Sizlere bu sefer aktaracağım çivi yazılı tablet; günümüz asi, dik başlı, değer bilmez gençlerin günümüzden binlerce yıl önce Sümer toplumunda da farkı olmadığını anlatan güzel bir örnek. On yedi kil tablet parçasından oluşan bu yazıda baba, oğluna okula gitmesi, gayretle çalışması ve sokaklarda sürtmemesi için tavsiyelerde bulunmaktadır. Oğlunun iyice dinlediğinden emin olmak için de söylediği sözcükleri tekrarlatmaktadır. Tabletteki metnin tamamını burada aktarıyorum. Belki metin size uzun gelecek ama lütfen sıkılmadan sonuna kadar okuyun. Bakalım neler konuşmuşlar:
Tablet babanın oğluna sorusuyla başlar:
“Nereye gittin?”
“Hiçbir yere gitmedim.”
“Eğer bir yere gitmediysen, niye avarelik ediyorsun? Okula git, okul-baba’sının önünde dur, ödevini ezberle, okul çantanı aç, ağabey’in senin için yeni tablet yazarken kendi tabletini yaz. Ödevini bitirip gözetmenine gösterdikten sonra yollarda oyalanmadan doğruca bana gel. Şimdi ne olduğunu anladın mı?”
“Anladım, sana tekrar edeyim.”
“Pekala, şimdi tekrarla.”
“Söylüyorum.”
“Söyle.”
“Haydi, söyle bana.”
“Bana okula gitmemi, ödevimi ezberlememi, okul çantamı açmamı, ağabey’im bana yeni tablet hazırlarken kendi tabletimi yazmamı söyledin. Ödevimi bitirdikten sonra, gözetmenime göstereceğim ve senin yanına geleceğim. İşte bana söylediklerin bunlar.”
“Bana bak, adam ol. Meydanlarda başıboş dolaşma, caddelerde sürtme. Sokakta yürürken çevrene bakınıp durma. Alçakgönüllü ol, gözetmenine ondan çekindiğini göster. Korktuğunu belli edersen senden hoşnut kalır.”
Hasarlı, okunamayan 15 satırdan sonra:
“Meydanlarda başıboş dolaşan sen mi başarılı olacaksın? Öyleyse önceki kuşaklara bak. Okula git yararını görürsün. Oğlum, önceki kuşaklara bak, araştır onları.”
“Gözetip, bakmam gereken haylazın teki – oğlumu gözetmeseydim adam olmazdım- tanışlarımla konuştum, onların çocuklarıyla karşılaştırdım, ama aralarında senin gibisi yok.”
“Şimdi sana söyleyeceklerim, aptalı bilge bir adama çevirir, yılanı büyülenmiş gibi durdurur, seni asılsız sözlere kanmaktan alıkoyar. Yüreğim senin yüzünden bezginlikle dolduğundan, senden uzaklaştım, korkularına ve homurdanmalarına aldırmadım – evet korkularına ve homurdanmalarına aldırmadım. Bağırıp çağırmaların yüzünden sana dargındım – evet sana dargındım. Sen insanlıktan çıktığından, yüreğimi şeytani bir rüzgar ele geçirmişti. Homurdanmaların beni yedi bitirdi, ölüm döşeğine düşürdü.”
“Ömrümde sana sazlıktan kamış getirtmedim. Yeni yetmelerin ve küçüklerin taşıdığı sazları sen hayatında taşımadın. Sana asla ‘kervanlarımla git’ demedim. Seni asla çalışmaya, tarlamda saban sürmeye göndermedim. Seni asla tarlamı bellemeye göndermedim. Seni asla işçi olarak çalışmaya göndermedim. Ömrümde sana ‘git çalış, beni geçindir’ demedim.”
“Senin gibiler çalışıp anne babalarının geçimini sağlıyorlar. Arkadaşlarınla konuşup, söylediklerine değer verseydin, onları örnek alırdın. Her biri 10 gur (72 kile) arpa getiriyor – küçükler bile babalarına 10 gır arpa getiriyor. Babalarını arpaya boğuyorlar, onu arpa, yağ, yün içinde yüzdürüyorlar. Ama sen haylazlıkta üstüne yok, onlarla karşılaştırınca adam bile değilsin. Elbette sen onlar gibi çalışmazsın – onlar çocuklarını çalıştıran babaların oğulları, ama ben – ben seni onlar gibi çalıştırmadım.”
“Öfkelendiğim haylazın teki –hangi insan oğluna gerçekten kızgınlık duyabilir – tanışlarımla konuştum da şimdiye değin fark etmediğim bir şey buldum. Şimdi sana söyleyeceğim sözlerden kork ve kendini bunlara hazırla. Yoldaşın, okul arkadaşın – onun değerini bilmiyorsun, niye onu örnek almıyorsun? Ağabeyini örnek al. Ülkede var olan her tür (güzel sanatlar ve zanaatlar tanrısı) Enki’nin ad verdiği (var ettiği) kadar çok zanaatkarlık içinde, adını verdiği yazı sanatı kadar güç iş yoktur. Çünkü şarkı (şiir) olmasaydı – denizin kıyıları, uzak kanalların kıyıları, şarkının yüreğinin uzaklığı gibi – benim öğütlerimi işitemezdin, ben de babamın bilgeliğini sana aktaramazdım. Enlil’in belirlediği yazgıya göre, oğul baba mesleğini sürdürür.”
“Ben senin yüzünden gece gündüz azap çekiyorum. Sen gece gündüz sefa sürüyorsun. Bolluk içinde yüzüyorsun, enine boyuna büyüdün, semirdin, koskocasın, güçlü kuvvetli ve şişkosun. Ama tanıdıkların ümit içinde senin çöküşünü bekliyorlar, bu da onları sevindirecektir, çünkü sen insani niteliklerine önem vermiyorsun”
Bundan sonra atasözleri ve özdeyişler gibi görünen 41 satırlık anlaşılamayan kısımlar vardır. Daha sonra tablet babanın şiirsel duasıyla sona erer.
“Seninle kavga edenden, tanrın Nanna seni korusun,
Sana saldırandan, tanrın Nanna seni korusun,
Tanrının gözüne giresin.
İnsanlığın seni yüceltsin, boynunu, gönlünü,
Kentindeki bilgelerin başı olasın,
Kentin adını en gözde yerlerde ansın,
Tanrın sana seçkin bir adla seslensin,
Tanrın Nanna’nın gözüne giresin,
Tanrıça Ningal’in kayrası yanında olsun.”
Yukarıda yazılanlar size tanıdık geldi mi? Okuduğunuz binlerce sene önce de aynı şimdi de aynı. Sumerler ile ilgili başka çivi yazılı tablet yazılarımda görüşebilmek dileğiyle.
Dip.Ark. Kadir YILDIRIMSAL
e-mail: kyildirimsal@istanbul.com
Yorumlar
[…] Öte yandan mevzu gençler olduğunda önceki kuşaklar onları genelde kıymet bilmeyen, laf dinlemeyen, dik başlı gibi kalıplarla tanımlamayı tercih ediyor. Bu kalıp yaklaşımın neredeyse insanlık kadar eski olduğunun bir göstergesi olarak Sümer tabletlerinden bazılarına bakabilirsiniz. Bu tabletlerde baba, oğluna “… niye avarelik ediyorsun? Okula git, okul-baba’sının önünde dur, ödevini ezberle … , adam ol, meydanlarda başıboş dolaşma, caddelerde sürtme.” gibi şeyler söylüyor. […]