MİLLETÇİLİK/MİLLETSİZLİK

 

MİLLETÇİLİK/MİLLETSİZLİK

Hüseyin MÜMTAZ

Farkında mısınız, tarih ve coğrafya ufkumuz gittikçe daralıyor.. Mekân algılamamız net olarak Mezopotamya, brüt olarak Osmanlı coğrafyasına; zaman sınırlarımız da 1000-1500 yıllık bir tarih dilimine sıkış(tırıl)ıyor.

Tarih kitaplarını okurken ve atlaslara bakarken kullandığımız gözlük de “perdeli”.. Ancak belli yerleri gösteriyor.

Aynı “Google” gibi.

Fatih Camii, Yavuz Selim Bulvarı, Kanuni Köprüsü, Hamidiye Kışlası..

İstanbul hariç büyük şehirlerimizde kılıç hakkı olarak fetihten sonra cami haline getirilmiş kiliseler haricinde inşa ettiğimiz camileri parmakla gösteriyoruz. Diğer şehirlerimizde “Türk eseri” han-hamam-kervansarayları görünce seviniyoruz..

Hele Osmanlı’dan önceye Selçuklar ve beylikler dönemine gidince havalara uçuyoruz..

Ya daha öncesi?

Neden hiç Kürşad Bulvarı, Tonyukuk Köprüsü, Bilge Kağan Havaalanı yok?

İşte tam da o noktada, pek farkında değiliz ama “Haramzade” olmak ile “Pekmezi kaynatmak” arasında gidip geliyoruz.

Hiç itirazım yok; AB müktesebatı dahilinde Kürt diyoruz, Lâz diyoruz, Çerkez diyoruz; Arap, Süryani, Nasturî diyoruz…72 çeşit milletten bahsediyoruz ama..

Bir türlü Türk diyemiyoruz..

Ama rahmetli dostum Servet Somuncuoğlu diyor…(Somuncuoğlu, “Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler”)

Diyor ki;

“1071’de Türklerin nüfus olarak daha yoğun geldikleri ve Anadolu’yu Türkleştirdikleri tarihi kayıtlarda mevcuttur. Fakat 1071’de gelenler asla –tesadüfen- ve -rüzgârın önündeki yaprak- gibi gelmediler Anadolu’ya. Kendilerinden önce bu topraklara göç etmiş, burada yaşayan akrabalarının yanına gelmişlerdir. Mesela Hakkâri- Gevaruk yaylasındaki 2900 rakımda bulunan kaya resimlerini, biz yapmadık. Bunlar M.Ö. 5000’de yapılmış olup Orta Asya Türkleriyle aynı kültür kodlarını taşıyor”.

Diyor ki;

“Türk tarihi, bugün tanımlandığı gibi asla bir -göçebe ve göçebelik- tarihi değildir. Türk tarihinin temel itici gücü, -dolma/taşma- ya dayanır. Altay dağlarındaki çanaklarda, nüfus yoğunluğu arttıkça bu çanaklardan meydana gelen taşmalar, tarihi yapan güç olmuştur. İşte bugün Asya’nın derinliklerinde Türkçeye, Türk kültürüne hala rastlanıyorsa, bu dolma–taşma ’dan dolayıdır. Çünkü göçebe ardında sadece yangın küllerinden başka bir şey bırakmaz. Türkler göçebe değil, göç eden bir millettir. İşte bundan dolayı Orta – Asya’nın her yerinde kurganlar, büyük toplu mezarlıklar vardır. Bugün Orta–Asya’nın her yerinde Türkçe ve Türk kültürünün temel kodları bütün canlılığı ile yaşamaya devam ediyorsa (ki ediyor) sadece bu bile Türklerin –göçebe- olmadığını anlatmaya yeter”.

Diyor ki;

“Baykal Gölü kıyılarından Macaristan ovalarına kadar tarih öncesindeki Türklüğün somut izlerini gördüm, fotoğrafladım. -Macaristan Solnok Müzesi-ndeki damga ile -Gorno Altay Müzesi-ndeki (Rusya Altay Özerk Cumhuriyeti) damga aynı ise, tarihe başka açılardan bakmak, yerinde ve doğru olacaktır. Türk tarih yazıcılığı aşağıda belirttiğim hususu dikkate alarak yeniden başlamalıdır. Artık tek disiplinli, tek alanlı çalışmaların dönemi kapanmıştır. Eğer tarihi yeni baştan çözümleyerek geleceğimizi daha güzel inşa etmek istiyorsak, Tarih, Türkoloji, Sosyoloji, Antropoloji, Sanat Tarihi, Arkeoloji, Fotoğraf Sanatı gibi disiplini bir araya getirerek çalışmak zorundayız. Anadolu Türk tarihinin bizzat Türkler tarafından yeni baştan yazılma zamanı geldi ve geçmeye başladı”.

Diyor ki;

“Çalışmalarıma Sibirya’daki Ulan-Ude’den başladım, Moğolistan, Tuva, Hakasya, Gorno Altay’da devam ettim. Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan’da araştırmalar yaptıktan sonra Türkiye’de Kars’ın Kağızman ilçesinin Camuşlu Köyü, Şaban Köyü ve Kurban Ağa mağarasında, Erzurum’daki Cunni mağarasında, Erzincan’ın Kemaliye ilçesindeki Dilli vadisindeki kaya yazıtı alanlarını fotoğrafladım. Ordu’nun Mesudiye İlçesi Esatlı Köyü’nde, Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki Gevaruk Yaylası’nda, Antalya-Beldibi, Eskişehir Seyitgazi Kümbet Köyü, Kütahya Çavdarhisar Aizonai tapınağı, İzmir’in Ödemiş ilçesinin Konaklı beldesinde bulunan kaya resmi alanlarını fotoğrafladıktan sonra bulgu ve belgeleri bu kitapta topladım. Kitapta da görüleceği gibi saha araştırması yapılan yerlerdeki kaya resimlerindeki benzerlik ve içerik çok önemli bilgileri gözler önüne sermiştir…”.

Diyor Somuncuoğlu..

Diyor ve dağların, taşların bile anlayıp da taş kafalıların bir türlü anlayamadığı tarih ve coğrafya ufkumuzu 5000 yılık bir zaman diliminde Macaristan’dan, Sibirya’ya kadar genişletiyor.

Macaristan Solnok müzesi nere, Hakkâri’nin Gevaruk yaylası ve Altay’daki Gorno müzesi nere?

Bölgenin, Hurri ve Mitannilerden veraseten kendilerine intikal ettiğini ileri süren bölücülere, Gevaruk Yaylası’ndaki Türk kaya resimleri kapak olsun..

İşte tartışılmaz, taşa yazılı/kazılı “gerçekler” böyle iken ve nereden icabettiyse kuyuların dibinden taş çıkarmaya soyunduk.

Önce anlı şanlı bir Profesör çıktı; “Türk dediğin bir sentezdir zaten. Türk diye bir ırk yok” dedi. Derken de güya tezini güçlendirmek için de Macarları örnek verdi.. ”Macarlar Türk müdür mesela? Ben o kadarını söyleyeyim” dedi….

Dedi ve hayatının hatasını yaptı.

47 milletvekili ile Macaristan Parlamentosu’nun en büyük 3’ncü partisi konumundaki Jobbik Partisi Genel Başkanı Gabor Vona bir ay önceki bir konuşmasında bakın neler demiş.

Konuşmasına “Sizlere Budapeşte’den Gül Baba’dan selam getirdim” diyerek başlamış,  ”Atillanın torunlarıyız kimseden korkumuz yoktur!” diye de devam etmiş.

Komünizm sonrasında Macaristan’ın yönünü hep Batı’ya döndüğünü ancak kendisi ve partisi JOBBIK’in doğru yönün Doğu olması gerektiğini savunduklarını belirterek “Çünkü…” demiş, “kardeşlerimiz orada yaşıyor.”

Macaristan’ın Avrupa Birliği üyeliği hakkında ise, Macar halkının üyelikten önce büyük umutları olduğunu, AB’ye girip refaha ulaşacaklarını düşündüklerini ancak on yıllık üyelik sürecinde bunun tam tersinin yaşandığını söylemiş. Macaristan’ın AB’ye üyeliğinden sonra Batı Avrupalı şirketlerin Macar şirketlerini, fabrikalarını satın aldığını ve sonra da kapattığını, Macaristan topraklarının satıldığını ve Macaristan’ın borcunun 4 kat arttığını belirtmiş.

Azerbaycan’a da gittiğini ve Karabağ konusunu Macaristan’da savunan tek partinin kendileri olduğunu söylemiş.

Romanya’da bağımsızlık mücadelesi veren Macar halkı Sekeller’den de bahsetmiş ve Avrupa’nın insan haklarından dem vurduğunu ama konu Sekeller olunca kimsenin görmediğini ve konuşmadığını söylemiş.

“Türkiye Turan’ın ve İslam’ın lideri olabilir. Bu ikisi birbiriyle çelişmez. Türkiye bu ikisini başarabilirse süper güç olabilir. Gerçi bana göre Türkiye yine de bir süper güçtür” demiş.

“Ben Macarım ve Hristiyanım. Ancak bütün Türkler’in, Müslümanlar’ın ve ezilen insanların yanındayım” demiş.

“Hep aklımda olan ama ilk kez açıklayacağım bir şey söyleyeceğim. Benim bütün Turan ülkelerinden gelen gençlerin katılacağı bir Turan Kongresi hayalim var. Turan ülkelerinden gençler gelip Turan’ı konuşabilirler….Biz Macaristan’da iki senede bir Turan Kurultayı yapıyoruz. Bu kurultaylara gün geçtikçe daha fazla insan katılıyor. Ve kendi milletine yabancılaşmış insanlar bile bu kurultaya geldikten sonra gerçekleri görerek ayrılıyorlar” demiş.

“Bir gün seçim çalışmaları için fotoğraf stüdyosuna gittim ve orada bozkurt işareti yaparak da bir fotoğraf çektirdim. Bunu Facebook’tan yayınladığımda, Türkler’den çok sayıda destek aldım ancak Macarlar ‘Sen metalci mi oldun?’ dediler. Ben de onlara ‘Bu Türklük için kutsal bir işarettir’ dedim ve bu vesileyle onlar da bu işareti öğrenmiş oldular” demiş.

“Ben bu yolu (Turancılığı) kendim seçmedim, Tanrı beni yolcu seçti” demiş..

Demiş oğlu demiş..

Ben de tam lafın belini nasıl, nereden kıracağımı düşünürken sağ olsun, bana lâf bırakmamış..

Gabor Vona’nın söylediklerinden sonra hem milletvekili hem de belediye başkan adayı Ensarioğlu’nun laflarının en ufak bir kıymeti harbiyesi kalmamıştır efendiler.

Galip Ensarioğlu demişti ki; “Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın adı Kürdistandır”..

Coğrafya ve tarihe, yazının başında verdiğimiz örneklere uyan şekilde miyop gözlüklerle bakmanın tabii sonucu ancak budur.

Ama yine de söylediklerini fazla ciddiye almıyorum, çünkü bir süre önce Meclis kürsüsünden konuşurken (Uludere’ye ille Roboski diyecek ya); “Roboski” yerine üst üste “Dobrovski” demişti.

“Onun Kürdistan”ı da işte böyle Dobrovski’dir..

Hem Ensarioğlu’nun, hem Aktay’ın Gabor Vona’dan öğreneceği çok şey vardır.. 8 Aralık 2013

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

  - world dunya harita politika