OSMANLIDA İŞKENCE ÇEŞİTLERİ

 TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ

[email protected]

İzmir;29 ağustos 2013./28 Ağustos 2013.

277-OSMANLIDA İŞKENCE ÇEŞİTLERİ VE

OSMAN TÜRKOĞUZ

[email protected]

İzmir;05 Şubat 2011.

OSMANLI İŞKENCE ÇEŞİTLERİ

VE

CELLÂTLIK MÜESSESESİ!

“NİZAM’I ÂLEM FERMANI!”

“Her kimseye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşlarını nizam’ı âlem için katletmek münasiptir”Fatih Sultan Mehmet.

“Nizam’ı âlem fermanı fekkedilmiştir!”Birinci Ahmet,1603.Kardeşini Veliaht ilan etmiştir.

Hemcinsine VE TÜM CANLILARA acı çektirmek insanoğlunun doğasına var. Yalınız fırsat eline geçmeye görsün. Şehzade iken ölüm korkusu altında inlemekte olan, Padişah olduğunda da ölüm korkusu salmada. Uygarlıkların uluslara geçişi gibi işkence çeşitleri de daha gelişmiş olarak uluslara geçmede. Her hükümdarın sarayının altında, içi işkence aletleriyle dolu işkence galerileri mutlaka yapılmaktaydı. Bugün insan hakları masalları ile az gelişmiş toplumları hayran bırakan Avrupa’da; işkence altında elde edilen bilgilere göre hukuki işlem yapılırdı. Malta adasında; birisi Malta Yargıcının gözleri önünde bir zavallıyı bıçaklayarak öldürür. Polis, işkenceye tabi tuttuğu bir masuma cinayeti kabul ettirir. Malta Yargıcı önüne gelen bu itiraf dosyası üzerine idama mahkûm ettiği Zavallı hemen asılır. Sonradan gerçek anlaşıldığında Yargıç:

“Ben bir yargıç olarak olaya tanıklık edemem dosyaya göre karar veririm!” Der.

Ortaasya’da ve Horasan’da başlattığı ayaklanma ile Emevi devletini yıkarak, Abbasi devletini kuran Horasanlı Müslim, ilk Abbasi Halifesi Ebu’l Abbas Safevi—Kan dökücü Abbas—tarafından işkencelerle öldürülmüştü.

1585 senesinde ve Almanya’da,6(altı)yaşındaki bir çocuk elindeki sapanla—örme ipli—atmış olduğu taş, bir Senatör’ün penceresinin renkli camını kırar. Çocuk, suç aletiyle birlikte yakalanır, işkencede de suçunu itiraf ettiği için, mahkeme kararı ile asılır.

Avrupa’da, hububata zarar veren çekirgeler için açılmış olan dava (120) sene sürmüştür.

Olay yine Avrupa’da yaşanmıştır. Bir ineğe tecavüz eden adam inekle beraber mahkeme huzuruna çıkartılmış; bu eylemde ineğin de zevk aldığı saptandığından inek ve

Boğa yerine geçen suçlu asılarak idam edilmişlerdir.

Derik’ten Viranşehir’e gelirken Viranşehir’in girişinde siyah kesme taşlardan yapılmış eski bir yapı kalıntısını görürsünüz. Bu harabe bir Asur kışlasına aittir. Bu yöre halkı Asurlulara karşı ayaklandıklarında, yıldırım gibi olay yerine yetişen Asurlular, Karaca dağa kaçanlar dâhil, tüm ayaklanıcıları ateşlere atarak yakmışlardır. Diyarbakır yöresinde de (3000) kişiyi ağızlarını kapattıkları bir derin mağarada ölüme terk etmişlerdir.

Roma İmparatorluğunun ceza çeşitleri de sonraki devletlere örnek olmuştur. Rüşvet yiyen memur küçük dereceliyse ağzına eritilmiş kurşun akıtılırdı. Memurun derecesi yüksekse, derecesine şanına uygun olarak, ağzına eritilmiş altın akıtılırdı. Bu usul Osmanlı Döneminde de denenmiştir. Kütahya’da oruç yiyen Şükrü adlı bir Ozanın ağzına eritilmiş kurşun akıtılmıştır.

Kazığa oturtma cezası eski, orta ve Yeniçağda çok uluslarda zevkle ve ibretle kullanılmış bir cezadır.

Roma ordusunda askerken firar ederek, hırsızlık yaparken yakalanan ve Köle olarak satılan Edirneli SPARTAKUS’UN Hürriyetçi ve Eşitlikçi ayaklanması başarılı olabilseydi; ESARET MÜESSESESİ dinlerde bile yerini alamazdı. Capia’daki gladyatör okulundan 77 arkadaşı ile kaçarak Vezüv yanardağına sığınan Spartakus hareketi başlangıçta başarılı olmasına karşın,(MÖ.73).

Emrindeki gladyatörlerin Roma halkına işkence yapması sonucu Romalılara yenilmişti. (M.Ö.71) öldürülmekten kurtularak esir düşen (6000) Asi, , APPİA yolu boyunca altı kilometreye çift sıra dikilen kazıklara oturtulmuşlardı. Spartakus’un cesedi bulunamamıştı. Halk, onu tanrıların yanlarına almış olduğuna inanmışlardı. Hz. İsa’nın göğe alındığı inancı gibi.

Tarihin kaydettiği en Gaddar Zalim Eflak Voyvodası Üçüncü Vilad Tepeş, Kazıklı Voyvoda, Kont Drakula adları ile ölümsüzleşen adamdır.(Mart 1431-Aralık 1476).Kendi anlatımına göre,(23,884) Türk ve Bulgarı öldürmüş,(20,000)Türk askerini de Kazığa oturtmuştur. Esir aldığı Hamza Paşa ve (5.000) Osmanlı askerini rütbelerine göre kalın kazıklara oturtmuştur. Huzurunda Kavuklarını çıkartmayan iki Osmanlı Elçisinin Kavuklarını başlarına çivilettirmiştir. Fatih Sultan Mehmed, Eflâk’ın baş şehrine girdiğinde gördüğü vahşet karsısında ordusunun maneviyatı bozulmuştur. Beş kilometre uzunluğunda, Üç kilometre enindeki bir alanda,(20.000)Kadın, Erkek, Genç, İhtiyar ve Çocuk kazığa oturtularak öldürülmüştür. Uzun mücadelelerden sonra; bir subayı tarafından öldürülen bu canavarın kellesi Dersaadet’e Fatih sultan Mehmed’e gönderilerek ibret taşında teşhir edilmiştir.

Hz.Muhammed’in ölümünün birinci yılında; kadınlara yönelik küçültücü hadislerini protesto etmek için, alkış tutan Hadramutlu kadınların elleri, Halife Ebu Bekir’in emri üzerine, bileklerinden kesilmişti.

Azteklerde her sene (20.000) Genç esirin yürekleri granitten yapılmış keskin bıçaklarla Tüylü Yılan’a –QUATZAQUATIL-kurban olarak sunulurdu.

Bizim asıl konumuz, Osmanlı İmparatorluğunda müessesleşmiş olan, işkence metotları ve işkenceciler teşkilatıydı. Revenons a Mes Moutons- konumuza dönebiliriz.

Osmanlı İmparatorluğunda işkence çeşitleri.

1*-KIZGIN SAÇ: Kafası kesilecek kimsenin yanına, birazda yukarıya ateş üstünde bir şaç konulurdu. Kesilen kafanın boyun kısmı bu Kızgın saç üzerine bastırıldığında, ısı nedeniyle iki saniye kan beyne gittiğinden, yerde yatan cesedini maktul görmüş olurdu.

2*-TESTİSLERİNİ YEDİRMEK: Zina yapan adamın takım ve taklavatı dipten kesilir, husyeleri çıkartılarak sanığa yedirilirdi.

3*-KENDİ PİSLİĞİ İLE ÖLDÜRMEK: Öldürülecek kimse, sıkıca giydirilerek bir çukura oturtulur ve tıka basa doyurulurdu. Günlerce pisliklerinin üzerine oturan zavallı çürüyerek ölürdü. İki genç yazarımızın yazdıkları “Metal Fırtına” romanındaki kendi pisliği içersinde öldürme işkencesinin Osmanlıdan alındığı kanısındayım.

4*-FARE İLE ÖLDÜRTMEK: Suçlunun oturtulmuş olduğu ortası delik sandalyenin delik kısmına konulan içinde Fare bulunan bir madeni kap altından ısıtılırdı. Sıcaktan çıkış yeri bulamayan fare, ol adamcağızın büzüğünü kemirerek Taa ağzından, ol adamın ruhu ile beraber çıkardı.

5*-SUÇLUNUN DERİSİNİ YÜZMEK: suçlunun derisi yüzülerek yüzülmüş olan vücuduna tuz basılır ya da denize atılırdı.

Emeviler döneminde, Ünlü Hallacı Mansur’un da derisi yüzülmüştü.

Ünü çağımızı da aşan Nesimi’nin derisi yüzülürken, korktu demesinler diye hem yüzüne kanını sürdüğü hem de; derisini yüzenler için:

“ Cahiller, günah yazma Allahım!” Diye Allah’a yalvardığını tarihler yazmaktadır.

Sarhoş Sarı Selim’e Kıbrıs Şarapları methedildiğinden, Anasının ve Portekizli bir Yahudi’nin de fişeklemesi sonucu, Şeyhülislamdan fetih fetvası alınarak,300 parça gemi ve 60.000 askerle Kıbrıs’a çıkartma yapılmıştı. Adayı uzun süre savunan Venedikli Amiral Marco Antonio Bragandino,01 Ağustos 1571’de vira ile teslim olmuştu. İsteyenlerin tümü, eşyalarını alarak adayı terk edeceklerdi. Ama anlaşıldı ki, Amiral Haçça giderken esir ettiği tüm Müslümanların, anlaşmaya aykırı olarak, derilerini yüzdürdüğü öğrenilmesi üzerine, Serdar Lala Mustafa Paşa, Amiralin komutanlarını hemen öldürtmüş, Amiralin de burnun ve kulağını kestirerek kendisine kum taşıttırmış; sonunda da dersini ustalıkla yüzdürtmüş ve vücudunu ve derisini tuzlattırmıştır. Güzelce paketlettirdiği deriyi de İtalya’ya Cenova’ya gidenlerle armağan olarak Amiralin ailesine postalatmıştır.

Sakarya Şeyhi namı ile büyük bir ayaklanma başlatan kimse yakalanarak Dördüncü Murat’ın huzurunda derisi yüzülmüştü. Hiç acı duymayan Şeyhin:

“Bire cellât başı, acele etmede keyfini çıkartalım!” Dediği hususunda tarihe de not düşülmüştür.

İkinci Dünya Savaşında, yeni bir deri yüzme metodu geliştirmiştir. Alman toplama kamplarının birisinde bir kadın idareci vücutlarında dövme bulunan esirleri öldürtür, derilerini tabaklattırarak kitaplarına kapak cildi yaptırtırmış. İş bu sanat eseri kitapların müzelerde olduğunu okumuştum. İnsan derisi çürüyeceğine bir işe yaramış olmuş. Bereket versin, bizim Silivri Esir kampımızda dövmeli esirlerimiz ve dahi kitap meraklısı Yöneticilerimiz yokmuş!

6*-AÇILAN YARAYA TUZ BASMAK: Suçlu olarak İşkencecilerin huzurlarına getirilen kimesne Anadan avret soyularak sırt üstü veya yüzükoyun yatırılır. Ol zavallının vücudunda açılan yaralara tuz basılarak bu iş için yetiştirilmiş olan kadrolu hayvanlara yalatılır. Bu usul Ortaasyayı kan gölüne çevirmiş olan Emevi komutanı Haçcaçı Zalime aittir. Ol komutan, suçladıklarının sırtına Arap harfleriyle adını kazdırıp, açılmış olan yaraya tuz sürermiş. Kendi tarihleri böyle yazıyor.

7*-ÇIPLAK KAFAYA DEVE DERİSİ GEÇİRMEK: Suçlunun elleri sıkıca bağlandıktan sonra kafası güzelce traş edilir ve ol cıbıldak kafaya Deve derisinden bir şapka geçirilerek güneşe bırakılır. Sıcakla kuruyan Deve derisi büzülerek suçlunun tüm derilerini yukarıya çekerek toplarmış.

8*-SUÇLUNUN GÖZLERİNE MİL ÇEKMEK: Bu yöntem Bizans’ta da çok muteber bir işkence usulü idi. 26 Ağustos 1071 tarihinde, Malazgirt Meydan Muharebesinde yenilmiş olan Bizans İmparatoru Romanos Diyejenos, Bizans’a döndükten sonra gözlerine mil çekilerek Büyük adadaki mağaraya kapatılmıştı. Dul kalan Bizans Kraliçesi ile evlendiği için Bizans İmparatoru olmuş bir Bizans Generaliydi. Birinci Murat ta, Oğlu Şehzade Savcı Bey’in gözlerine mil çektirmişti.

9*-ATEŞTE YAKMAK. Güney Amerika’yı zapt eden İSPANYOL

SERDERGESİ HERNAN CORTEZ, Son Aztek KIRALI MONTEZUMA’YI ve Vezirini ateşe atarak yaktırmıştı. Ateşte yanarken var gücü ile bağıran vezirine, Kıral Montezuma’nın:

“Ben güller üzerinde miyim? Ben de ateşteyim. Bu makama gelmenin sonuçlarına da katlanmak gerekir’ Demiş olduğunu İspanyol tarihleri bile yazmaktadır.

Hz.muhammed’in ölümünden sonra, İslam’dan dönmeleri önlemek için, Halife Hz. Ebu Bekir, kazdırdığı çukurların içlerinde yaktırdığı ateşlerde bu dönmelerin Kâffesini yaktırtmıştır.

10*-MAĞARAYA DOLDURARAK TÜTSÜLEMEK: Suçlu ya da suçlular bir mağaraya doldurularak ağzı kapatılan mağaraya duman verilerek boğulmaları sağlanırdı. Sağ iken anlayamadıkları Osmanlının gücünü, hiç azsa ölürken anlamaları böylece sağlanmış olurdu.

idamlar

11*-ÇENGELE VURMAK, ÇENGEL ÇİÇEĞİ YAPMAK: Odun Pazarı çıvarında, kalın kalaslardan aşağıya doğru sarkıtılmış çok iri kasap çengelleri hazır bekletilirdi. Bu cezanın uygulamasına hükmedilen Suçlunun elleri ve ayakları sıkıca bağlanarak, palangalarla yukarıya doğru çekilir ve hızla çengellerin üzerine bırakılırlardı. Suçlunun hangi uzuvlarına kısmetse çengeller o uzuvlara batardı. Bazen hemen ölüm gelirdi, bazen da suçlu ibreti âlem için bağıra, bağıra ölürdü.

12*-ÇARMIHA GERMEK: Bir çarmıha yüzükoyun yatırılan suçlunun kaba etleri ve omuzları oyularak, açılan yaralara yanan mumlar dikilir, ol Çarmıh bir Devenin ya da bir Atın üzerine yatırılarak, ibret’i âlem için, caddelerde gezdirilirdi.

13*-KOL, BACAK KESMEK: Birinci defa hırsızlık yapanın sol eli, ikinci defa hırsızlık yapanın sağ ayağı, üçüncü defa hırsızlık yapanın sağ eli, dördüncü defa hırsızlık yapanın da sol ayağı kesilirdi. İslam şeriatı ile yönetilen ülkelerde, Kur’ana dayalı bu kesme emirlerini ülkelerini soyan yöneticiler onaylamaktadırlar.

14*-KAFA KESMEK: A-Hemen kafa kesmek,

B-Üç gün sonra kafa kesmek,

C-Müslüman’ın kafasını kesmek,

Ç-Gayrı Müslümün kafasını kesmek,

D-Boğulan bir büyük adamın başını Padişah’ı Zülcela’e göstermek için kesmek.

Padişah’ı Ruyu Zeminin Gazabı Hümayunu tuttuğunda; Huzuru Hümayunundaki garibanı öldürtmek isterse, ellerini çırparak:

“Bostancı Başı “Deyu bağırır. Günümüzün koruma ordusu gibi Padişahın yanından hiç ayrılmayan ve Deniz Feneri Kahramanları gibi lâyusel Bostancı başı hemen seğirtir:

“Ferman devletlû padişahımındır!” Der demez, Emri Hümayunu tebellüğ eder:

“Alpta götüresüz!” Ya da daha şiddetli bir ferman alır:

“Tiz, heman defteri dürüle!”Bu Ferman çok önemlidir. Taa! Sümerlerden gelen bir inanç vardır:”Her insanın iki omzunda iki Melek, ol insanın amellerini, sinek sıçmaz defterlere yazmaktadır. Ol insan öldüğünde ya da böylesine öldürüldüğünde amal defteri de kapanmış—Dürülmüş olur- O iki Melek te Krizin teğet geçmesiyle kapanmış olan işyeri işçileri gibi, cascavlak işsiz kalır!

Ya da şöyle bir Ferman’ı Hümayun sadır olur:

“Bostancı başı, bu daltabanı— ya da Nevbekârı– alıpta Sahil kasrına götüresüz!”Ya da Gazabı Hümayunun şiddetine göre bir Ferman sadır olur:

“Bostancı başı, bu herif’i na Şerifi alasunuz ve Sahil kasrına götüresünüz!”Ol zavallı adam, korkusundan işer mi ya da şıçar mı tarihler yazmazlar. Ne yaparlarsa yapsınlar poturlarının arkasındaki torbalardan fark edilemez korkudan yaptıkları!! Sahil kasrında bekletme süresi üç gündür. Üç gün sonra demir, Kasrın demir kapısı, iç sızısı gibi, ince bir sesle açılır. İçeride yatan Büyük bir devletliyse, bizzat Bostancı başı ya da rütbesine göre Baltacı başı elinde şerbet dolu bir kâse ile sökün eder. Şerbet, kırmızı renkli bir kâseyse, Bostancı başı ya da rütbesine göre cellâtlar odaya dolarak ol Bahtsızı boğarlar ya da kollarına girerek İBRET ÇEŞMESİNE, boynunu vurmak üzere götürürlerdi. Şerbet Beyaz renkli bir kâsedeyse suçlu sevincinden, Allah’ına şükrederek bırakılırdı.

Başı kesilecek olan hükümlü, çeşme yalağına ensesi dışarıya gelecek şekilde uzatılır, bir satırla da başı gövdesinden ayrılır. Başı kesilen Müslüman’sa, cesedi yüzükoyun yatırılarak kesik başı sağ koltuğunu altına konulur.”Kelle koltukta “ sözü buradan çıkmıştır. Başı kesilen gayrımüslümse, yüzükoyun yatırılan cesedinin kıçı üstüne kellesi konulur. Bu çeşmenin adına “CELLÂT ÇEŞMESİ” YA da “SİYASET ÇESMESİ “denilirdi. Bu çeşmenin iki yanında Kesilerek getirilmiş insan kafalarının sergilendiği, İBRET TAŞI adlarında iki taş ta vardı. Kesilmiş insan başları, üç gün teşhir edilmek üzere, Topkapı sarayının giriş kapısı yanında hâlen var olan kovuklara konulurdu.

Cellâtlar kestikleri başları sakallarında ya da saçlarından tutarak çarşılarda gezdirirler, esnaftan da “hamaliye adlı bir ücret alırlardı.

Cellâtlar, palalarını, kanlanmış olan alet ve edevatlarını ve dahi kanlı ellerini bu çeşmede yıkarlar. Bu palalar Sarayburnu sarayında saklanmaktadır.1888 senesinde; Alman İmparatoru İkinci Aptal Wilhelm’in ülkemizi ziyareti nedeniyle İkinci Abdülhamit bu çeşmeyi yıktırarak kendi adı ile anılan bugünkü çeşmeyi yaptırtmıştır.

Türk edebiyatının en büyük HAÇCAVI NEFİ DE, Padişah’ı Ruyu Zemin Dördüncü Murat’ın Eniştesi Gürcü Mehmet Paşa’yı hicvettiği için boynu vurulan masumlarımızdandır.27 Ocak 1635 Cumartesi günü Osmanlı devletinin kuruluş yıldönümüydü. Dördüncü Murat sarayın bahçesinde NEFİ’NİN “Siham’ı Kaza—TESADÜF OKLARI– Divanını okurken, sarayın bahçesine –Nazire olarak– yıldırım düşmüştü ve o saat NEFİ’NİN idam fermanı da verilmişti. Boynu Eğri Mehmet Ağa,”NEFİ gel, odunlukta hicvedilecek birisi var!” Diyerek NEFİ’Yİ odunluğa götürerek boğdurtmuştu. Bu olay üzerine Osmanlı yalakaları şu beyti yazmışlardı:

“Gökten nazire indi Siham’ı Kazasına,”

“NEFİ dileyle uğradı hakkının belasına.”

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya Avusturya’ya ait bir kalenin fethi ferman edilmişti. Kanuni’yi bile geçme hırsı içindeki Merzifonlu doğruca Viyana’yı kuşatmıştı. Yaşlı İbrahim Paşa’nın geride kale ve palangaları almadan bırakmanın ve küçük çaplı toplarla Viyana’nın fethedilme düşüncesinin yanlışlığı ikazına da aldırış etmemişti. Yenilgi haberi Dersaadet’e geldiğinde, âdeti olduğu üzere, Dördüncü Mehmet avdaydı. Av dönüşü çok sinirli olur ve olumsuz fermanlar verirdi. Yorgun ve argın sarayına dönen dördüncü Mehmed’e yenilgi haberini, idam fermanı alabilmek için kasti olarak veren saray görevlisi, Kara Mustafa Paşa’nın idam fermanını hemen almış ve sevinçlerinden oynamışlardı. Bir Çavuş, koynunda idam fermanı ile Kara Mustafa Paşa’nın huzuruna dikilerek münasip bir lisanla kaderini anlattı. Paşa, iki rekât namaz kıldıktan sonra; odasında serili bulunan halının uçunu toplayarak boynunu cellâdın ibrişim kemendine uzattı. Paşanın başı kesilerek bal dolu bir torbaya konularak Dersaadet’e getirildi. Baldan temizlenen Paşa’nın kesik başı, gümüş bir tepsiye konularak Padişah’ı Ruyu Zemin Dördüncü Mehmed’e gösterilerek ibret taşına konuldu.

Rüşvet almak suçu ile suçlanan Sadrazam Halil Hamit Paşa,–Kendileri Ecevit’in Amerika’dan getirmiş olduğu ve İkinci Eşinin İran asıllı ve CİA değerlendirme merkezi uzmanı olduğu iddia edilen bir kadın olduğu da söylenen—DERVİŞ Bey’in Dedeleridir. Sadrazamlıktan azledilerek sürülmüş olduğu İmroz adasında boğdurularak kesik başları Dersaadet’e getirilip, gerekli gösteriden sonra Karaca Ahmet’e, başsız gövdeleri de boğulduğu yerin mezarlığına defnedilmiştir.

Kesik başı Baş Kesme fermanını verene götürmek Emevi halifesi Yezit’ten örnek alınmıştır. Yezit, Kerbela’da kestirttiği Hz. Hüseyin’in kesik başını Şam’daki sarayına getirterek, elindeki sopa ile dişlerine vurarak oynamıştı.

15*-BOĞMAK.

Osmanlı İmparatorluğunda en çok kullanılan bir idam şekliydi.

1*-Kement,

2*-Urgan,

3*-Yay kirişi,

4*-İbrişim kullanılırdı.

5*-Elle Boğma: Bebek halindeki Şehzadelere uygulanırdı. Şehzade Ahmet’in hamamda boğulması gibi. Kuyucu Arnavut Murat Paşa, dokuz yaşındaki bir çocuğun babasının Celalilere saz çaldığını söylemesi üzerine, bu çocuğu boğması için kime emir vermişse dinletemediğinden, kürkünün eteklerini sıvayarak bu Masum Türk çocuğunu elleri ile boğarak cesedini kuyuya atmıştır.

Cellâtlar öldürülmesi ferman edilen Kimselerin boyunlarına yağlı kement atarak, kemendin iki ucundan iki cellât asılarak boğma işlemini yerine getirirlerdi.

8 Haziran 1389 tarihinde; Kosova Muharebe sahasındaki Birinci Muradın otağı Hümayununda Şehzade Yakup Çelebi yay kirişi ile boğdurulmuştu.

06 Ekim 1553 senesinde; Birinci Süleyman’ın Otağı Hümayunlarında büyük oğlu Şehzade Mustafa sırtına,Zal Mahmut adlı birisinin  baltanın kıblesi ile vurması sonucu  düşürülmüş ve kement ile boğulmuştu.PS:Bu Şehzade katilinin İstanbul’da kendi adını taşıyan bir camisi vardır!

İran’a özel olarak gönderilen Ali Ağa isimli Katilde, kuşağının arasına saklamış olduğu muhkem yay kirişi ile Şehzade Beyazıt’ı ve dört oğlunu boğmuştur.

Üçüncü Mehmet te (19 ) karındaşını kement ile boğdurmuştu. Şamanist Türklerde insan kanı akıtmak büyü günah ve suç sayılması Osmanlıya da örnek olmuştu.

İstanbul’a gündüz vakti öküz arabalarının girmemesi hususunda Dördüncü Murat, bir ferman yayımlamıştı. Konuk olduğu bir bağ evinden, bir öküz arabasının İstanbul’a girişini görerek, kubbe altında devlet umurunu görüşmekte olan sadrazamını derhal Huzurlarına çağırtarak, fermanını uygulatamadığı için, zavallı Sadrazamını bağ kuyusunun ipi ile boğdurtmuştu.

İki kardeşini boğdurtan Genç Osman da kement ile boğulmuştur. Bu kement cinayetleri saymakla bitmez!

Merzifonlu Kara Mustafa’yı boğan ipek kemendin Viyana’da bir müzede saklandığını okumuş ve resmini de görmüştüm.

16*-İŞKENCE ÇEŞİTLERİ:

A-Kol ve ayak kemiklerini kırmak,

B-Gözlere kızgın mil çekmek,

C-Gözlere kızgın sirke dökmek,

Ç-Kulakları, burnu, dudakları ve dili kesmek,

D-Kılıç ile sakal tıraşı yapmak,

E- Sinirleri çekmek,

E-Parmakları kırmak,

D-Tırnakları sökmek.

ÇELLÂTLIK MÜESSESESİ.

Benim çok kendisiyle övünen bir komutanım vardı. Benim Sevgiye ve Saygıya dayalı ast ve üstlük ve Komutanlık anlayışımı beğenmediğini açıkça söylemezdi. Arada, sırada:

“Türkoğuz, devlet zorla yönetilir!” Derdi. Bu zor mantığı egemenleri falakacı başılıktan Cellât başılığa götürmüştür. Osmanlı Cellât kullanma işine üç kişilik resmi bir kadro ile başlamıştı. Devletin sınırları genişledikçe Cellât sayısı da arttırılmış (70)Cellâda çıkartılmıştır. Topkapı sarayında, şimdi yıkılmış olan odalarında kalırlardı. Cellât başına ve en büyük âmir olarak ta Bostancı başına bağlı idiler. Çingenelerden ve Hırvatlardan seçilirlerdi. Dilsiz ve sağır olanlar bu devlet hizmetinde kullanılırlardı. En ünlüleri ve gaddarları Kara Ali isimli bir cellâttı. Tüm işkence aletlerini kemerlerine takılı olarak taşırlardı. Resmigeçitlere de “Cellâtlar Alayı” olarak alay halinde iştirak ederlerdi. Ayrı mezarlıklara gömülürlerdi, mezarlarının başlarına da yazısız siyah taşlar dikilirdi. İstanbul’da Eyüp taraflarında birkaç cellât mezarı kalmıştır. Cellât teşkilatını Abdülmecit ortadan kaldırmıştır.(1839–1861).

Davos dönüşünde, Sayın Recep Beyimizi”Son Osmanlı Padişahı” yazılı bir bez ile karşılamışlardı. Merak etmiştim, bu Padişahımızın cellâtları var mıdır diye. Ergenekon, Balyoz gibi YOZ dosyalar ortaya çıktığında, şerefleri ve insanlık onurlarını kalemleri ile kirletmekten çekinmeyen yazar cellâtlar ortaya çıktığında bayağı rahatladım.”Cellâtsız Padişahlık olmazmış.”

2 yorum:

Adsız dedi ki…

Bu kadar sapık bir düşünceye garkolmuş bir adam daha görmedim, dininden, Türklüğüne, peygamberinden, insanlığa herkese hakarete varan yazılan yazmış,salakça,düstursuzca ve ilkokul 5 seviyesinde zekayla yazılmış,kökeninin de kesin bozuk olduğu kanaatinde olduğum Zerdüşt bir adamın hezeyanları.

3 Ocak 2012 13:58

Adsız dedi ki…

Doğruları yazmış öldürülen bir sürü masumun kanına girdiler gidin birde kuyucu murat paşayı araştırın binlerce kişiyi öldürmüş 3. ahmetin emriyle halktan vergileri zorla alıp lale devrinde zevki âlem yapmışlar halk isyan edince şerefsizce öldürmüşler

30 Mayıs 2012 10:18

 

 TC. - idamlar