

                                                     Açık ve net biçimde görebildiğimiz tablo şudur:

                                                        Geçmişte Deniz Feneri Yolsuzluğu olayı fırtınalar koparmıştı. Alman savcılar “Bu işin ana ayağı Türkiye’dir” demişlerdi. Raporlar ve bavullar dolusu belgeler gönderildi. Deniz Feneri Yolsuzluğunun birçok noktaya dayanacağı bilindiği için üstü kapatıldı. Savcılar görevden alındı, haklarında dava açıldı. Başbakan, Deniz Feneri olayı atlattı ama bugün karşı karşıya kaldıkları “Rüşvet ve Yolsuzluk” olayını öyle kolay kolay atlatamayacaklardır.

                                                       AKP, birçok konuda ortaklık yaptığı cemaatle çatışma halindedir ve yollarını ayırmıştır. Bu ikili, birbiri hakkında çok şey biliyor. Şimdi bunlar ortaya dökülecek, kamuoyu daha çok geçmişte neler olmuş neler bunları daha açık biçimde görmüş olacaktır. Bu da, taban seçmeni yol ayırımına getirebilir, bunu unutmamak gerekiyor.

BU ÇATIŞMA BURADA BİTMEZ

“Parelel devlet” anlayışı ile cemaatle işbirliği yapan, devlet içinde güçlendiren, birçok operasyonu birbirinin desteği ile yapan bugünkü iktidar değil mi? Başbakan “Ne istediklerse verdik” demedi mi? Çıkar çatışması gündeme gelince nalsı birbirini boğazlamaya başladılar. Bunu millet görmüyor mu? Bunlardan seçmen etkilenmeyecek mi?

                                                       Bu kez karşılarında en az kendileri kadar muhafazakâr olan cemaat vardır. Cemaatle olan bağlantıları bundan sonra çok daha sıkıntılı dönemleri de beraberinde getirebilir. Cemaatin ve taraftarlarının oyları ne kadardır,bu oy aranı ile Hükümet sallanır mı,bunu Mart ayında yapılacak olan yerel seçimlerde daha net görebileceğiz. Her ne kadar Başbakan “Hesabınız varsa bunu Mart ayında yapılacak olan sandıkta yapın” diye meydan okuyorsa da, bunun sonucunun daha önemli dalgalanmalara neden olabileceğini biz şimdiden söylemeliyiz. Çünkü cemaat bugüne kadar dışarıdan ortak olduğu iktidar partisi için çalışmayacak, aksine kampanyalar bile düzenleme yoluna gidecektir.

                                                   CEMAAT” BEN DE VARIM” DİYOR

                                                      İkincisi de, tabanlarına belgelenmiş olan bu rüşvet ve yolsuzlukları anlatmaları, ikna etmeleri kolay olmayacaktır. AKP tabanından da kaymaların olabileceğini sanıyoruz. Ortaya çıkan gerçeklerden uyanan ve etkilenenler de mutlaka olacaktır,bunu kaçınılmaz görüyoruz.

                                                      Gezi ile başlayan deprem, şimdi rüşvet ve yolsuzluk operasyonları ile doruğa çıkmıştır. Bunlar, Başbakan’ın kimyasını bozmaktadır. Daha çok hata yapılıyor, hata yapıldıkça da batağa daha çok batılıyor. Bugün, Başbakan’ı yandaşlarının da eleştirmeye başlaması boşuna değildir.

                                                      Cemaat, etki alanını genişletmek, yerel seçimde AKP’nin burnunu sürtmek istiyor. Dikkat ediniz, özellikle İstanbul’da Mustafa Sarıgül’ün, Ankara’da Mansur Yavaş’ın CHP’den aday gösterilmesinde biz cemaatinin etkisinin olabileceğini düşünüyoruz. Bu, cemaatin CHP’ye destek vermesi anlamına gelmemelidir. Ancak, şunu da ekleyelim: Son günlerde CHP-cemaat yakınlaşmasında önemli adımlar atılıyor. Mustafa Balbay’ın bırakılmasını da cemaat tarafından CHP’ye bir jest olarak değerlendirilmelidir. Burada bir oyun oynanıyor ve bu oyunda cemaat “Bu işte biz de varız” ağırlığını hissettirmek istiyor. Özetle, cemaat İstanbul’da Sarıgül’ü, Ankara’da da Yavaş’ı destekleyecek, ortaya sürpriz sonuçlar çıkarsa bu da kimseyi şaşırtmasın.

e.mail: necdetes@mynet.com

 

 

NECDET BULUZ - chp