KKTC’de erken sevinenler hüsrana uğrayacak: bu bir demokrasi kavgası!

KKTC’de erken sevinenler hüsrana uğrayacak: bu bir demokrasi kavgası!

Ankara’dayım ve gelişmeleri gözlemlemekteyim.

Türkiye’de yaşananlar beni şaşırtmıyor.

Dobra, dobra konuşmakta yarar var. Türkiye’de olanlar “yolsuzlukla mücadele” değil. Keşke öyle olsa. Bir sosyaldemokrat olarak desteklerdim. Ancak Türkiye’de mesele “yolsuzluk” değil. Öyle olsaydı muhalefetteki bazı isimler başrolde olurlardı.

Olan biteni bugünkü Sabah Gazetesi’nde Mahmut Övür çok güzel analiz etmekte: “Bu bürokrasinin siyasete, topluma darbesidir. Bürokrasi yıllardır bu topluma kan kusturdu halen de kusturmaya devam ediyor. Rahmetli Turgut Özal sık sık bürokrasiyi aşamadığını söylüyordu. Başbakan Erdoğan da aynı şeyleri söyleyegeldi. Ancak askeri bürokrasiyle baş edildi ama sivil bürokrasi hâlâ ceberutluğunu sürdürüyor. Siyaseten alternatif oluşturamayanlar, siyasi kaosla ekonomiyi zayıflatıp hedeflerine ulaşmak istiyor. Seçim öncesi böyle çok yönlü bir tutuklamayı başka türlü açıklamak mümkün değil. Siyasi partilerin, siyasi aktörlerin ve sivil toplumun tıpkı kaset tezgâhı gibi bu tezgâha da karşı çıkması gerekiyor.”

Aynen öyle.

Bu gelişme “Gezi’de amacına ulaşamayanların” son cabası.

Demokratikleşen, sosyal ve modern ve de güçlü Türkiye’den rahatsız olanlar elbette boş durmuyorlar.

“Haksız faiz gelirlerinden olanlar”, “çarpık ve de henüz düzeltilememiş eğitim sisteminden artık nemalanamayacak olanlar”, “anaların ağlamadığı bir Türkiye’yi istemeyenler”, “Türklerle Kürtlerin barış içinde yaşadığı bir coğrafyada artık tezgahlarını çeviremeyecek olanlar”, kısacası 2002 öncesi Türkiye’nin “yolsuzluklarında nemalanlar” yeni Türkiye’yi sabote etmeye çalışmaktalar.

Daha düne kadar “Ergenekon Çetesi” yargılanmasını eleştirirken “Adalet” diye bağıranlar, “yargısız infaz suçlaması” yapanlar dünden beri “hadlerini aşan ve görevlerini suistimal edenleri” savunur oldular. Daha düne kadar “yerin dibine batırdıkları” yargı birden “adil” oluverdi.

Dünden beri “yargısız infaz” aldı başını gidiyor. Bir suçlama ortaya atılıyor. Kanıt var mı yok mu belli değil. Ama birileri sürekli soruşturmanın selamati açısından henüz kamuoyu ile paylaşılmaması gereken resimleri belli medya organlarına servis etmekteler.

Oysa nerede o “hukuk devleti” talep edenler. Şu anda hukuk devleti kurallarını “çiğnnemeye çalışanlara” tepki vermemeye özen gösteriyorlar.

Neyseki bugün hukuk devleti işlemeye başladı ve bazı görevliler de hissetmekteler Türkiye’de “meydanın boş olmadığını”.

Türk milleti, Türküyle, Kürdüyle, Sunnisiyle, Alevisiyle bir kez daha “dış güçler tarafından kukla bir şekilde yönetilen kemalist oligarşinin baskı rejimine” geçit vermeyecek.

Bunu dünden beri özellikle sosyal medya ve başka kaynaklardan izlemekte olduğum KKTC’deki “demokratik Türkiye ile sorunlu” çevreler de bence iyi analiz etmeli.

Gene boş bulunup erken sevinmeye başladılar.

Kıbrıs’ta “en iyi çözüm çözümsüzlüktür” diyerek Ankara’da ulusalcı-kemalist CHP’ye “hükümeti şikayet” edenler gene “boşa” umutlanmaktalar.

KKTC’de yanlış giden her şeyin gerçek sorumlusu olan “2002 öncesi Türkiye’ye dönelim de emret komutanım diyelim” ekibi ellerini boşuna ovuşturmakta. Hala “derin ilişkilerini” sürdürmeye özen gösterdikleri o “eskiler” Türkiye’nin doğru gidişini değiştiremeyecekler.

Onun için her zaman olduğu gibi “yanlış ata oynayanlara” dostça hatırlatmak isterim, “hüsranınızın büyük olmasını” istemiyorsanız “dereyi görmeden paçayı sıvamayın”. Üstelik bilinki sizin o “dere” yok artık. Kurudu!

Türkiye insanı “Gezi komplosundan” beri çok kızgın. 30 Mart’ta sandıkta bunun böyle olduğunu gösterecek tüm dünyaya.

Hürhaber’de İlhami Işık tarafından bugün yazıldığı gibi “Evet, uluslararası boyutu çok net. Bölgesel boyutu çok net, direk olarak Eski Türkiye’nin Yeni Türkiye’ye karşı her koldan yürüttüğü bu saldırının boşa çıkarılması akıllı hamlelerle mümkün. Çünkü bu tabloda artık Yeni Türkiye savunmada ya da kendini savunma durumunda değildir. Öncelikle şunu bilmemiz lazım. Türkiye, o ürkekliğini aşamamış pısırıklara rağmen, kendisini koruyabilme, saldırıları göğüsleyebilme ve Yeni Türkiye’yi inşa etme kararlılığını ve sağ duyusunu elden bırakmamaktadır. Bu operasyon Türkiye’nin sinir sistemine yapılan bir operasyondur. Eğer ülkenin sinir sistemi çökerse bir ülke çöker.Ama dirençli bir sinir sistemi bu operasyonu boşa çıkaracaktır. Nedeni de hedefinin kendisi olduğunu bilmekten geçiyor. Bunu hep beraber göreceğiz…

Bu bir demokrasi kavgasıdır.

Eksileri, hataları ve ürkekliği ile bir demokrasi kavgasıdır.”

Ve bu kavgayı kazanacağız!

Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan yeni sürecin şifresini verdi: “Hiçbir tehdide boyun eğmeyeceğiz.”

KKTC’de erken sevinenler, “karanlıkta görülmediğini sanan ışık yanıverdiğinde kabak gibi ortaya çıkar” kuralının yaşamı belirlediğinden habersiz olsa gerekler.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir