Milli Mücadele neyin mücadelesi?

Peki, sonradan “Kurtuluş Savaşı” adını taktıkları Milli Mücadele neydi? “Emperyalizm”e karşı halkların şahlanışı filan olmadığı belli de, ne?

1994’te Yanlış Cumhuriyet’i yazarken cevabı biliyordum, ama kibarlık ettim, yuvarlak anlattım, göte göt demekten imtina ettim. Korktum da diyebilirsiniz, kabul. Şimdi artık memlekette az da olsa demokrasi var, daha açık konuşalım.
Bir, mal kavgasıydı. İki, iktidar kavgasıydı. Üç, İslam kavgasıydı. O kadar.
Mal kavgasıydı. Ermeni tehciri katliam mıydı, soykırım mıydı, müstahak mıydılar, değil miydiler tartışmasını bırak bir yana. Sen memleket nüfusunun %11 yahut 13’ünü oluşturan bir zümreyi, üstelik ekonomik etkinlik olarak daha verimli ve daha sermaye-yoğun olan bir zümreyi, yaka paça sürgün etmişsin. Bunların bin küsur köyü, birkaç yüz bin tarlası, davarı, evi, dükkânı, fabrikası, banka hesabı, ev eşyası, cariye edilecek kızı, köle edilecek ergen oğlanı var. Bunlara afiyetle konmuşsun. Haramzade Hüseyin Bey, Koçerolardan Hasan Ağa hesabıyla pay etmişsin. Sonra savaşta yenilmişsin. Galip devletler tutturmuş, bunlardan hayatta kalanlar geri gelecek, mallarını geri alacak, tazminat olarak da bazı vilayetler bunlara verilecek diye planlar yapmaya başlamışlar. Barış konferansı daha başlamadan bu mevzu ayyuka çıkmış.
Şimdi sen olsan, bir tane Erzurum Kongresi toplayıp “bu gâvurlara nasıl direneceğiz” diye konuşmaz mısın?
Gerek Erzurum ve Sivas Kongrelerine, gerek Ankara Meclisine katılanların hemen hemen hepsinin, Gazi Paşaları dahil olmak üzere, tehcirde mal mülk, köle ve cariye edinmiş adamlar olması sizce tesadüf müdür?
Olay yalnız Ermeniler değil. Ege ve Marmara’da Rum tehciri 1913’te başladı. Menemen, Çeşme ve Urla Rumlarının iki hafta içinde nasıl boşaltıldığını merak ediyorsanız mesela sonradan CHP genel sekreteri olan Hilmi Uran’ın anılarını okuyabilirsiniz. Bursa’nın, Makri/Fethiye’nin Rumları da o dönemde gitmiş. Karadeniz Rumlarını 1918’in ilk aylarından itibaren temizlemişler. Lozan’da protokole bağlanan mübadele planı gerçekte çok önceden yürürlüğe konmuş.
Giden Rumların malı mülkü ne oldu sanıyorsunuz?
İttihat-Terakki’nin resmi rakamlarına göre 1914’te Anadolu’nun Rum nüfusu %12. Gerçek rakam bundan bir hayli daha yüksektir, %15-17 olmalı. Rum-Ermeni toplamı kabaca %25 desen, memleketin toplam mal varlığının nereden baksan üçte biri 1913-1922 arasında el değiştirmiş demektir. Sizce uğruna – en Millisinden – Mücadele etmeye değecek bir tutar değil mi?
Emperyalist abiler ne yapmış?
Adamların tek muhatabı Türkler değil. Ermeniler bastırıyor, Yunanlılar bastırıyor, kendi kamu oyları tepkili. Bunlara tazminat ödensin demişler. Anadolu Rumlarına güvenlik içinde yaşayacakları bir yer olsun diye belki, şimdilik, İzmir’i verelim, sonra bakarız. Ermenilere de verelim şuradan üç beş vilayet, yaramaz yerler zaten, zararı yok. Ama bir yandan da tereddütte kalmışlar. Türkler mühim, güç ve önem bakımından Yunana da Ermeniye de fark atarlar. Rusya’daki durum malum, geçinmek lazım. Başbakan Lloyd George’un İzmir’i Yunanlılara verme projesine koalisyonun büyük ortağı olan Muhafazakâr Parti şiddetle karşı çıkmış. Ermenileri memnun etme işini de nasıl olsa hayalperesttir, kimse ciddiye almaz diye ABD’nin siyaseten tükenmiş başkanı Wilson’a paslamışlar. Sonuçta Türkler Yunanı da, Ermeniyi de tepeleyince, doğrusunu istersen, hiç gözyaşı dökmemişler. Bir taşla üç kuş: Yunanla Ermeniye bir şey verirmiş gibi görünüp vermedin, kendi kamuoyundaki vicdan kumkumalarını yatıştırdın, Türklere de bedavadan sıkı bir dayak attın, sana karşı Dünya Harbine girmenin cezasını ödettin. Şık.
*
Siyasi iktidar kavgası ile İslam kavgasını da sonra anlatayım, şimdi işim var.

Sevan Nişanyan


Yazıları posta kutunda oku