Geçen yıl, Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı’na, İstanbul’da bazı arazilerin usulsüz olarak imara açıldığı, bu yolla milyonlarca liralık rant elde edildiğine ilişkin bir ihbar mektubu gelmiş, Mali Suçlar Araştırma Kurulu da şüpheli para transferleriyle ilgili İstanbul Emniyeti’ne bir rapor göndermiş.
Sonra 14 ay boyunca Başsavcı Vekili Zekeriya Öz’ün koordinatörlüğünde,Cumhuriyet Savcısı Celal Kara’nın küçük bir polis ekibiyle gizlice yürüttüğü -işte,şüphelilere ve suç teşkil eden olaylara ilişkin istihbarat toplanması, teknik takip yapılması, faaliyetlerinin tesbit edilmesi, detaylı araştırmalar,tedbirler alınması,değerlendirmeler ve suç dosyasının hazırlanması benzeri işler AKP parti-devletinin bilgisine sunulmadan ve parti-devlet de uyurken yapılmışmış!
*
İstanbul Cumhuriyet Savcılığının başlattığı “Rüşvet ve Yolsuzluk” operasyonunda- ilkin, Partidevlet’i kuran Erdoğan-Gülen güçleri arasında oluşan çatlak dikkat çekiyor.
Ardından -belli ki, yeni Türkiye’nin siyasi lideri Başbakan Tayyip Erdoğan ile dini lider Fethullah Gülen arasındaki istihbarat örgütlerinin yönlendirdiği ve dayattığı;
Yaptıkları işin bedelini ödemeye hazır özel bir savcı-polis ekibinin her adımını planladıkları, arkasının geleceği düşünülen ve yeni Türkiye’ye yeniden siyasi rota verilmeye çalışılan bir görüntü ortaya çıkıyor.
*
Ne oluyor?
*
Bu ikisi -yani,Fethullah Gülen ve Tayyip Erdoğan şürekaları ABD’ye; İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin yalnızca Türkiye’de değil, birçok İslam ülkesinde de toplumsal istikrarı sağlamadığı,ülke dinamiklerini tükettiği ve Batı’ya dayanmak zorunda kalındığı iddiasını yalandılar.
ABD/CIA ve İsrail/MOSSAD’dan sürgit aldıkları destekle Emniyet ve İstihbarat’ta örgütlenmeyle yavaş-yavaş yargıyı,bürokrasi,yerel idareleri, TSK’yı, medya,üniversiteler, siyasi partileri denetime aldılar, kamu gücü ve yetkilerini kullanan özerk kurumlarla halkın iradesini ekonomik işleyişten uzaklaştırdılar.
Bugün yaşanılan -henüz, Anayasası eksik -fakat ekonomik,siyasal ve toplumsal tüm sistemini kontrol ettikleri, totaliter,İslamcılığında azimli AKP’nin kanun devletidir, yeni Türkiye diyorlar…
*
Yeni Türkiye kurulmasında katkısı olan ABD ve İsrail’in işbirliklerinin bedelini,alenen içlerine aldıkları CIA ve MOSSAD istihbarat örgütlerinin yönetiminde, bunların Orta Doğu’daki çıkarlarına güvenlikli bir bölge oluşturmakla ödedi.
Onlar -doğrusu,yeni Türkiye ile girdikleri “Kazan-Kazan” sarmalından pek mutluydular.
11 yıllık Erdoğan-Gülen ittifak iktidarlarında ülkenin ulusa ait tüm değerlerini bir-bir yokettiler, ülkenin parasını çarçur etmekten öte kendi servetlerine kattılar, Türk halkını talan ve soygunun en büyüğünde yaşattılar…
Cumhuriyet Mitinglerinden-Gezi Direnişlerine halkın tüm isyanını bastırdılar -pekiy,ne değişti -şimdi, neden tepişiyorlar?
*
Çünkü ABD ve İsrail,model ülke yeni Türkiye’de ve bir çok İslam ülkesinde desteklenen İslamcıların -işte,Mısır’da tam da İslamcı ideoloji ile şeriatın tesis edileceği bir sırada,
İslamcılığın demokrasi ile alâkasızlığını:İslamcılıkla ülke ekonomilerinin rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmanın mümkün olmayacağını: İslamcılığın taassuba yönelttiği toplumların İslami Cihad örgütlerini beslediğini: Bu yüzden İsrail’in güvenliğinin beklemede kaldığı: Cihad örgütlerinin uluslararası tehdit haline geldiğini:Suriye’deki iç savaşta Suudi Arabistan- Türkiye desteğinin önlenememesi ve İslamcı terör örgütlerinin ortadan kaldırılmaması halinde Ortadoğu’nun parçalanacağını gördüler.
*
Türkiye ve Arap ülkelerinin sosyo-politik yapısını “tarikatlar,cemaatler ve dini kurumların toplumsal hayatın ve kültürün ancak bir bölümünde diledikleri dini ritüellerde bulunabilmeleri , devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutması bileşkesinde” oluşturmaya yöneldiler.
Mısır’da Muhammed Mursi, Müslüman Kardeşler Cemaati’nin Hürriyet ve Adalet Partisi, “Müminler, kendi sorunlarını ancak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir”öğretisini -henüz, Erdoğan ve Gülen ikilisi gibi bir devlet,bir rejim kimliğinde oluşturamayışının verdiği fırsatla iktidardan indirildiler.
*
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Mursi ve Müslüman Kardeşlerin, Mısır’da gençlerin Tahrir meydanında başlattığı ve tüm Ortadoğu ülkelerine Arap Baharı olarak yansıyan devrimi çaldığını söyledi.
“Tahrir meydanındaki bu çocuklar oraya herhangi dini ve siyasi ideolojinin peşinden koşarak gitmediler. Bu gençleri internet çağında oraya getiren barışa ve refaha olan özlemleri idi.Orada gösteri yapan kalabalıkların tek arzusu ülkelerindeki yolsuzluklara bulaşmış iktidarlardan bir an evvel kurtulmak ve çalışan bir ekonominin parçası olmaktır” dedi.
*
Mısır’daki darbe, Suriye’deki iç savaşın Ortadoğu’nun parçalanmasına neden olacağının anlaşıldığı bir sırada -kısmen, bölgeyi bir arada tutma, hoşgörü, özgürlük ve demokratik istikrar temelinde yeniden inşa etmek fırsatı oluşturdu.
Sonra,BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararı ve Cenevre II Barış Konferansının düzenlenmesiyle ilerleyecek ve işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve bunları destekleyen devletlerin paylarını üstlenmeleri ve yeni Suriye’nin bu hukuktan kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasına gelindi.
*
Başbakan Erdoğan’ın devletlerin uluslararası ilişkiler açısından görevlerini belirleyen BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen kararlara aykırı olarak,
Suriye’de İslamcı örgütleri silahlandırıp-yönlendirdiği ve savaşa saldığı,iç işlerine müdahale ettiği, iç savaş çıkardığı, hukuku ihlal edenlerle yardımlaştığı fiilleriyle itham edildiği;
Yeni Suriye’nin kurulması bağlayıcı kararının ise Uluslararası Ceza Mahkemesinin sonucuyla ilgili bir süreci de kapsadığı anlaşıldı.
*
Bir süredir Erdoğan bu zor durumdan çıkmak için çabalıyor.
Türkiye’yi İslam ülkelerine dini bir çekirdek haline getirmek isteyen vizyonuyla “Mısır’da yapılan müdahale değil,darbedir. Hani batı demokrasiden yanaydı. Demokratik darbe olmaz” diyerek kabadayılıkla sözde demokrasi dersi veriyor.
Kendini unutturmak için kargaşadan yana tavır alıyor, bir eliyle “Rabia” işareti verirken “İslam Ümmet”ine sarılıyor, onları ayağa kaldırmaktan medet umuyor.
Rojava’da İslamcı çeteleri Kürtlerin üzerine sürerken Suriye’nin hukukuna ihlal ediyor.
Ya da bağımsızlık arayan Irak Kürdistanı’yla petrol ticaretine yeltenirken,Irak Federal Devletinin ve İran’ın hukukunu rencide ediyor;kargaşanın altını mütemadiyen körüklüyor-mütemadiyen,asıyor-kesiyor,bağırıyor,çağırıyor-bu halinden bütün dünya rahatsızdır.
Yetmezmiş gibi, Suriye’de işlenen insanlık suçlarının Esad’a yıkılmasını -aksi halde,tıpkı Bosna Halkının ellerine kan bulaşmış insanlarla aynı masaya oturmak istememeleri ve onları görüşmeden uzaklaştırmaları emsaliyle Cenevre II Konferansını tehdit ediyor…
*
Barış konferansının diğer konusuyla ilgili Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Batılı ortaklarımızla konferansın gündemini görüşürken terör sorununu ilk sıraya koyup savaş gücü olan hükümet ve yurtsever muhalefet birliği oluşturulmasını söylüyoruz. Birlik, leziz bir parçaya gelir gibi tüm dünyadan Suriye’ye gelen ve zararlı planlarını gerçekleştirmek isteyen teröristlere karşı olacaktır.
Tüm Suriyeli yurtsever güçlerin neyin önemli olduğunu anlamaları için şartlar gelişiyor. Suriye’yi bir İslam devletine dönüştürmek isteyenlerin yanında mı savaşacaklar yoksa her şeye rağmen birleşip ülkelerini, yüzyıllar boyunca vatanlarına şan veren bir şekle mi dönüştürecekler -yani, herkesin rahat olacağı çok mezhepli, farklı etnik yapılardan oluşan laik bir devlet! Bu konunun Cenevre Konferans’ının esas konularından biri olacağı açıktır” diyor.
*
Ne ki, Erdoğan ve yeniTürkiye’yi Cenevre II Barış Konferansına getirmenin yolu bulunmuştur.
Yeni Türkiye,11 yıllık Erdoğan-Gülen ittifak iktidarının ABD/CIA ve İsrail/MOSSAD’tan emanet alınan – birinin, naylon peygamberliğinin -diğerinin, ihtişamının sona ereceği tam kalbinden vuruluyor.
Bir CIA’nın, bir MOSSAD’ın, bir MOSSAD’ın ,bir CIA’nın, bir ona -bir buna, bir ona-bir buna verdiği-vereceği istihbaratlarla,
İsmet İnönü’nün “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer” sözünden ders almamış bu ikisinin kısa sürede ardarda tükeneceği, “Ulan,kör olasılar” -önce,Türkiye’yi tüketiyor.
*
Başdanışman Yalçın Akdoğan,”Fenalığa fenalıkla mukabele etmek, husumeti artırır, kin ve nefreti körükler, insanı hem azapta bırakır hem kaybet-kaybet sarmalına sürükler”diyor.
Lânet olsun, bu sesi duyamazlar…
19.12.2013