Helsinki Selamsız Bandosu
Selamsız Bandosu, 1987 yılında çekilmiş bir Nesli Çölgeçen filmidir. Selamsız, şehre çok uzak bir kasabadır. Günlük gazeteler bile iki günde gelmektedir kasabaya. Birgün belediye başkanı(Şener Şen) cumhurbaşkanının kasabadan geçeceğini öğrenir ve cumhurbaşkanını karşılamak üzere bir bando kurmaya karar verir. Bandoya şeflik edecek adamı işe almak için gazeteye ilan verir. Tek başvuruyu alkolik olan Murat adında (Ali Uyandıran) bir bando şefi yapar. Bu alkolik bando şefi, kasabanın esnafından güya bir bando takımı kurar.
Beklenen gün gelir ve yurt gezisine çıkan Cumhurbaşkanının treninin Selamsız kasabasına yaklaştığı öğrenilir. Bando yerini alır ve başlar marş üstüne marş çalmaya. Ancak o da nesi, tren kasaba istasyonunda bir türlü durmaz. Elinde Cumhurbaşkanının basacağı kırmızı halı olan belediye çalışanı koşturur durur trenin peşinden. Tren ha şimdi durdu, ha şimdi duracak…
…
Bizim yeni Milli Şef’i Finlandiya’nın başkenti Helsinki’ye götüren uçağı ve Fin yetkililerce başbakan için serilen kırmızı halıyı görünce nedense Selamsız Bandosu isimli bu film geldi aklıma. Tıpkı Selamsız kasabasında yaşandığı gibi Finlandiya’nın başkenti Helsinki’ye inen başbakanın uçağı, serilen kırmızı halıyı pas geçiyor. Kaptan pilot bakıyor ki; kırmızı halıyı geçmiş! Hemen uçağı geri vitese takıp halının hizasına getiriyor ve böylece başbakan kırmızı halıda yürümüş oluyor(1).
Bizde olsa herhalde, uçak kırmızı halıya değil, kırmızı halı uçağın merdivenlerine doğru götürülürdü. Çünkü yalakalıkta bizim bürokratların ve siyasilerin üstüne daha adam tanımam ben. Çünkü bizimkiler, İstanbul’da hava limanının apronunda deve kesecek kadar yalakalıkta çağ atlamış ve rekor kırmış adamlardır…
Öğrenci Yurdu mu? Öğrenci Evi mi?
Helsinki’de yaşanan olay elbette bir ayrıntı. Başbakan asıl bombayı Helsinki’ye gitmezden bir gün önce partisinin grup toplantısında patlattı. O bomba, öğrencilerin kızlı erkekli olarak birlikte kaldıkları yurtların denetim altına alınacağına dair sözleriydi. Başbakanın konuya ilişkin sözleri tam olarak şöyle:
“Biz kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık olarak kalmasına müsaade etmedik etmiyoruz. Dünyada eğitim öğretim psikolojisinin içerisinde bile bunun verimlilik olarak hiç bir zaman izahı yapılamaz. Biz buna kesin olarak müdahil olduk. Kız yurtları ile erkek yurtlarının ayrıştırması noktasında çalışmalarımız sürüyor. Bunda da yüzde 70 oranında da gerçekleştirdik…”(2).
Başbakanın bu sözlerini duyunca, doğrusu bu ülkedeki herkes gibi benim de gözlerim fal taşı gibi açıldı! Meğer bu ülkede neler neler oluyormuş da bizim haberimiz yokmuş! Meğer bu ülkenin gençleri, yıllardır kızlı-erkekli aynı yurtlarda kalıyormuş da başbakan gelinceye kadar kimseler duymamış, görmemiş! Tevekkeli değil, Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yurt ve yuvaları silme babasız sabi, sübyan dolu! Teşekkürler Tayyip Bey, dediğinize göre milletin namusunu kurtarmışsınız efendim. Sağ olun, var olun! Siz olmasaydınız, alimallah milletin boynuzları 11 yılda büsbütün göğe direk olmuştu!
Bu ülkede başbakanın tarif ettiği şekilde, yani kız ve erkek öğrencilerin birlikte barındırıldıkları bir yurt işletmeciliği var mı doğrusu bilmiyorum. Eğer varsa, bilin ki sağda solda çöp varillerinden çıkan küçük bebekler ve ceninler muhtemelen bu yurtlarda peydahlanmış olmalıdır! Ancak bu türlü bir yurt işletmeciliği Türkiye’de değil, sanırım dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde de yoktur. Çünkü böyle bir durum, değil sadece İslam’a, insanlığın ortak değerlerine de aykırıdır. Dolayısıyla; Sayın Başbakan bu konuda düpedüz iftira etmektedir bu ülkenin gençlerine. Tıpkı bir zamanların Köy Enstitüleri’ne yapılan iftira gibi. Başbakanın yetiştiği ortamı şekillendirenlerin yazıp çizdiklerine bakılırsa; eskiden Köy Enstitülerinin rogarları ve foseptikleri büsbütün cenin doluymuş! Bu yüzden de kanalizasyonları sık sık tıkanıyormuş!
Bakın, başbakanın kastı eğer “Öğrenci Yurdu” değil, “Öğrenci Evi” ise, evet bu ülkede bu konuda bazı sorunlar yaşandığı doğrudur. “Peki bütün bunların sebebi kimlerdir?” derseniz “kesinlikle siyasilerdir” derim. “En başta da AKP iktidarı!”
Siz kalkar, yurt problemini çözmeden her şehre sözüm ona üniversite kurarsanız, sorunlara açık davetiye çıkarmışsınız demektir. Okumak için taşradaki bir üniversiteye giden öğrenci, eğer uygun yurt yoksa nerede kalacak? Elbette evde kalacak! Ev kiraları ateş pahası, ev sahipleri ise merhametsiz. Yani öğrencileri ister istemez taşrada cahil cühela ve aç gözlü ev sahiplerinin insafına terk ettiniz demektir. Öğrenciler, hadi aç gözlü ev sahipleri üzerinden “Bekâra ev yok” duvarını aştılar diyelim, peki kiralar? Kiralar ateş pahası, ev sahipleri ahlaksız… Böyle olunca üç-beş öğrenci bir araya gelip ev kiralayacaklar. Bu öğrencilerin kızlı erkekli olması mümkün mü? Taşrada biraz zor! Zira toplumsal baskı, buna cevaz vermez. Ancak büyük şehirlerde elbette bu da mümkün!
Başbakan, bu gibi evlerin denetleneceğini buyurmuş! Peki, nasıl olacak bu iş? Seçme ve seçilme hakkını elde etmiş, yasal rüşt sınırını aşmış ve temyiz gücü yerinde olan kadın ve erkeklerin (öğrenci bile olsalar) birlikte yaşamalarına siz hangi hakla engel olacaksınız? Değil mi ki; “AB Muktesebatına uyum” adı altında 2004 yılında bu ülkede “zinayı suç olmaktan çıkartarak” fuhşu ve buna bağlı olarak veledi zina çocuk sayısını ve boşanmaları çığ gibi arttırdınız, şu halde sizin bu konuda laf söylemeye hiç hakkınız yok Sayın Başbakan! Yetişkin insan statüsüne girmiş öğrencilere bir şekilde engel oldunuz diyelim; peki, aynı yaş sınırındaki sözüm ona sanatçı geçinen ve kim kimin kucağında belli olmayan insanlara nasıl engel olacaksınız? Onlara çeşitli ödüller vererek ve düzenlemiş olduğunuz resmi resepsiyonlarda ve resmi seyahatlerinizde ağırlayarak mı engel olacaksınız?
Seçme yaşının 18, seçilme yaşının 21 olduğu Türkiye gibi bir ülkede, öğrenci evlerinin denetleneceğini söylemek bizatihi bu gençlere hakarettir! Ki; başbakan seçilme yaşının da 18’e indirileceğini söyleyip duruyor iki de bir. Şu sözler öğrenci evlerinin denetim altına alınacağını söyleyen başbakana aittir ve Mayıs/2013 ayı içinde, Mersin’de Akdeniz Oyunları’nın toplu açılış töreninde söylenmiştir:
“Türkiye değiştikçe makamlardaki isimler de değişecek dedik. Gençliğe güvendiğimiz için üç dönem kuralını getirdik. Gençliğe güvendiğimiz için seçilme yaşını 25’e indirdik. Şunu da söyleyeyim ayrıca 18’e indirmenin çalışmalarını da yaptırıyorum…” Taksim meydanına dört ayaklı koysam seçtiririm diyen siyasilerin geldiğini belirten Erdoğan, devamla şunları söylüyor konuşmasında: “Bununla ilgili olarak CHP, MHP benimle dalga geçtiler. Bunların güleriz ağlanacak haline. Dünyayı bunlar bilmiyor. Şu anda Avrupa’nın birçok ülkesinde seçme, seçilme yaşı 18. Bakınız 18’e seçme yaşı, seçme hakkı veriyorsun ama seçilme hakkı vermiyorsun. Biz olaya farklı bakıyoruz…”(3).
İşte size, gençlerine güvenerek seçme yaşını (1995 yılında) 18’e indiren ülkenin, seçilme yaşını önce 25’e, arkasından 21’e indiren ve 18’e indireceğini taahhüt eden ve gençlere farklı baktıklarını söyleyen başbakanın gençlere bakışı: Gençleri evlerine varıncaya kadar değil, yataklarına girinceye kadar gözetim altında tutacağız. Çünkü onlara güvenmiyoruz…
Başbakanı Çileden Çıkartan Gezi Parkı Direnişidir!
Tayyip Bey’in gençlere bakışı konusunda AKP kurucusu ve Muş Alparslan Ü. Öğretim Üyesi Fatma Bostan Ünsal “Çok tehlikeli bir durum” diyorsa, AKP’nin yağdanlığı olarak bilinen gazeteci Nazlı Ilıcak bile “AKP’ye oy verdiğim için utanıyorum” diyorsa, başbakanın gençler hakkındaki tavrı gerçekten de tehlikeli demektir.
Ah gençler ah! Değil mi ki; ortaya “Gezi Parkı Direnişi” diye bir nane çıkardınız, sonunda da hakiki Geyve ayvasını yediniz işte! Artık size hiçbir yerde huzur yok! Sadece evlerinizde değil, yataklarınızda bile…
________________
1-http://www.cnnturk.com/2013/guncel/11/06/helsinkide.kirmizi.hali.aksakligi/729920.0/index.html,
2-http://www.zaman.com.tr/politika_basbakandan-kizli-erkekli-evler-aciklamasi_2162376.html,
3-http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/06/09/basbakan-erdogan-mersinde-konusuyor