AL SANA CTP HÜKÜMETİ
Hüseyin MÜMTAZ
Son seçim sonrası sandıktan çıkan tabloyu değerlendirirken; “Seçmenin sandığa yansıyan sosyolojik tercihi de göz önüne alınırsa beklenilen, bir CTP-DP koalisyonudur. Umuyorum, zaten Eroğlu’nun aklından geçen de odur.. Çünkü ‘onursal başkanı’ olduğu partisi, Ertuğruloğlu’nun eline kalmıştır. Halk dört seneye yakın ‘tek başına iktidar’ olan UBP’yi istememektedir ama Ertuğruloğlu’nun, ‘eski bağlantılarını’ harekete geçirmek amacıyla tez zamanda ‘Ankara’ya gitmesini bekliyorum, amacı CTP’nin koalisyonda ortağı olmaktır” demiştim. (“Kazanan Eroğlu’dur”.30.7.2013)
Dostlar kızmıştı.. “Sen” demişlerdi, “Geleneksel sağ (UBP-DP) toplam %62 oy almışken CTP’nin iktidarını nasıl istersin?”
İşte bunun için..
CTP koalisyon iktidarı kış girerken % 30 elektrik zammını haşırt diye geçiriverdi.
Ben bunun görülmesini istiyordum.. Muhalefetteyken mangalda kül bırakmayan CTP’nin, Ankara ile imzalanan Ekonomik Protokolü her fırsatta eleştiren CTP’nin, sendikaların düdüğünü çalan CTP’nin iş başa düşünce farklı davranamayacağını; bunun iyice anlaşılması için de “Al sana iktidar. Yap bakalım söylediklerini” noktasına getirilmesini istiyordum..
CTP’nin ne olduğunun, fazla ve farklı bir manevra alanının olmadığının iyice anlaşılması için bir süre daha iktidarda kalmasına tahammül edilmelidir.
Küçük ortak DP şu anda “meseleye tesir etmeyen faktör” konumundadır. Ankara’ya rüştünü ispat etmek, uslu çocuk olduğunu iyice anlatmak derdindedir. Parti gazetesinde Nami’ye profesör edasıyla övgüler düzülmekte, sorumluluk alanındaki Futbol Federasyonu’nun Cenevre oldubittisine bile “dönünce fikir açıklayacağız” tavrı sergilenmektedir.
Peki, şimdi “durumcuklar nasıl” diye soracak olursanız?
KKTC’de “devlet boşluğu” vardır.. Organlar sözde vardır ama yoktur. Devleti sendikalar yönetmektedir. CTP iktidarı olduğu için hiçbir şeye eskisi gibi itiraz etmemekte, çünkü zaten sözlerini dinletmektedirler.
Otorite boşluğu, orman kanunları, sokaklarda diz boyu çöplük, sokak aralarında gündüz gizli saklı, hava kararınca alenî üçkâğıt..
Akıl almaz bir ilkesizlik; iç politikada su akarken bidonları doldurma; dış politikada her türlü sınır tanımazlık..
Bakın ezeli devrimci Fatma Azgın ne diyor;
“KKTC kurulalı otuz yıl oldu..O yıldan beridir bu devlet ile bu toplum çöküş sürecine girdi ve ‘ölümünü’ ilan etme aşamasına geldi… Peki çare nedir? Radikal kararlar alması zamanı gelmiştir.
Bu devletin dükkânı kapatması gerekiyor. Kurucu meclis oluşturulup yeni bir anayasa ile yeni yasalarla modern bir devlet yapısına geçilmesi lazım.
‘Muktesap hakların’ ortadan kaldırılarak yurttaşlar arasında adaletli bir gelir dağılımı sağlanmalıdır. Evine yollanan müşavirler zorunlu emekliliğe sevk edilmelidir.
AB’ye sorumlulukları anımsatılarak kuzey Kıbrıs için kalkınma ve tasarruf programı önermesini istemeliyiz. Troyka gelsin ve diğer AB ülkeleri gibi neler yapacağımızı söylesin. Onların programına sadık kalma sözümüzü garanti edelim ve onlardan yatırım ve borç para isteyelim. Rum halkının, politikacılarının kurtulma planına bakalım.
Yaşadığımız bölgenin her türlü kaynağı 100 bin nüfusa göredir. 500 bin nüfusla kurtulmak imkânsızdır. Politikacılarımız bu gerçeği anlamak istemiyor veya söylemekten çekiniyorlar”. (15 Kasım 2013)
“Hiç bir alanda başarımız yok..Borç, parasızlık ve sefalet kol geziyor..” (22 Kasım 2013)
Standart “devrim” mantığı.. Türkiye’nin her türlü paket/programına hayır ama AB’nin, Troyka’nın her buyruğuna evet..
Bu arada 400.000 kişi (nasıl saydıysa) de geri gitsin.
15 Kasım’da Cumhuriyet’in 30’uncu yılı kutlandı.
Partiler, resepsiyonlar, yemekler..
Hem kutlama resepsiyonuna katıldılar, yeyip içtiler, “kutladılar”..
Hem Rum dışişleri bakanı ile “gizli” görüştüler; hem Hrisostomos’la 2011’den beri görüşüyorlarmış; hem KOP’la “kişisel” görüştüler.
Herkes kendi “münferit” politikasını uyguluyor..
Herkes bağlı olduğu, memuru olduğu, parçası olduğu devletin değil; kimin kayığına binerse onun türküsünü çağırıyor.
Herkes yabancı kayıklara biniyor, taverna gecelerinde buzuki çalıyor.
Geliyorum bizim dostların “UBP-DP % 62” hesabına..
Hiç merak etmiyeyimmiş, muhtemel referandumda bu %62 “hayır” diyecekmiş.
Brüt değil, net hesap için o sevgili dostlar; bahsettikleri, çok güvendikleri o %62’nin % kaçının Rum kimliği-pasaportu olduğunu bilebiliyorlar mı acaba?
Azgın ne diyordu?
“KKTC kurulalı otuz yıl oldu..O yıldan beridir bu devlet ile bu toplum çöküş sürecine girdi ve ‘ölümünü’ ilan etme aşamasına geldi” ve “Hiç bir alanda başarımız yok..Borç, parasızlık ve sefalet kol geziyor..”
Yoksa zaten istenilen o mu? “Gizli protokol” o mu? Halkı bütünüyle bir bıkkınlık noktasına getirip, muhtemel referandumda “%90 yes be annem” mi dedirtmek?
Ancak böylelikle mi “Muhafazakâr demokratlar” ile “Radikal Marksistler”in Annan Planından beri sergiledikleri ve şimdiye kadar dünyanın hiçbir yerinde asla görülmemiş/görülmeyecek, Lenin’in bile aklına gelmemiş birlikteliği; dünyaya parmak ısırtan bir “gerçek devrim”e kanat çırpacak?
22 Kasım 2013
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ