FİRAVUN MESELESİ

Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki kriz; 2010 yılı son aylarında Başbakan’ın isteğiyle MİT Müşteşarı Hakan Fidan’ın PKK yöneticileriyle Oslo’da başlattığı müzakerelerde Kuzey Irak/Selahaddin’de Mesut Barzani’nin karargahında yapılan 5.oturuma ait ses kaydının internete düşürülmesiyle başladı.
Şimdilerde hükümetin dershaneleri kapatmak için kolları sıvamasıyla tam bir iktidar savaşına dönüştü.

*
Gülen hükümetin dershaneleri kapatmak için yasa çalışması yaptığının açığa çıkmasından sonra isim vermeden Başbakan Erdoğan’a sert eleştiriler yöneltti.
“Musibetler karşısında dişini sıkıp sabretmeli” derken haber duyulur duyulmaz “hâcet namazı” çağrısı yaptığını belirtti.
Erdoğan’a “Firavun” derken,”Firavun aleyhinizde ise isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir” ifadesi kullandı…

*
İslamcı jargonda “Firavun”un yönettiği Mısır;Batı’dır ve Batı İslam’a saldıran bütün ülkeleri,
Yavuz Sultan Selim’in yönettiği Mısır; Doğu’yu yani İslam ülkelerini temsil ediyor.

*
O halde -haydi, Erdoğan-Gülen iktidar savaşının nedenlerini ve “Firavun Meselesini” çözmeye başlayalım.

*
Gülen ve Erdoğan İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin yalnızca Türkiye’de değil, birçok İslam ülkesinde de toplumsal istikrarı sağlamadığı,ülke dinamiklerini tükettiği ve hep Batı’ya dayanmak zorunda kalındığı iddiasındadır.
Nitekim, ABD ve İsrail’den aldıkları destekle TBMM’ni aşarak parlamenter demokrasiyi,Bakanlık sistemini aşarak kamu yönetimi örgütlenmesini by-pass ettiler.
Kamu gücü ve yetkilerini kullanan özerk kurumlarla halkın iradesini ekonomik işleyişten uzaklaştırdılar.
Polis okulları ve akademilerden Emniyet ve İstihbarat’ta örgütlenmeyle yavaş-yavaş yargı,bürokrasi,yerel idareler,medya,üniversiteler,siyasi partileri denetime aldılar.
İstihbarî gücü çağın gerisinde kalan TSK’yı -kolayca, NATO’nun operatif gücü haline getirdiler.
Sonuçta modern Türkiye Cumhuriyetini sonlandırdılar -yerine, henüz Anayasası eksik -fakat ekonomik,siyasal ve toplumsal tüm sistemini kontrol ettikleri,totaliter
-giderek, İslamcılığında ilerlemesini öngördükleri bir kanun devleti oluşturdular.
Böylece karşılığını da işbirlikleriyle ABD ve İsrail’in Orta Doğu’daki çıkarlarına güvenlikli bir bölge oluşturmaları yönünde ödediler!

*
Ne ki,bir süre sonra -hem, model ülke Türkiye’de -hem de,bir çok İslam ülkesinde desteklenen İslamcıların -işte,Mısır’da tam da İslamcı ideoloji ile şeriatın tesis edileceği bir sırada,İslamcılığın;
Birincisi, ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı başaramayacakları,
İkincisi, İslamcılığın demokrasi ile uzak-yakın alâkasının olmadığı, demokratik hakları güvenceye alamayacağı,
Üçüncüsü,İslamcılıkla taassuba yönelen toplumların durmaksızın İslami Cihad örgütlerini besleyeceği,
Dördüncüsü, bu yüzden İsrail’in güvenliğinin mütemadiyen beklemede kalacağı,
Beşincisi, İslami Cihad örgütlerinin Batı’yı, Rusya’yı ve Çin’i tehdit ettiği,
Altıncısı,bu haliyle dünyanın en tehlikeli bölgesi Ortadoğu’nun dünyaya istikrar,güven, barışı yansıtmasının olanaksızlığı anlaşıldı.

*
Arap ülkeleri ve Türkiye’nin sosyo-politik yapısı ya da yeni Anayasa’ları “tarikatlar,cemaatler ve dini kurumların toplumsal hayatın ve kültürün bir bölümünde diledikleri dini ritüellerde bulunabilmeleri -fakat,devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutması bileşkesinde” oluşturulmaya revize edildi.
Mısır’da Muhammed Mursi, Müslüman Kardeşler örgütünün Hürriyet ve Adalet Partisi “Müminler, kendi sorunlarını ancak devrimci İslami dirilişle oluşacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir “öğretisini -henüz,Türkiye’de Erdoğan ve Gülen ikilisi gibi bir devlet çatısı altında oluşturamamış olmalarının verdiği fırsatla askeri darbe ile iktidardan indirildi.

*
Darbe Suriye’deki iç savaşın Ortadoğu’nun parçalanmasına neden olacağının anlaşıldığı bir sırada bölgeyi bir arada tutma, hoşgörü, özgürlük ve demokratik istikrar temelinde yeniden inşa etmek fırsatı oluşturdu.
Ardından,BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararı ve Cenevre II Barış Konferansının düzenlenmesiyle ilerleyecek ve işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve bunları destekleyen devletlerin paylarını üstlenmeleri ve yeni Suriye’nin bu hukuktan kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasına yüründüğü şu süreçte;

*
Birincisi,Başbakan Erdoğan’ın devletlerin uluslararası ilişkiler açısından görevlerini belirleyen BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen kararlara aykırı olarak,
İslamcı radikal örgütleri silahlandırıp-yönlendirmek ve savaşa salmak,diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek, başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak,hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle itham edilmesiyle karşı-karşıya kaldı.
İkincisi, Erdoğan bu zor durumdan çıkmayı teminen Türkiye’yi İslam ülkelerine dini bir çekirdek haline getirmek isteyen vizyonunuyla “Mısır’da yapılan müdahale değil,darbedir. Hani batı demokrasiden yanaydı. Batı samimiyet testinde sınıfta kalmıştır. Demokratik darbe olmaz”ifadesiyle “Ümmet”e sarıldı.

*
Erdoğan zor durumunda ümmete sarılması sonucunda;
Ortadoğu’da İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planının ilerlemesine,bölgede barış-güven ve istikrarın oluşmasına engel oluyor,
Suriye savaşının bölgeye yayılması riskini göze alıyor,
İslamcı terör örgütlerinin uluslararası boyutta tehditinin sürmesine,
İran’ın nükleer gelişimine devam etmesine yol açıyor.

*
Üstelik, Türkiye’de Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi tertiplerden,
Ya da Gezi Parkı’nda bir ağaca iliştirilmiş kartondaki “Sen bir milyon topla, biz biriz” yazısıyla açığa çıkan ve yurdu saran direniş kültüründen,
Ya da kendilerini Batı’nın bir parçası olarak gören ekonominin ve siyasal alanın elitlerini reddedişten -o bağlamda,Koç Holding’e uygulattığı sindirme operasyonlarına tepkiden,
Ya da Kızlı-Erkekli öğrenci yurtları ve evleri gibi konularla insanların yaşam tarzına müdahale etmenin karşılığını;
Yarını belirsiz eden muazzam bir prestij kaybı ile ödüyor.

*
O yüzden, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland,” Türkiye’deki demokratik gelişmeler konusunda;daha fazla açıklık, daha fazla basın özgürlüğü ve sorumlu hükümet isteyen Türklerin yanında yer alıyoruz .İttifakımızın güzelliği, anlaşamadığımız durumlarda dürüst olmaktır” diyor.

*
ABD’nin Ortadoğu çıkarlarından devraldığı yetkilerle İslamcı öğretisi ve türevinde radikalizmi üreten Erdoğan zihniyeti ile bir Dünya İmamı olmak yolunda sınırların anlamsızlaşması ve Müslüman,Hristiyan,Musevi,Arap,Türk,Kürt her din,her mezhep, her etnik kimliğin İslam çatısı altında Ortadoğu’yu ortak vatan sayması ütopyasında Fethullah Gülen’in misyonları çökmüştür -şimdi, bedel ödemenin telaşını yaşıyorlar.

*
Fethullah Gülen Batı’nın mesajı almıştır, “Camia parti kurmayacak ve herhangi bir partiye angaje olmayacak “açıklamasıyla keskin bir U dönüşü yaparken,
Erdoğan, “Dünya 5’ten büyük diyorsak o zaman da diğer ülkeler ortaya gelmek suretiyle kendi Birleşmiş Milletlerini kurar” noktasında direniyor.

*
Yeni Türkiye bu ikiliden kime kalacağı kavgasına sahne olurken, ikisi arasındaki -ne fark varsa, “Firavun” krizi sürüyor…

17.11.2013

17.11.2013 - 7593