Yunanistan’da yayınlanan Kathimerini gazetesinin 3 Kasım 2013, Pazar tarihli sayısında çıkan yazımın üçüncü ve son bölümü:
Sorulan Beşinci ve son soru “Maraş konusu tekrardan gündemde. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?” şeklindeydi. gerçekte bu soru söyleşinin can damarını ve en önemli kısmını oluşturmaktaydı.
Bu soruyu aşağıdaki gibi yanıtladım;
“Maraş konusunu dile getiren ve Türklerden jest olsun diye isteyen sadece Kıbrıslı Rum siyasilerdir. Amaçları da Kıbrıs Rum halkının dikkatini müzakerelerden ve ekonomik sıkıntılardan uzaklaştırmaktır. Hiç kimse bir müzakere süreci içinde elindeki en güçlü kozlardan bir tanesini rakibine jest olsun diye, iyi görünsün diye vermez.
Rum liderler Maraş deyince aklıma 21 Aralık 1963 gecesi Rumların Akritas Planı uyarınca Türklere karşı başlattığı saldırılar geliyor hemen. 1963 yılının Aralık ayının 21. gecesinde ben lise öğrencisiydim ve o meşum geceden sonra her geçen gün adanın farklı yerlerinden farklı felaket haberleri gelmeye başlamıştı. Yakılan yıkılan köyler, şehit haberleri, göçmenler, işsizlik, açlık, sıkıntılar, çadır hayatı, kepçelerle tabaklara konan bir tek öğün yemek, yağmur, ayaz, soğuk kaçıp kurtulamadığımız kocaman bir felaket gibi üzerimize çöküyordu.
O dönemde yayınlanan Halkın Sesi ve Bozkurt gazetelerinden birinde, Rumlar tarafından bir gece evvel yapılan saldırıdan sonra yakılıp yıkılmış Küçük Kaymaklı’yı görünce ve şehit edilenlerin adını okuyunca oturup ağlamıştım.
Bir müddet sonra eski Rumca bir gazetenin ön sayfasında yakılıp yıkılmış Küçük Kaymaklı’nın bir başka resmini görmüştüm. En önde Nikos Samson, bir elinde bir tabanca, diğer elinde kocaman bir Türk Bayrağı, bir kahraman edası ile arkadaşları ile yürüyordu. Savunmasız Türklere saldırdıktan sonra kazanılan zaferini kutluyordu. Resmin altında ise iki kelimelik bir cümle vardı: “Kanla aldık…”
1964’den 1974 yılına kadar bir daha hiç gidemedim Küçük Kaymaklı’ya. Hiç göremedim Küçük Kaymaklı’daki evimizi. Ara sıra önünden geçmek zorunda kaldığım Büyük Kaymaklı’daki Rum Milli Muhafız Ordusu kampının şimdi neresinde olduğunu hatırlamadığım bir yerinde de “Μολών λαβέ” yazıyordu. Türkçe “Molon Lave” okunan ve kelimesel çevirisi “Gel ve Al” olan, halk dilinde de “Erkeksen gel al” manasındaki bu cümle, Kıbrıslı Türklere hitaben “Küçük Kaymaklı” ima edilerek yazılmıştı.
1968 yılında Türk Cemaat Meclisi Başkanı rahmetlik Rauf R. Denktaş ile Rum Cemaat Meclisi Başkanı Glafkos Klerides görüşmelere başladıktan sonra, Türkler Küçük Kaymaklı’nın iadesini talep edince, Glafkos Klerides “Kanla aldık, kanla veririz” diyerek, reddetmişti bu talebimizi.
Kıbrıslı Türklerin bu talebine Kıbrıs konusu ile yakından ilgilenen Birleşmiş Milletler, ABD, İngiltere ve o dönemki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) hiç destek vermediler, hiç arka bile çıkmadılar.
Hiç bir Allah’ın kulunun çıkıp da, “Türklerle görüşmeler yapıyorsunuz, iyi niyet gösterisi olarak Türklere Küçük Kaymaklı’yı iade edin” demediği gibi, Rumların içinden birileri çıkıp da “Türklerle görüşme yapıyoruz. Küçük Kaymaklı’yı verelim” demedi.
Şimdi Rum lider Anastasiades, kendisinden evvelki liderlerin yaptığı gibi müzakerelere başlamak için iyi niyet gösterisi olarak “Maraş iade edilsin”, çözüm için “işgal verileri ortadan kaldırılsın, işgal askerleri ile yerleşikler adadan ayrılsın” diyebilmekte, geçmişi hatırlamadan, Türklere yaptıklarını unutarak. Siz olsanız tüm bunları yaşadıktan sonra Maraş’ı jest olsun diye iade edermisiniz!!!
Sanırım hiç kimse iade etmez, aynen Rumların Küçük Kaymaklı’yı yıllarca iade etmedikleri gibi”
Bu söyleşinin yayınlanmasından sonra Yunanistan’da yayınlanan Kathimerini gazetesi yoğun tepkiler aldı. Okuyucuları söylediklerimi protesto ettiler. Ama birileri Kıbrıslı Rumlara ve Yunanlılara, Kıbrıslı Türklerin belli bir kesiminin Kıbrıs konusunda neler düşündüğünü söylemesi gerekiyordu. Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların Kıbrıs konusunda ne düşündüğümüzü bilmelerinin gelecekteki ortak yapılaşma için çok faydalı olacağı inancındayım …… (Son)
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
8 Kasım 2013