CADILAR BAYRAMI

untitled

CADILAR BAYRAMI

Hüseyin MÜMTAZ

Kıbrıs’ta şu aralar çılgın bir Cadılar Bayramı kutlama hazırlığı var.

                Vikipedi diyor ki; “Cadılar Bayramı, her sene 31 Ekim’de kutlanan, Pagan ve sonrasında Hristiyan kökleri olmasına rağmen günümüzde seküler bir kutlama halini almış bayram. Çocukların genellikle korkunç kostümler giyerek kapı kapı dolaşıp şeker, meyve ve diğer hediyeleri topladığı bir bayramdır. Diğer Cadılar Bayramı aktiviteleri arasında maskeli balolar, korku filmi seansları ve perili olduğuna inanılan evlere düzenlenen geziler sayılabilir”.

                Asıl gün 31 Ekim ama kurum ve kuruluşlar, daha çok özel sektör ve özel okullar “etkinliği” daha rahat olsun diye hafta sonuna denk gelen 26-27-28 Ekim’den itibaren başlatmayı tercih ediyorlar.

                Gerçi henüz burada “çocuklar korkunç kostümler giyerek kapı kapı dolaşmıyorlar” fakat “ergen abi ve ablaları”, içinde mumlar yanan gözleri oyulmuş kabakların kapı önlerine konulduğu eğlence yerlerine hayli rağbet gösteriyorlar.

                Çocuklar ve gençler dedik.. O halde “eğitim sistemi” ve “eğitmen-öğretmenler”..

                Bir felâket…

                Burada bir parantez açıp önce “DEVLET”ten ne anladığımızı ortaya koymalıyız..

                Anladık, DEVLET’imizi demir asa, demir çarık dışarıda şu veya bu sebeple kapı kapı dolaşıp tanıt(a)mıyoruz.

                Ama içeride DEVLET gibi olmamızın, davranmamızın, “mış” gibi yapmamızın önünde ne engel var, kim engel oluyor, olabilir?

                “Dingo’nun ahırı” demeyeceğim, utanırım ama “sorma gir hanı” derim pekâlâ.

                Geçen Cumartesi Arasta, Selimiye etrafı ve Büyük Han’daydık. Tek “Türk” bizdik.. Rumlar ve Mezopotamya’nın bütün sakinleri olanca dil-din-cins ve ırklarıyla doldurmuştu etrafı.

                Yanımızdaki masada tesadüf, sömürge artığı bir ulema-zâde çift oturuyordu.

                Her devrin adamları, her dönemin vazgeçilmez “danışmanları”..

Artık ne danışılıyorsa.

Masalarındaki yabancı çiftle Rumca, İngilizce bazen de Türkçe çok güzel sohbet ettiler..

Gözleri-dünyaları Köşklüçiftlik’ten, İngiliz Elçiliği’nden ötesini görmüyordu.

Hükümet yeni kuruldu ya, her gün bir sendika yahut dernek bakanları ziyaret ediyor. Maliye Bakanı önümüzdeki yılın bütçe çalışmalarına sendikalarla görüşerek başlıyor. Her gün her kanalda bir başka sendika boy gösteriyor..

Ne kadar “demokratik” bir toplum..

“İçeride devlet gibi davranmak” dedik ya, nasıl olacak? Her önüne gelenin kafasına göre davranmasının önüne nasıl geçilecek?  

                KKTC’nin Öğretmen Sendikası (KTÖS) Başkanı Şener Elçil’in, tanımadığımız Rum Yönetimi sınırları içindeki İngiliz Okulu’nun Yönetim Kurulu Üyesi olduğunu belirtmemiz zannederim rezaletin boyutları hakkında fikir sahibi olmanıza yardımcı olacaktır.

                “Atama” Rum Hükümeti tarafından yapılmıştır.

                Ama Elçil bu devletten maaş almaktadır.

                Elçil ve benzeri sendikacılar hem bu devletten maaş almakta hem de yine bu devletten aldıkları harcırah ve yolluklarla yurt dışına gidip Rumlarla beraber bu devlete sövmektedirler.

                Bu devletten maaş alan nice memur, müdür ve çalışanlar çocuklarını o İngiliz Okulunda okutmaktadırlar.

                Ve o İngiliz Okulu Kurban Bayramını resmi tatil olarak tanımamaktadır.

                Okulun Yönetim Kurulu Başkanı Magda Nicholson; “Okulun politikası vardır. Veliler bunu bilerek çocuklarını gönderiyorlar. Yetişkinler her zaman olduğu gibi yoktan sorun yaratıyorlar. Oysa çocuklar gayet güzel beraberlik yaşıyorlar” diyor.

                Kurban Bayramı’nın resmi tatil olmadığı okula hangi KKTC devlet memur/müdürleri çocuklarını gönderiyor?

                Bitmedi..

                Rum basını (Politis)’ndan öğrendiğimize göre;

“Başpiskoposlukta Birlikte Yemek Yediler… Başpiskopos-Müftü Yakınlaşma Yemeği”.. “Karpaz Piskoposu”nun Apostolos Andreas Manastırı’nı ziyaret etmesine izin verildiğini; II. Hrisostomos’un da Kıbrıslı Türk Müftü Atalay’ı Rum tarafına, Başpiskoposluk binasındaki akşam yemeğinde ağırladığı”nı ancak “onlardan” duyuyoruz.

Gazete, şu detayları verdi:

“İki toplumun dinî temsilcileri arasında iyi ortam geliştirilmesi hedefiyle geçen hafta, bir dizi perde gerisi temas ve gözlerden uzak ziyaret gerçekleşti. İşgal rejimi Hristoforos’un Kuzey’e girişini 2012’de yasaklamıştı. Gazetemizin edindiği bilgilere göre, Karpaz Bölge Piskoposu manastırı ziyaret fırsatı buldu. Ziyaretinde, kendisine işgal bölgelerinin müftüsü Talip Atalay eşlik etti. Ziyaret basın ışıklarının uzağında gerçekleşti ve Karpaz Piskoposu diğer şeyler yanında, tarihi binanın restorasyonu prosedürü hakkında bilgi edinme fırsatı buldu. Buna paralel olarak, işgal bölgelerinin müftüsü geçen Cuma günü özgür bölgelere geldi. Kendisini Başpiskopos Hrisostomos karşıladı. Atalay, ziyareti sırasında Başpiskoposluk’ta da misafir edildi ve Kilise’nin başı (II. Hrisostomos) kendisine akşam yemeği verdi. İşgal bölgelerindeki Müslümanların dinî lideri Larnaka’daki Hala Sultan Camii’ni de Neapolis Bölge Piskoposu Porfiriu eşliğinde ziyaret etti”.

Haber duyulunca “Müftü” Atalay dedi k; “Biz Hrisostomos’la 2011’den beri görüşüyoruz”.

Neyi görüşüyorsunuz, nasıl görüşüyorsunuz?

Devletin onaylanmış hangi resmi planı-programı çerçevesinde görüşüyorsunuz?

Yanınızda hukukçu, tercüman, tanık var mı? Görüşmelerin tutanağı var mı?

Kahve sohbeti mi yapıyorsunuz, önceden devlet organlarınca onaylanmış bir çerçeve dâhilinde mi görüşüyorsunuz?

Hala Sultan’ı ziyaret edebilmek için Hrisostomos’un iznine mi ihtiyacınız var?

Siz Karpaz Piskoposunun eşiti misiniz ki onun ancak Karpaz’ı ziyareti karşılığında size de Hala Sultan izni veriliyor?

Bitmedi..

Milliyet’in 19 Ekim tarihli haberine göre;

“Kıbrıslı Türk gençlerine uygulanan spor ambargosunun kaldırılması amacıyla, Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu (KTFF) ile Kıbrıs Rum Futbol Federasyonu (KPO) arasında devam eden görüşmeler Zurih’e taşınıyor. İki federasyon Başkanı ve yetkililer, FIFA Başkanı Joseph Blatter tarafından Zürih’e davet edildi. 5 Kasım’da yapılacak toplantıya UEFA Başkanı Michel Platini de katılacak. FIFA Başkanı Blatter, daha önce yaptığı açıklamada, sporda ‘Kıbrıs’ı birleştirmek istiyorum’ diye konuşmuştu.

Ada’da spor ambargosuna yönelik adımlar, KTFF Başkanı Hasan Sertoğlu, KOP Başkanı Kostakis Kutsokumnis, FIFA ve UEFA gözlemcileri arasında yapılan görüşmelerle başlamıştı. İki federasyon yetkilileri, belli bir noktaya geldikten sonra FIFA’nın sürece tam olarak dahil olmasını istedi. Bunun üzerine konu Blatter’e aktarıldı ve ‘Kıbrıslı federasyonların spor ambargosu konusunda adımlar atmaya hazır olduğu’ ifade edildi.

Milliyet’in edindiği bilgilere göre, Zürih’te yapılacak zirvede ortaya bir belge çıkacak. Bu belge 2004’te Ada’da referanduma sunulan Annan Planı gibi olacak. İçerisinde, Kıbrıs Türk ve Rum Federasyonlarının atacağı adımlar yer alacak. Taraflar bu belgeleri alarak, ülkelerinde Federasyon Genel Kurulu’nda onaya sunacak. Aynı gün aynı saatte onaya sunulacak belge kabul edilirse, Kıbrıs’ta yeni bir süreç başlayacak.

Plana göre, Kıbrıs Türk tarafı ile Rum Kesimi’nin Ada’da ayrı bir federasyon şeklinde çalışmalarını sürdürmesi, uluslararası bir platformda ise ‘tek çatı’ altında olmasının isteneceği ifade ediliyor. Buna göre, KKTC’de ayrı federasyon çalışmalarını sürdürecek, ancak FIFA ve UEFA gibi platformlarda ise Ada’nın tek bir temsiliyeti olacak. Toplantı ile ilgili Milliyet’e konuşan KTFF Başkanı Sertoğlu, ‘Ne çıkarsa bizim için avantajdır. Çünkü şu anki durumdan daha kötüsü olamaz’ dedi. KTFF olarak yoğun bir çaba sarf ettiklerini kaydeden Sertoğlu, ‘Bütün adımlarımız Kıbrıs Türk gençliği içindir’ dedi”.

“Müftü” için sorduğumuzu “Futbol Federasyonu Başkanı” için de soralım.

Neyi görüşüyorsunuz, nasıl görüşüyorsunuz?

Devletin onaylanmış hangi resmi planı-programı çerçevesinde görüşüyorsunuz?

Yanınızda hukukçu, tercüman, tanık var mı? Görüşmelerin tutanağı var mı?

Kahve sohbeti mi yapıyorsunuz, önceden devlet organlarınca onaylanmış bir çerçeve dâhilinde mi görüşüyorsunuz?

Hangi Annan Planı? Annan Planı’ndan ağzımız yanmamış mıydı?

Bitmedi..

KKTC’nin bir Dışişleri Bakanı var..

Her gün konuşuyor. Her fırsattan istifade konuşuyor. Herkesle konuşuyor.

Müzakereler “Ekim ayında başlamalı” diyor, bir gün sonra “Noel’e kadar” diyor.

Ve bomba patlıyor.

Yine Rum basınından öğreniyoruz; (Müftü’nünkü gibi)

“Nami- Mavroyannis Arasında Gizli Görüşme iddiası..22 Ekim 2013 Salı 09:49

Rum Kaynakları Gizli Görüşme Söylentilerini Rum Yönetiminin Doğrulamadığını Ancak Yalanlamadığını Da Vurguluyor.

KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami ile Rum tarafının Kıbrıs sorunu müzakerecisi Andreas Mavroyannis’in gözlerden uzak görüşmeler yaptığı öne sürüldü.

Fileleftheros “Temaslar… Nami-Mavroyannis görüşmeleri… Gözlerden Uzak Gerçekleştiriliyor” başlığıyla aktardığı haberinde, Nami-Mavroyannis görüşmelerinin sosyal toplantı şeklinde Rum tarafında, özellikle Kıbrıslı Rumların evlerinde yapıldığını yazdı.

Gazeteye göre Rum tarafından “yetkili” bir kaynak “görüşmeler yapıldı ama Osman Ertuğ ve Andreas Mavroyannis arasındakiler gibi müzakereler değil” dedi.

Rum kaynakları son günlerde Rum tarafında, Rum tarafının müzakerecisi Mavroyannis’in Dışişleri Bakanı Nami ile gizli görüşmeler yaptığı yolunda söylentiler dolaştığına vurgu yaptılar.

Nami ile Mavroyannis’in son on gün içerisinde biri Rum tarafında, biri KKTC’de, biri de ara bölgede olmak üzere üç kez görüştüğü iddia edilen haberde Anastasiadis hükümetinden bir yetkilinin, bu söylentileri ne doğrulamadığı ne de yalanladığı, sadece “Kenarda köşede yaptıklarımızı yorumlamayız. Hiçbir şey Kıbrıs Türk toplumu lideriyle veya onun temsilcisiyle müzakerelerin yerini alamaz” dediği kaydedildi.

Simerini “Mavroyannis-Özdil Nami Gizli Temasları Mı” başlığıyla yansıttığı haberinde Mavroyannis ile Nami’nin son ay içerisinde en az üç kez görüştüğü yazdı, şunları ileri sürdü:

“Ekim ayı başlarında Mavroyannis’in, 12 Ekim’de de Nami’nin evinde, birkaç gün önce de ara bölgedeki Dayanışma Evi’nde görüştükleri yolunda bilgiler var. Kıbrıs Rum tarafı bu bilgileri doğrulamıyor ancak yalanlamıyor da. Dışişleri Bakanlığı’ndan yetkili bir kaynak SigmaLive’a ‘görüşme masasında bir şey olursa ve müzakereleri zedelemeyecekse olursa bunu görüşebiliriz ancak bu meselede görüş belirtemeyiz’ dedi.”

Müftü ve Federasyon Başkanı için sorduğumuz soruları bir kere de Dışişleri bakanı için soralım.

Neyi görüşüyorsunuz, nasıl görüşüyorsunuz?

Devletin onaylanmış hangi resmi planı-programı çerçevesinde görüşüyorsunuz?

Yanınızda hukukçu, tercüman, tanık var mı? Görüşmelerin tutanağı var mı?

Kahve sohbeti mi yapıyorsunuz, önceden devlet organlarınca onaylanmış bir çerçeve dâhilinde mi görüşüyorsunuz?

Rum evlerinde, özel, gizli görüşmeleri hangi cesaretle yapıyorsunuz?

Yetkiyi kimden aldınız?

Kim verdi?

Devlet devlet olsa, devletin organları devlet olduklarına hiç olmazsa içeride inansa her önüne gelen her istediği ile keyfine göre ve istediği gibi görüşebilir mi?

Adını siz koyun..

15 Kasım’da neyi, hangi sıfatla kutlayacağınızı iyi düşünün..

Ya hiç kutlamayın..

Kutlayacaksanız da “devlet”inizin adamı olun.. Adam olun. 27 Ekim 2013

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

CADILAR BAYRAMI - untitled1