Mal ve hizmet üreten özel sektörün temel maksadı kâr elde etmektir. Daha doğrusu kârını maksimuma çıkarmak. Belki diğer ülkelerde bizimki gibi değildir ama bizim ülkemizde özel sektörün müşteri memnuniyeti ve sunulan mal veya hizmetin kalitesi noktasında problemleri vardır. İşte böyle bir ortamda devlet kurumu, elinde bulunan mal ve hizmet üreten kurumları “Özelleştirme” adı altında özel sektöre satarak vatandaşların mağduriyetine mağduriyet eklemektedir. Hele hele özelleştirilen kurumlar “TEKEL” niteliğinde olan kurumlar ise bu mağduriyetin boyutu çok daha önemli hale gelebilmektedir. Örnek mi istiyorsunuz benden? İşte size cap canlı örnekler:
TÜV-TÜRK: Bilindiği gibi bu kurum, özelleştirme yoluyla Türkiye’deki Araç Muayene hizmetlerini satın almış bir kurumdur. Türkiye’de “Tekel” durumundadır. Yani başka rakibi yoktur. Gelin görün ki; bu kurum araç muayene hizmetlerini “saldım çayıra mevlam kayıra” anlayışı içinde yürütmektedir. Araç sahiplerine karşı keyfi davranışlar sergilemektedir. Gereksiz masraflar yapılmasına sebep olmaktadır. Üstelik çalışanlarının kalifiye eleman olduğu da tartışmalıdır…
2006 model bir binek otamobilim var. İlgili kanun gereği 2009, 2011 ve 2013 yıllarında aracımı muayene ettirmek durumunda kaldım. Ankara şehir merkezinde iki adet muayene istasyonu bulunuyor bu kurumun. İvedik ve İstanbul Yolu üzerinde. Aracımın 2009 muayenesini İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde, 2011 ve 2013 muayene işlemini ise İstanbul Yolu üzerindeki istasyonda yaptırdım. Bu seneki muayenede, muayeneyi yapan Tüv-Türk elemanı ne dese beğenirsiniz?
-“Beyefendi, siz aracınızın kilometresini sıfırlamışsınız. 2011 yılındaki muayenede aracınızın kilometresi 806.000 km. iken şu anda 98.000 km. gözüküyor…”
Doğrusu çok şaşırmıştım. Şaşırmak ne kelime, gözlerim faltaşı gibi açılmıştı! 2009 yılında 50.000 km’de olan aracım sadece 2 sene sonra nasıl olur da 806.000 km’ye çıkabilirdi? Bu rakam, benim aracımın iki senede 20 kez dünyanın çevresini dolanması anlamına geliyordu. Oysa ben, aracımı sadece Ankara şehir içinde kullanan, en uzun yolu ise Ankara’ya sadece 130 km ötede bulunan Çankırı’ya yapan bir insandım. O da senede birkaç defayı geçmez. Dolayısıyla ortada apaçık bir yanlış vardı. Hemen itiraz ettim tabi.
Bir hafta sonra bana cevap verdi TÜV-TÜRK İstasyonu: “Arşiv kayıtlarında 2011 muayenesi sırasındaki km 806.000 göstermekle birlikte, araç üzerinde yapılan incelemede bu rakamın 86.000 olduğu anlaşılmıştır!”
Oysa araç üzerinde inceleme filan yapılmamıştı. Tüv-Türk, kendi elemanlarının 2011 yılında yapmış olduğu yanlışı, böyle genel-geçer bir ifade ile geçiştirmişti sadece. Yarın öbürgün, aracımı satacak olsam, alıcı hemen itiraz edecek:
-“Beyfendi bakın aracınızın km’sini sıfırlamışsınız. Bunu ben değil, araç muayene istasyonu raporları söylüyor…”
Gördünüz mü bir kere özelleştirme yoluyla araç muayene işini satın alan Tüv-Türk’ün yapmış olduğu hak gaspını ve hırsızlığı. Üstelik de beni durduk yerde “ÜÇKAĞITÇI” pozisyonuna düşürmelerini.
BAŞKENT DOĞALGAZ: Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında, bahçe evimize doğal gaz bağlatmak için Başkent Doğalgaz Genel Müdürlüğü’nün ilgili birimine başvuruda bulundum. Bana, “Git, Ankara Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Dairesi Başkanlığı Numarataj Şube Müdürlüğü’nden evinize ait namarataj belgesi getir” dediler. Gittim, Numarataj Şube Müdürlüğü’nden istenilen belgeyi talep ettim. Benden 400 TL. tahsil ederek ilgili belgeyi verdiler. Ben de belgeyi Başkent Doğalgaz’a teslim ederek doğalgazımın bağlanmasını beklemeye başladım. Yaklaşık 1.5 sene geçmesine rağmen doğalgazım henüz bağlanmadı. Bağlanmadığı gibi, bana yazılı bir cevap da vermediler.
Ayrıca öğrendim ki; ruhsatlı olarak yapılan evlerin zaten numarası (yasal adresi) varmış ve bu gibi evlerin numarataj belgesini almak için ayrıca para ödemeye gerek yokmuş! E benim evim de ruhsatlı yapıldığına, yani babalar gibi ruhsat harcı ödediğime göre benden ikinci kez para tahsil edilmesi de neyin nesiydi?
Bu durumda ben de kalktım bir ay önce Melih Gökçek’in yirmi senedir yönetmiş olduğu Ankara Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Dairesi Başkanlığına ve Başkent Doğalgaz’a dilekçe vererek, “ya ödediğim 400 TL’yi geri verin, ya da doğalgazımı bağlayın” dedim. Belediyenin vermiş olduğu cevap; “Belediye Gelirleri Yasası gereğince, ruhsatlı olsun veya olmasın numarataj belgesi verilen konutlar için bir defaya mahsus olmak üzere ücret alınmaktadır. Doğalgaz bağlanması işini ise Başkent Doğalgaz ile halledin!”
Yani Ankara Büyükşehir Belediyesi vermiş olduğu bu cevapla bir anlamda bana el bilekten kol dirsekten sallayarak “Nah alırsın” diyordu! Gitti bizim caaanım 400 TL’lik banknot. Üstelik şu züğürt halimde. Sizi gidi hırsızlar sizi; ya paramı verin, ya doğalgazımı ülen…
TÜRK TELEKOM: Evimizi taşıdığımız için sabit telefonun nakli konusunda bugün Türk-Telekom’a başvuruda bulundum. Gönderdikleri teknik eleman ne dese beğenirsiniz:
-“Beyefendi bizim kablomuz yok, kablonuz varsa bağlayalım!”
-“Ulan senin kablonu da, senin telefonunu da. S..tir git başımdan!” diyemedim tabi.
Sadece,
-“Siz telefon hattını aktif hale getirin, ben bağlatırım!” diyebildim.
Adam gittikten bir saat sonra internet adresime Türk Telekom’dan şu e-posta geldi:
“Değerli Müşterimiz 05.12.2013 tarihi itibarıyle … nolu ev telefonunuzun nakil işlemi tamamlanmıştır. Telefonunuzu iyi günlerde kullanmanızı dileriz”
Yani bizim telefon Türk Telekom’a göre; şu anda nakledilmiş ve aktif durumdadır! Faturası çoktan işlemeye başlamış bile. Ancak ortada ne telefon var, ne de telefon hattı. Sadece apartman boşluğundan çıkıp evin tuvaletinin penceresinden içeri dalış yapan bir kablo ucu gözüküyor. Söylemesi ayıp, def’i hacet yapmak için klozete her oturduğumda penceredeki kablonun ucuyla göz göze gelip çok güzel muhabbet ediyoruz. Ancak benim sözlerim biraz kalın kaçıyor haliyle…
Aslında biz bu sabit telefonu fazla kullanmıyoruz bile. Üstelik ödediğimiz paralar direk Lübnan’a, Hariri ailesine gidiyor. Yani paralarımız sürekli Arapların cebine akıyor. O Araplar ki; bir telefon kablosundan bile tasarruf ederek vatandaşı tırtıklamaya çalışıyor. Ancak neylersiniz ki; senelerin alışkanlığı ile ve evde sabit telefon hattımız da bulunsun düşüncesiyle bu hattı bağlatacağız; uçarı, kaçarı yok…
Yazıları posta kutunda oku