IRAK ÜZERİNDEN ORTADOĞU’YA KİRLİ OYUNLAR – İSRAİL, SUUDİ ARABİSTAN, TÜRKİYE ÜÇLEMESİ

Suriye’deki iç savaşın ve Suudi Arabistan- Türkiye’nin desteğinde İslamcı terör örgütlerinin ortadan kaldırılmaması halinde Ortadoğu’nun parçalanacağı öngörüldü.
27 Eylül’de BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararıyla Suriye’de kimyasal silahların imha edilmesi,Cenevre II Barış Konferansının toplanması,Suriye’de işlenen hukuk ihlallerinden rejim kadar muhalif tarafların, teröristlerin,bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleri -bu suretle;
Yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınması -o sırada, Sünni-Şii ekseninin de lağvedilmesini teminen İran’ın nükleer silahlarla ilgili programından vazgeçmesi çalışmaları sürdürülüyor.
22 Ocak 2014’de Uluslararası Cenevre II Konferansı’nda mevcut hükümet ve başka kesimlerin üyelerinden oluşabilecek ve karşılıklı mutabakat temelinde kurulacak tam icra yetkisine sahip bir geçiş yönetimi yapısının oluşturulması hedefleniyor.

*
Barış konferansının diğer konusuyla ilgili Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Batılı ortaklarımızla konferansın gündemini görüşürken terör sorununu ilk sıraya koyup savaş gücü olan hükümet ve yurtsever muhalefet birliği oluşturulmasını söylüyoruz. Birlik, leziz bir parçaya gelir gibi tüm dünyadan Suriye’ye gelen ve zararlı planlarını gerçekleştirmek isteyen teröristlere karşı olacaktır.
Tüm Suriyeli yurtsever güçlerin neyin önemli olduğunu anlamaları için şartlar gelişiyor. Suriye’yi bir İslam devletine dönüştürmek isteyenlerin yanında mı savaşacaklar yoksa her şeye rağmen birleşip ülkelerini, yüzyıllar boyunca vatanlarına şan veren bir şekle mi dönüştürecekler -yani, herkesin rahat olacağı çok mezhepli, farklı etnik yapılardan oluşan laik bir devlet! Bu konunun Cenevre konferansının esas konularından biri olacağı açıktır” diyor.

*
Nitekim Suriye’deki muhalefetin çatı örgütü olarak kabul gören Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu muhalif halkın önemli bir bölümünü temsil eden, güven veren bir heyeti oluşturmaya çalışıyor.
Koalisyon;askeri dengenin değiştiği, rejimin tam icra yetkisine sahip bir geçiş hükümetine iktidarı devretmeye hazır olduğunu göstermesi halinde Cenevre II Konferansına katılacağını bildirmiştir.
Ne ki, koalisyon’un önemli bileşenlerinden Suudi Arabistan ve Türkiye destekli Suriye Ulusal Konseyi, Beşar Esad hükümetiyle barış görüşmelerine oturulmasına karşı çıkıyor.

*
Suudi Arabistan ve Türkiye iç ve dış baskılar altında Suriye politikalarını değiştiriyor gibi görünürken -aslında, diplomatik çözüm eğilimine engel oluyor!
Birincisi,kendi adlarına “Konferans Esad’sız toplansın, bütün vebal Esad’a yüklensin ” sonucunu verecek bir süreci, Cenevre II Barış Konferansıyla geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır, şartıyla dayatıyorlar.
İkincisi; Suudi Arabistan ve Türkiye İsrail ile birlikte ABD’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmamasından rahatsızdır.
Özellikle İsrail; Cenevre’de nükleer programına ilişkin müzakerelerde 5+1 grubunun İran’ın nükleer programının 6 aylık bir süre için dondurması konusunda yapılan anlaşmanın nükleer silahını geliştirmesi yolunda İran’ın elinin kuvvetlendirildiği düşüncesinde “Kötü bir Anlaşma” olarak değerlendiriyor.

*
Suudi Arabistan ve Türkiye ortaklaştıkları İslam Birliği vizyonunun pratikten düşmesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde sanık olunmaktan duyulan endişeleri ile İsrail’in İran’ın nükleer silah yapma potansiyelinin gerçekleşmesi halinde olabilecek senaryolarından duyduğu rahatsızlık bileşkesinde;
Barış Konferansı ile gelecek sürecin kendi adlarına yazacak başarısızlığı durumunda bir sigorta mekanizması gibi Irak’ta 30 Nisan 2014’te yapılacak Parlamento Seçimini -ardından Suriye Cumhurbaşkanlığı seçimini esas alıyorlar.

*
Kuzey Kafkasya’da İslamî hareketlerin destekleyicisi Suudi Arabistan -bir yandan, Suriye’de Esad’ın silah zoruyla devrilmesi konusunun kapanması üzerine -hem,Mısır ve Rusya arasında imzalanan yüklü silah anlaşmasının mali sponsorluğunu yapıyor – hem, Rusya’ya üs konusunda güvence veriyor -hem, Rusya’nın İran’a yüksek teknolojide silah vermesini önlemek -hem de, iki ülkenin ekonomileri için enerji ihracaatına olan bağımlılıklarından hareketle Rusya ile yakınlaşma eğilimi gösteriyor.

*
Bir yandan da, Başbakan Nuri El-Maliki hükümetine karşı Irak seçimlerini etkileyip-yönlendirerek kendine yakın grupları iktidar yapmaya- bu suretle;Sünni -Şii eksenin tam da orta noktasında gerektiği anda “Bir Karıştıran” olmayı hedefliyor.
Irak’ta 2010 parlamento seçimini Suudi Arabistan ve Türkiye’nin siyasi ve mali desteğinde oy çoğunluğu ile Sünni İyad Allavi liderliğindeki El-Irakiyye ittifakı 325 sandalyeden 91’ini alarak kazanmış -fakat, Şii grupların ittifakıyla 163 sandalye oluşturan Kanun Devleti ittifakı lideri El-Maliki Başbakan olmuştur.
Bu gelişmeyi Sünni İslam Birliği vizyonunda Suudi Arabistan ve Türkiye hiç bir zaman kabul etmemiş – nitekim, Irak’ta sürgit protestolar, terör saldırıları, gönderilen İslamcı teröristler tarafından binlerce Iraklı masum insanın kaybı yaşanmıştır.
Türkiye’ye sığınıp koruma altına alınan Tarık El-Haşimi ve Salih Metlek gibi Iraklı Sünni liderler -hâlâ, El-Maliki hükümetini devirmek için kanlı terör saldırılarını planlayıp gerçekleştiriyor…
Suudi Arabistan Irak hükümetini zayıf düşürmek için İslamcı teröristlerle eski BAAS partisi kalıntılarını örgütlüyor,eğitiyor ve silahlandırarak Irak’ı kana buluyor -şimdi de,kendine yakın grupları iktidar yapmaya çalışıyor.

*
Türkiye’ye gelince!
AKP hükümeti Irak Federal Devletini by-pass ederek Kürt Yönetimi ile ağırlıklı olarak Rusya, kısmen de İran’a bağlı enerji ihtiyacını çeşitlemek,ucuz enerji bulmak ve doğudan batıya enerji köprüsü kurarak ayrı bir stratejik önem kazanmanın hesaplarını öne çıkarıyor.
Yeni boru hatları,sınır kapıları,rafineriler ve çevrim santralleri inşasıyla Kuzey Irak Kürt Bölge yönetimine zenginlik teklifiyle ile günde 3 milyon varil petrol almaya hazırlanıyor.
Aslında Kürt Yönetimi ile bugüne kadar geliştirilen ekonomik ve bürokratik yakınlıktan hareketle,Irak Anayasası’nda Kürt Yönetimi sistemine dahil olmayan yerleşim alanlarının ve Musul-Kerkük sorununu bağlayan durumun netleşmesini öngören,
Ortadoğu’nun yeniden belirlenmesinin kilidi özelliğinde ve Irak Merkezi hükümeti ile Kürdistan Federe Devleti arasındaki sınırı -elbette,İran’ın da bölgedeki hukukunu belirleyen 140.maddesinin ihlal edilmesine çalışılıyor.
AKP hükümeti endişelerini İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın endişelerine örtüştürmüştür-şimdi, karanlığa ortak olunuyor.

*
İsrail’in Cenevre’de İran’ın nükleer programına ilişkin müzakerelerde yapılan anlaşmanın “Kötü bir Anlaşma “olması ihtimaline karşı geliştirdiği alternatif plana göre Irak Federasyonu üzerine çökerek İran hukukunu ezmekle bir bahane oluşturmaya hizmet edilirken -ola ki,
Suudi Arabistan ile birlikte Suriye Devletine karşı izlenen siyasette BM’nin temsil ettiği uluslararası hukukun hilafına diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek,başka bir devletin sınırlarında iç savaş çıkarmak,barışı tehdit edici davranışlarda bulunmak,hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak benzeri suçlarla itham edilmekten kurtulmak planlanıyor.

*
O yüzden, Barış Konferansı ve süreci ilerlerken ufukta apak yeni CHP belirmiştir…

15.12.2013

Mekke'nin yukarıdan panoramik görünüşü, Suudi Arabistan