TECAVÜZÜN DANİSKASI

Atatürk’ün lâikleşme ile birlikte dinsel ideolojinin neden olduğu cinsiyet temeline dayalı işbölümünü çözen, kadınlara hukuk açısından eşit haklar yanında eğitimde ve iş hayatında eşit olanaklar sağlamayı amaçlayan, eşit fırsat ve eğitim olanaklarıyla onların doğuştan taşıdıkları yeteneklerini geliştiren, siyasal haklarla kamu işlerine karşı meraklarını uyandıran -bu suretle,
Türk kadınını yüzyıllar boyu sadece neslinin sürdürülmesini sağlayacak bir araç ve erkeğin malı kabul eden görüşü sarsan devriminin şahidi TBMM’de;
Başbakan Erdoğan 11 yıllık iktidarı döneminde kimsenin yaşam tarzına müdahale etmediklerini savunuyor…

*
Bunca iktidarında Akif’in “Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana! / İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigâr, / Çok değil,ancak necip evlâda lâyık tek şiar./ Varsa şayet,söyleyin,bir parça insafınız; / Böyle kansız mıydı-hâşa-kahraman ecdadınız? “dizelerinden yetiştirdiği,
Necip Fazıl’ın,”Dilinin, dininin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum. Kökü ezelde ve dalı ebette bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlikten bahsediyorum”dizelerinden pekiştirdiği,
İşte,yeni bir nes’lin “Köklerim mazidedir,yepyenidir geleceğim / Bekleyin çok gecikmeden geleceğim / Milletim ümidi olan yüce dava için / Gerekirse gözümü ben kırpmadan öleceğim / Malazgirt’ten Viyana’ya uzanır benim elim / Geliyorum senin ben…” âvâzelerinin yankısına kayıtsız kalamıyor!

*
“Bu ülkede birileri zulme uğradıysa o muhafazakar kesimdir.Yurtlarımızda kızlarımızın erkek öğrencilerle ayrıştırılması çalışmalarını devam ettiriyoruz. Bunun yüzde 75’ni de tamamladık. Bazı yerlerde evlerde kalma noktasında sıkıntılar yaşanıyor.Buralarda nelerin olduğu belli değil. Karma karışık. Her tür şeyler olabiliyor.Ondan sonra anneler babalar feryat ediyor, ‘devlet nerede’ diye. Devletin burada olduğunu anlatmak için bu adımlar atılmaktadır. Valiliklerimiz, güvenlik güçlerimiz bu ihbarları değerlendirir. Bu ihbarları kim yapıyor? Komşular,binanın içindekiler! ” diyor…

*
Başbakan -yazık ki, Atatürk Devrimiyle yukarıdan aşağıya gerçekleşmesi amaçlanan kadın hakları gelişiminin -bakınız, “Kadına Yönelik Şiddet” araştırmasının gösterdiği şu çarpıcı sonuçlardan besleniyor.
Türkiye kadınlarının yüzde 37.5’i hiç lokantada yemek yememiştir, 31’i hiç makyaj yapmamış, 52.7’si hiç evlilik yıldönümü bilmiyor. 53’ü doğum gününü kutlamamıştır.
Yaş yükseldikçe görücü usulüyle evlenmişlerin oranı artıyor, 28 yaş altında yüzde 67.3’ü ,44 yaşın üstünde 39.8’i ‘severek evlendim’derken, 8.8 kadın beşik kertmesiyle evlendiğini söylüyor.
Kadınların yüzde 51.2’si ‘erkek himayesinden yoksun kadın yaşamını devam ettirmekte zorlanır’ fikrindedir!

*
Cumhuriyetin 90.yılında bu tablo Türkiye toplumunun hakça olmayan erkek egemen yapısını gösteriyor.
Batı’lı kadınların çalışma koşulları,ücretler,eğitim,siyasal katılım gibi konularda erkeklerle eşit bir konumda olmak için elde ettiği kazanımlar -bugün, aynı yazgıyı paylaşan,üstelik onlardan daha ağır koşullarında Türk kadınlarının çok ilerisinde bulunuyor.

*
Türk kadını bağımlılığının sadece çağı geçmiş geleneklerinin ürünü değil,sosyo-ekonomik konumun sonucu olduğu da biliniyor.
Elbette kadınların toplumsal konumlarını geliştirmeye yönelik pek çok girişimle yönetimlere katılma oranları yükselmektedir-rağmen,yeni kadın tipinin ortaya çıkması için kadının siyasal davranış ve eylemlerinde özerklik kazanmasının ötesinde sosyalleşmede çağdaşlaşması, cinslerin görev ve sorumluluk paylaşımının yeniden saptanması gerekiyor.
Kadın ve erkek paylaşımı endüstrileşme, toplumsal açıdan kentleşme, siyasal açıdan demokratikleşme gibi süreçlerde belirlenmelidir -fakat;
Görüyorsunuz,kadın hakları toplumda hâlâ sosyal hakları reddeden geleneksel, baskıcı ve istismar edici kurumların ve İslâmcı düşüncenin hoyratça kültürel değerler ve bu değerlerin belirlediği ahlak ideolojisi üzerindeki etkinliğinin sürmesiyle mütemadiyen sekteye uğruyor.

*
Başbakan Erdoğan,1924’te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte Türkiye’de din eğitiminin fiilen sona erdiğini kabul eden bir siyasi düşüncenin temsilcisidir.
Din karşıtı fikir ve kanaatlerin İngiltere,Fransa,Almanya ve Amerika’da aydınlanma ile birlikte güç kazandığı ve o ülkelerde aydınların ideolojisi haline gelen pozitivist görüşlerin Tanzimat fermanı ile Osmanlı Devletini de etkilediği düşünüyor.
Önce pozitivizm sonra Atatürk Devrimlerinin misyonu ile toplumda manevi bir yıkımın olduğunu sanıyor.

*
Bu alt yapısıyla ve “Birisiyle kalkarsın aynı bankta yan yana oturursun,sohbetini yaparsın,şudur-budur vesaire.Siz de bir yere kadar saygıyla karşılarsınız.Tayyip Erdoğan olarak ben karşılamam” -ya da,
“Kadıköy’den gelip vapurdan inenlerin durumunu görüyorum.Bunlar benim değerlerimle uyuşan şeyler değil” diyen bir Başbakan’ın,
Kadının türbanı,kaç çocuk yapacağı,nasıl yapacağı, sezaryenle mi doğum yapacağı,kürtaj, ne giyeceği,kimlerle nasıl yaşayacağıyla uğraşması şaşırtmıyor.

*
O giderek alenileştirdiği, yaşanan zamanı bireysel değil cemaatleşme yönünde algılanmasını sağlamaya çalıştığı -çünkü,ne kadar güçlü olursa olsunlar şahısların cemaat karşısında yenilgiye uğrayacakları öngörüsünü işliyor.
Küçük yaşlardan itibaren Kuran ve Sünnet’e bağlı kalınarak dil’e ve üsluba hakimiyet, bireysel farkındalık ve farklılığın kabülü,güzel söz ve davranış sahibi olmak,birbirine dayanarak ya da birbirini tamamlayarak gelişme göstermek,örnek olmak, sayılmak esas ve hedefi ile -esasen,naylon bir nesil yetiştiriyor.

*
Kız ya da erkek çocuğun üretkenlik vasfı kazandığı biyolojik göstergesi akıl baliğ olma hali olarak kabul ediliyor.
Bu yaşa gelindiğinde dini terbiye ve eğitimlerin alınmış ve sorumlulukların yerine getirilebileceği varsayılıyor.
Sonra toplumun ondan beklediği özellikleri alacağı,ailesinden bağımsızlaşacağı, cinsel olgunlaşmasına uyum sağlayacağı, yaşıtları ve yetişkinlerle düzgün ilişkiler kuracağı ve yaşamına yön verecek olgunlukta olacağı düşünülüyor.
Ve kişi, aldığı dini terbiye ve eğitimle hedefinin önce kendisi, sonra toplumu korumak,dünya ve ahiret hayatını imhaya yönelen düşmanlara karşı Kuran ve Sünnet gerçekleriyle İslam’ı savunmak olduğuna inanıyor- bu suretle, Batı kültürü almış ve kendi kültüründen uzaklaşmış genç olmaktan sıyrılınıyor.
Bir yandan da kadın – erkek eşitliği değil, kadın erkek adaletini savunma ilkesi işletililiyor ve kadınların yaşam tarzı buna göre ayarlanıyor.
Kadın siyasal haklarından daha çok “iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir müslüman” olma motifiyle öne geçiyor.

*
Boşverin, Su gibi akan şu zamanda bilimin dinin açıklama getirdiği sorulara cevap vermesine,
Boşverin, Bilimin bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebilmesine ve insanın durmaksızın dünyayı değiştirmesine…
Boşverin, Bilge,sonsuz,yaratıcı Tanrı tasavvurunda olan insanın evren bilgisiyle birey ve demokrasi algısında yetkinleşmesine,
Boşverin, Yetkinleşmiş insanın şük’rünün kalitesine.
Bunları -hey, şeytan aldı götürüyor…

7.11.2013

Mustafa Kemal Atatürk