Avrasya ABD Başkanı B. Obama’nın “Asya’dan Afrika’ya,Amerika’dan Yakın Doğu’ya kadar demokrasiyi desteklemeye devam edeceğiz” siyaseti ile,
Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in “Dünyada bir takım genel modellere göre yaşayamayan ülkeler ve bölgeler var. Orada toplum farklı ve nihayetinde geleneklerin de farklı olduğunu kabul etmeniz gerekir” siyaseti bileşkesinde değişiyor.
*
Uluslararası dengeler ABD ve Rusya’nın gerek ekonomik, gerek siyasi alanda güçleri yeni askeri ve ekonomik birliktelikleri ortaya çıkarırken,
Yeni Avrasya; ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen perspektifinde tek küresel sistemin, birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri bir ufukta doğuyor.
*
ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinin barış temelinden yükselmesi için Rusya’nın BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğünde yeni statünün oluşturulması karşılığında müttefiklik düzeyinin gelişmesi halinde;
İşbirliği ile İsrail-Filistin arasında barışı sağlamak -bunun için, Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması -o sırada,İran’ın nükleer programının engellenmesi ve diğer konuların çözülmesine uğraşılıyor.
*
Bu esnada Atatürk’ün “Bütün soy gururumuzu,Türk olmanın içinde buluruz” ifadesiyle çizdiği ulusal bütünlük ve “Bağımsızlıkçı, Antiemperyalist ve Çağdaş” olmak idealizminde Türkiye Cumhuriyeti’nin 90.yıldönümü -ne yazık ki,
Ulusal butünlükten ve Türklük idealizminden nasipsiz, İslamcı olduğu için kendi kaderine sahip çıkamaz Başbakan Erdoğan iktidarı yönetiminde idrak ediliyor.
*
Üstelik, ABD desteği ile Başbakan Erdoğan’ın,”Osmanlı’nın ardından Türkiye’yi İslam toplumlarına Vatikan benzeri ekonomik güç olması projesi” sıkıştığı “Suriye ve Irak jeopolitiğinde bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” projesi -ya da,
Türkiye’nin etnik terörle mücadele stratejisinin fiyasko ile sonuçlanması ardından “silahların bırakılmasıyla Terör Sorunu’nun biteceği,Türklerin ve Kürtlerin bir arada kardeşçe ve eşitlik içinde yaşayacağı, “Türkiye topraklarından ve İran’ın batısından, Irak’ın kuzeyine,Suriye’nin kuzeyinden doğusuna ve Akdeniz’e ulaşan koridora kadar genişlemiş Orta Doğu Konfederal Devleti ” projesinin de çöktüğü bir durum yaşanıyor.
*
Çünkü, değişimin Ortadoğu’da büyük bir siyasal mücadeleye yansıdığı ve yeni dengelerin oluşturulması için her siyasi gücün kendine avantaj sağlamaya çalıştığı şu süreçte, Kürtler bölgeden etkin kazanımlar peşindedir.
Bir yandan Türkiye, Suriye ve İran’da demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri,birlik ve dirliklerine yönelik ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanmaları anlamında Kürt Sorununa,
Öte yandan Türkiye’de, İran,Irak,Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendisinden başka egemen gücü kabul etmeyen bir ulus devletin oluşması anlamında Kürdistan Sorununa çözümü zorluyorlar…
*
Cumhuriyet’in 90.yıldönümünün yaşandığı bu günlerde,Kürt Hareketi bir isyan hareketinden çıkıp barış ve müzakere sürecini güçlendirecek bir tavra yönelmeyi teminen devlet ve AKP iktidarından beklenti içinde olmadan,”Demokratik Ulus Projesi”ni Siyasî, Hukukî,Sosyal,Kültürel, Ekolojik, Ekonomik, Öz Savunma ve Diplomatik boyutlarda hayata geçirmeye yönelmiştir.
“Demokratik Ulus Projesi” Demokratik Ulusa, Ortak Vatana ,Demokratik Cumhuriyete sonra Özgür Kürdistan’a doğru bir çözümdür.
İşte BDP; ABD Washington’da Ulusal Basın Kulübünde ilk Kürt Konferansını düzenliyor.
Öte tarafta Halkların Demokratik Partisi (HDP), Batı’da yerel seçimlerde Kürtler lehinde pozisyon alıyor, farklı bir siyasal kurumlaşma ile özgürlük ve ekonomi alanında farklı kesimlerin siyaset alanına çekilmesine soyunuyor;Cumhuriyet’in 90.yıldönümüne denk düşen şu günde Ankara’da 1.Olağanüstü Kongresini topluyor.
*
Yeni Suriye için Cenevre II Konferansının hazırlıkları devam ededursun,Türkiye bir-bir çöken projelerinin ardından Suriye Kürdistanı’nda Kürtlerin hak kazanmaması için nafile bir mücadele sürüklüyor.
Kürtlere, Rusya’nın muhalefetine rağmen Çeçenistan’dan getirdiği ve El Kaide’ye bağlı El Nusra İslamcı terör örgütüne kattığı can düşmanı militanlarla baskı yapıyor.
MİT organizasyonuyla getirilen -bilhassa, Çeçen militanlar Gaziantep,Kilis,Şanlıurfa,Hatay’dan Suriye’ye sürülüyor -iken, Kürtlerin sınırdan 50 km. ötelenmesiyle arada bir Arap tampon bölgesi kurulmak isteniyor – o bölgede, Irak-Suriye İslam Devleti kurulmak istenmesine aldırış edilmiyor!
Türkiye Suriye’de Kürtleri etkisiz bırakmak için ekonomisini kendine bağladığı Kuzey Irak Kürt Bölge Yönetiminde Barzani’ye bağlı unsurları da kullanıyor.
Barzani’nin Suriye Kürdistan’ın boşaltılmasındaki gayreti, oradaki güçlerin halkın sorunlarını çözemediğini gösterip yıpratması,sınırlarını kapatıp ambargo uygulaması,diğer güçleri PYD’ye karşıt hale getirmek istemesi -sonra, yalnızlaşmış PYD’yi tasfiye ederek Suriye Kürdistanı’nı tümden ele geçirme görüntüsü vermesi
özgürlükleri peşinde ayaklanan tüm Kürtlerin tepkisine uğruyor.
*
Halbuki,Cumhuriyet’in 90.yıldönümünde şaşırtıcı bir gelişme bu hatta yaşanmaktadır!
AKP iktidarı Irak Başbakanı Şii Maliki’ye sırt çevirerek Sünni Barzani ile ilişki kurması,merkezi yönetimini dışlayarak Barzani ile petrol anlaşmaları yapması ardından, yakın bir zaman öncesine kadar “Yezit”olarak ilan ettiği Nuri Maliki’yi Ankara’ya davet etmiştir!
Peki ama bu noktada, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ile yapılan görüşmelerde kantarın topuzu hangi yönü gösteriyor?
*
Her dönemin sorunu demografik yapısı Kürtler, Araplar, Türkmenler, Asuriler ve Keldani’lerden oluşan, petrol kaynakları nedeniyle yoğun hesapların yapıldığı,
Osmanlı’nın I.Dünya Savaşında yenilmesi, galip devletlerin 1918’de Osmanlı’ ya Mondros Mütarekesi’ni imzalatması,Osmanlı’nın elinde kalan toprakları Misak-ı Milli sınırları olarak kabul etmesi ardından Lozan Konferansı’nda görüşülüp sonuca bağlanmayan “Musul-Kerkük Sorunu” -bugün de, Ortadoğu’nun ve Kürtlerin statüsünün belirlenmesinin merkezinde yer alıyor.
*
Irak savaşı günlerinde ABD’nin gerek Irak üzerinde gerek Musul-Kerkük üzerindeki siyasetini garantiye alabilmek için Kürtlere,
Türkiye’nin ise Lozan antlaşmasından beri kendine ait olduğunu savunduğu Musul-Kerkük’ü garantiye alabilmek için Kuzey Irak Kürt Yönetimini denetimi altında tutup bölge politikalarını garantiye alması bileşkesinde;
ABD geliştirdiği ve Türkiye’yi ortak ettiği “Osmanlı’nın ardından Türkiye’yi İslam toplumlarına Vatikan benzeri ekonomik güç olması projesi”nde gerileme ve nihayet projenin yaslandığı “Suriye ve Irak jeopolitiğinde bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” projesinin de çökmesiyle;Musul-Kerkük Sorununda yeni bir döneme girilmiştir.
*
Irak Anayasası’nda 140. madde, Kürdistan Federal sistemine dâhil olmayan yerleşik alanların durumunun referandumla netleşmesini öngörüyor.
Madde Ortadoğu’nun yeniden belirlenmesinin kilidi gibidir -o nedenle, ABD bu maddeyi Kürtlere ve Türklere karşı koz olarak kullanırken,Türkiye maddenin uygulanması halinde Federe Kürdistan’ı işgal etme noktasındadır.
Barzani ise 140. Maddeyi uygulamaya çalışmaktan çok bunu ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi yararına Kürt Hareketinin terörizmden demokratik siyasete evrilmesi için kullanıyor.
*
Çünkü Musul-Kerkük Sorununu bağlayan 140.madde;ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinin barış temelinden yükselmesi için Rusya’nın BM merkezinde yeni bir statünün oluşturulması karşılığında;
İşbirliğiyle İsrail-Filistin arasında barışı sağlamak -bunun için, Cenevre II Barış Konferansı ile Suriye iç savaşının önlenmesi,yeni Suriye’nin kurulması -giderek, İran’ın nükleer programının engellenmesi ve Sünni-Şii ekseninin lağvedilmesiyle Bağımsız Kürdistan Devleti ile Irak Devleti arasında toprak sınırının belirleyenidir.
*
Demek ki, Lâik Cumhuriyet’in 90.yıldönümünde, Cenevre II Konferansı öncesi toprak görüşmeleri de usul-usul başlamıştır…
28.10.2013