Tüm farklı görüşlerimize ve bazı yaşanmış tartışmalarımıza rağmen Kuzey Kıbrıs söz konusu olduğunda her şeye rağmen CTP-BG’nin ayrı bir yeri olduğunu kabul etmek zorundayız.
Eğer bu adada adil bir çözüm olacaksa ve bu çözüm sonucunda Kıbrıslı Türkler ve Rumlar eşit koşullarda bir ortamda yaşamlarını sürdüreceklerse bu büyük değişimin motoru olan parti elbette CTP-BG’dir.
CTP-BG son seçimin ardından hükümet kurma konusunda daha ağır ve özellikle hanedanın tuzağına düşmeden (tüm CTP-BG’liler değil söz konusu olan) tüm detayları ele alarak bir hükümet arayışı içine girmiş olsaydı bugün içinde bulunduğu durumda olmayacaktı.
Düşünün bugün KKTC’de bir hükümet var.
Bu hükümetin içinde yer alan birinin eşinin “şimdi sıra bizde” diyerek “ekonomik durumlarına” yöneklik her tarafta konuştuğunu duymayan kalmadı.
Kıbrıs malüm! Bu adada konuşulan çabuk yayılır. Gene öyle oldu!
Bu CTP-BG’nin suçu değil.
En başta CTP-BG Başkanı ve Başbakan Özkan Yorgancıoğlu’nun “pırıl, pırıl dürüst” bir şahsiyet olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. Aynı şekilde CTP-BG’li bakanlardan hiç birine yönelik olarak “makamını çıkarı için kullanma” suçlaması yapılamayacak kadar toplum içinde tanınan “temiz” isimler.
Ancak CTP-BG koalisyon konusunda çeşitli nedenlerden dolayı belki de “baskı altında olma hissiyle” acele ettiğinden şu anda hükümetin tümünden sorumlu konumda.
CTP-BG’nin hükümet ortağının özellikle Türkiye’ye karşı her hangi bir ideolojik değil tam tersine tamamen “şahsi bir savaş” içinde olması CTP-BG için de büyük bir sorun. Bunun yanı sıra CTP-BG’nin bu koalisyon sürdükçe “batık bankalar” gibi konulara da el atması çok zor. Sonuç olarak CTP-BG kendi sırtından verilen ve kesinlikle kendi ilkeleri ile çelişen bir takım “çıkar kavgalarını” istemeden yüklenmiş durumda.
UBP ile koalisyon yapmayacağız derken belki de UBP’nin aslında onlarca yıldır CTP-BG’ye en ters düşmüş ekibi ile ortak olmak elbette hem kolay değil hem de CTP-BG’nin tün adımları için bir “ayak bağı”.
Bir de buna hanedanın yeniden seçilme planları stratejisi kapsamında CTP-BG’yi “merdiven basamağı” olarak kullanıyor olması her şeyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmekte. Bir daha seçilme şansı kalmamış bir namlı bir “çözüm karşıtı” neredeyse CTP-BG’nin koalisyon ortaklığı sayesinde “canlanma” şansı yakaladı. Bu olanağı da en azından “kendi oyun alanı” içinde ustaca kullandığı kesin.
Bu gidişatta bırakın CTP-BG hükümetinin karşı olduğu alanlarda Türkiye’ye karşı bir duruş sergilemesi, “ne istediğini anlatabilmesi” bile mümkün değil.
İşte bu nedenle CTP-BG Kurultayı hem parti hem de ülke için “yapılan hataları düzeltme açısından” bir şans olabilir.
“Parti içinde yüzde 30’a dayalı başkan” tartışmaları benim konum değil. Asıl sorun hanedan ile işbirliği yapma hatasını işleyen ve bu uğurda kendi içinden yetişmiş bir değer olan 2. Cumhurbaşkanı’nı bile harcayan bir yönetim anlayışının bu hatalardan arındırılmasının sağlanması.
Marmaray Açılışı ve bugüne kadar alınamayan randevular ne KKTC’nin ne de CTP-BG’nin kaderi. Hatta keşke bu noktaya varmamış olsaydı. Ancak yanlış taktiksel adımlar ve “dost ve de müttefiki” sanki “karşıtmış” gibi görme eğilimleri beraberinde hepimizi gelinen noktaya getirdi.
CTP-BG’nin özünde Türkiye ile bir sorunu olması için bir neden yok. “Diyalog” her şeyin çözümüdür. Ancak “batmakta olan hanedan gemisini” gövdesine bağlayarak hem ilerlemesini engelleyen hem de gemisinin su almasına neden olan kaptana liman izni verilmemesine şaşırmamak lazım.
Bugün itibarıyla üç adayın yarışa hazırlandığı CTP-BG Kurultayı isimler arası kavgadan önce son aylarda yapılan CTP-BG açısından hayati hata ve manevraları düzeltme platformu olduğu takdirde hem CTP-BG, hem KKTC hem de KKTC ve Türkiye ilişkileri karlı çıkacaktır.
CTP-BG, artık dünyanın değiştiğini, Türkiye’nin değiştiğini ve KKTC’nin de değişmek zorunda olduğunu ve de parti olarak bu konuda öncü rol oynayacak konumunu iyi irdelemelidir. CTP-BG geçmişte statükocu sistem gereği hanedanlara mahkum olmuş olabilir. Günümüzde kesinlikle hanedanların ve onların planlarının esiri olmamalıdır.
Yazıları posta kutunda oku