NECDET BULUZ
İktidar ile Cemaat arasındaki dershaneler konusundaki kavga, fişleme olayını yeniden gündeme taşımıştır. Ortaya çıkan belgeler fişlemelerin 2013 yılına kadar sürdüğünü gösteriyor. Özetle, AKP iktidarının da fişlemelere imza attığı bu belgelerle sabitlenmiş oluyor. 28 Şubat’taki olaylarda fişlemelerin olduğunu öne sürüp, bunları mağduriyet olarak ortaya koyanların, şimdi kara kara düşünmesi hiç kuşkusuz boşuna değildir.
Başbakan Erdoğan, bir gazetede yayınlanan Milli Güvenlik Kurulu’nda cemaatle ilgili olarak alınan kararların yayınlanmasını bir basın suçu olarak değerlendiriyor. Konuşmalarında da “Devletin mahremiyetini yayınlamak, kamuoyu ir ile paylaşmak suçtur,bu vatana ihanettir. Artık savcılar gereğini yapacaklardır” diyor.
ORTADA BELGE VARSA
Böyle bir belgenin sızdırılması ve basında yayınlanması suç mu, değil mi bu hiç kuşkusuz hukukçuların işidir. Bazı hukukçular “Suç değildir, demokrasilerde basın hürdür ve görevini yerine getirmiştir” diyor. Bazıları ise bunun karşısında görüş bildiriyor. O nedenle biz bu işi hukukçulara bırakıyoruz.
Burada asıl sorgulanması gereken şudur:
Ortada böyle bir belge var mı yok mu? Var olduğuna göre bu karar alınmış, ilgililer de altına imzalarını koymuşlardır. Belgeyi yayınlayanları suç işlemekle suçlama yerine o belgeye neden imza konulduğu açıklanmalıdır. O belgeyi sızdıranlar bulunmalıdır. Bunlar yapılmıyor, belgeyi yayınlayanlar üzerine gidiliyor. Bunun doğru olup olmadığı tartışılırsa daha doğruyu bulmak mümkün olabilir.
Konu ile ilgili olarak suç duyurusunda bulunulması, konunun her konuşmada gündeme getirilmesi olsa olsa yine gündem değiştirmeye yönelik bir taktik olarak algılanıyor. Başbakan, bu konuda iyice ustalaştı. Gündemi kendisi belirliyor. En sıkıntıya girdiği bir alanda hemen gündem değiştiriyor. Belgelerin ortaya çıkmasından sonra günlerdir Başbakan neden suskun kaldı? Neden bugüne kadar ağzını açıp, konu ile ilgili konuşmadı?
FİŞLEMEYE KARŞI OLMAK
Asıl konu ise, Milli Güvenlik Kurulu’nda cemaat ile ilgili alınan kararda fişleme olayının ortaya çıkmış olmasıdır. Her fırsatta “Fişlemeye karşıyız” diyenler, demek ki yıllardır fişlemeyi kendileri uygulamış görünüyorlar. Kamuoyu karşısında 28 Şubat MGK kararlarını bir fişleme olayı olarak ele alıp, mağdurları oynayanlar, bugün daha önemli bir fişleme olayı ile karşımıza çıkmış olmuyorlar mı? Şunu da açıkça söylemliyiz, artık bu konuda mağdurları oynama tutmayacaktır. Eğer Cemaatle ilgili MGK kararları “Tavsiye niteliğinde kararlar” ise, 28 Şubat MGK kararları da “Tavsiye niteliğinde kararlar” değil miydi? Her ikisinin de aynı kapıya çıktığı görülüyor.
Daha önce fişleme olayı nedeni ile yargılanıp cezaevlerine girenlerle bugün cemaatle ilgili kararlara imza koyanlar arasında ne fark var? Fişleme suç ise, bu suçu işleyenleri ortaya çıkarmak suç olmamalıdır. Çünkü 2014 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararların da bir fişleme olduğu görülüyor. Bunun da savunulacak bir yanı olabilir mi?
FİŞLEME DÜN SUÇ İSE BUGÜN DE SUÇTUR
Biz, cemaati korumak ve savunmak gibi bir çabanın içinde değiliz. Ortada çelişkiler yumağı var, bu yumağı oluşturanların yumağın ayağına dolaştığını görüyoruz. Dünü fişlemelerle suçlayanların, aynı suçu işlemiş olduklarını vurgulamak istiyoruz. Fişlemenin suç olduğunu savunanların bugün niye günlerdir suskun kalmak durumunda kaldıklarının nedenlerini sorgulamak istiyoruz. Fişleme eğer dün suç ise, bugün de suçtur. Bunun yazılması, yorumlanması, kamuoyu ile paylaşılması suç olabilir mi?
Önceleri fişleme nedeni ile 28 Şubatçılar için yazan bazı köşe yazarlarının bunların içinde yandaşlar da var, şimdi bugünü cemaati sorgulamaya başlamaları da önemli bir gelişme olarak görülmelidir. En azından iktidar-cemaat kavgasının bugün için ülkenin geleceği açısından da faydalı olduğunu söylemeliyiz.
AKP iktidarı ile Cemaat arasında günlerdir süren ve şimdilik rafa kaldırılan kavga bazı gerçekleri de ortaya koymuştur. Biz, bu açıdan bu kavganın hayırlı olduğunu ve özellikle de bazı konularda kamuoyunun daha da uyanmasına neden olduğunu görmekteyiz.
e.mail: necdetes@mynet.com