HAKAN FİDAN MESELESİ

17 Ekim’de Washington Post’da gazeteci David Ignatius, MİT Müşteşarı Hakan Fidan’ı İran ile yakın ilişkili gösteren ve Ortadoğu’nun hızlı değişiminde Türkiye’ye etkisizlik biçen bir yazı yazdı.
Hakan Fidan’a açık saldırı niteliğinde bu yazının benzerleri Amerika ve İsrail’de peşpeşe yayımlanıyor.

*
Başbakan Erdoğan, ABD ve İsrail basınında hakkında iddialar yayınlanan Hakan Fidan’a,”MİT müşteşarımız ile uğraşılıyor.Kim uğraşıyor? Dikkat edin.Bunlar çok önemli. İçeriden de uğraşanlar var,dışarıdan da uğraşanlar var.Biz memnun olduğumuz bürokratımıza, teknokratımıza sonuna kadar sahip çıkarız; icazetini de birilerinden almayız” ifadesiyle sahip çıkıyor.

*
Müşteşar üzerine yayımlanan olumsuz yazılarla amaçlanan nedir?
Başbakan’ın müşteşara sahiplenişi ne anlama geliyor?
Yoksa İsrail ve ABD, Suriye sorununda ihtilaflı olduğu Türkiye iktidarını hedefe mi alıyor?

*
Türkiye- İsrail arasındaki ilişkiler iki ülkenin iç ve dış dinamikleri çerçevesinde şekilleniyor.
Nitekim,bir zaman önce Fethullah Gülen ve AKP lider takımı, İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin toplumsal istikrarı sağlamadığı, ceberrut Atatürkçü yönetimlerin ulusçu,üniter, milliyetçi varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettiği ve hep Batı’ya dayanmak zorunda kalındığı tezleriyle,
ABD ve İsrail’in Orta Doğu’daki çıkarlarına güvenlikli bir bölge oluşturmak ve itikadî hedefleri yönünde İran’ın nükleer programında uluslararası kamuoyu ile tam işbirliğinde olmayışını küresel tehdit olarak dayatan tezi arasında işbirliği geliştirilmişti.

*
Sonra Türkiye’nin bu işbirlikçi ekibi yıllarca insanların eğitim,sağlık gibi alanlarda kalitelerini oluşturmayla insan sermayesi ve çıkar algısıyla güçlendirilmiş din-iman yoluyla kişiler arası ilişkilerin,güvenin,duyarlılıkların sağlanması ve hedefe yönelişlerinden geliştirdikleri sosyal sermaye yatırımıyla -giderek,
İcra-yürütme-yargı kuvvetleri, tüm cumhuriyet kurumları, özerk kuruluşlar, siyasi partiler,İslami sermaye, silahlı kuvvetler üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletine egemen oldu.

*
Egemenlik eşzamanda, “Amerika’lıların güvenliklerinin; askeri kapasite,erişim olanakları,üstün kaynakları,diplomasi,ekonomik kalkınma ve etki sağlamaya yönelik gücüyle noksanlıkları olan uluslararası sisteme rağmen küresel işbirliği sayesinde yaratılacak barışcıl ve istikrarlı dünya ile sağlanacağı,barışçıl ve istikrarlı dünya için farklı coğrafyaların sorunlarının sadece askeri değil yeniden yapılanma,yetki devri gibi insan odaklı yöntemlerle çözüleceği” anafikrinde Ulusal Strateji Belgesi doğrultusunda ABD ve İsrail ile paylaşıldı.

*
Milli İstihbarat Teşkilatı rejimin emniyetini, devletin Milli Güvenlik Politikasını yürütmek için yurt içinde ve dışında askeri, siyasi,ekonomik, sosyal,coğrafi, biyografik,ulaştırma ve muhabere çalışmalarının bütünlüğünü sağlamaktadır.
Egemenlik paylaşımı -işbu, Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinde Türkiye’nin demokratikleşmesini denetleyen ABD-CIA,Kürtlerin demokratikleşmesini denetleyen İsrail-MOSSAD, TSK’yı denetleyen NATO ile bunların önünde -bir yanda, Başbakan Erdoğan’a -öte yanda,Fethullah Gülen’e bağlı unsurları kapsıyor; bu yeni Türkiye’dir.
Müşteşar Hakan Fidan,Başbakan Erdoğan’ın siyasetini temsil ediyor…

*
Birlikte Amerika’nın ılımlı islam vizyonu çerçevesinde hilafetin temsilcisi Osmanlı’nın ardından oluşan devlet yapılanmalarının Vatikan benzeri ekonomik güç olunması misyonuna karşı -zımnen,
AKP iktidarının liderliğinde İslam ülkelerinde “Kur’an ve Sünnet” kaynağından Batı’nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere rahmet olacağı inancı ve “İslami Devlet” amacı yürütülmeye başladı.

*
Bu sırada,yaşandığı günün şartları çerçevesinde gelişen Mavi Marmara olayı ardından Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesini engelleyen;
Özür konusu Netanyahu-Erdoğan telefon görüşmesiyle halledilmiş, tazminat konusu taraflar arasında hâlâ görüşülmekte, Gazze’ye abluka/ambargo ise Mısır’daki yeni rejimin kaçakçılık yapılan tünelleri yıkması ardından,silah ve mühimmat girişi hariç, fiilen kalkmış durumdadır.
Türkiye yıllık enerji faturası olan yaklaşık 50 milyar doların yüzde 45′ ini kapsayan doğal gaz ihtiyacında İsrail’in Doğu Akdeniz’deki gaz rezervlerinin en rasyonel şekilde pazarlayabilmesi noktasındadır -rağmen,ilişkiler bir türlü normalleşmiyor…

*
Çünkü,küresel serbest piyasaların Arap Baharı süreciyle İslam ülkelerinin uyum kapasitelerine verdiği teşviklere rağmen, İslam toplumları -ne, ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde olmasını temin edebilmiş -ne de, demokrasi başlığında hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarını güvenceye alamamıştır.
Üstelik -işte, Mısır’da görüldüğü üzere ülke politikaları şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak bir İslami ideoloji oluşturmaya dayanıyor -ki,
Uygulanması halinde İslam toplumlarındaki kitlelerin, Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu ve Müslüman halkları her türlü zulme maruz bıraktığı fikrinden, Batı’nın “İslami Cihad” la karşı-karşıya kalması işten bile değildir!

*
Nitekim, Suriye’deki iç savaşın Ortadoğu’nun parçalanmasına neden olacağı -bunun, İsrail’in bölgedeki izolasyonunu büyüttüğü ve kapsamlı bir Ortadoğu barışının fiilen beklemede kalmasına neden olduğunun anlaşıldığı bir sırada, İslam toplumlarındaki siyasi ve sosyo-ekonomik dinamiklerden gelişen İslami Cihad akımlarının tehditi büyük bir endişe kaynağı oluşturmuş bulunuyor.

*
İsrail’in güvenliği merkeze alınmış ve İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planı için Suriye savaşının bölgeye yayılmasının önlenmesi, radikalizmin tasfiye edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması- ardından, İran’ın nükleer programına diplomatik çözüm bulunması süreci işletilmeye başlanmıştır.
Mısır’da İslami Cihatçı Müslüman Kardeşler örgütü iktidardan bütünüyle uzaklaştırılmış, diğer İslamcı radikal yönetimler ya da örgütler tasfiye edilmek üzere hedefe alınmıştır.
İşte, ABD: Rusya’nın koordinasyonuyla yeni Suriye’nin kurulmasını teminen muhaliflerin ve Esad’ın bir masa etrafında olacağı Cenevre-2 Konferansı’nın tertiplenmesine çalışıyor…

*
Bu esnada Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün iktidardan edilmesiyle,yeniden Mısır-İsrail ilişkileri güçlenirken -ne ki,
AKP iktidarının durmaksızın Mısır’daki darbeye karşı çıkması ve darbenin arkasında İsrail’in bulunduğunu iddia etmesi,bölgede İsrail ve Türkiye ilişkilerinde kavgaya yol açıyor.
ABD’nin bölgedeki iki müttefiğinin kavgası, İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planı için Ortadoğu’da Suriye savaşının bölgeye yayılmasının önlenmesi, radikalizmin tasfiye edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması- ardından, İran’ın nükleer programına diplomatik çözüm bulunması sürecinde rollerini oynamalarını zorlaştırıyor!

*
Türkiye’nin oluşturduğu zorluk; Cenevre Barış Konferansıyla birlikte gelişecek süreçte Suriye ile ilgili BM Güvenlik Konseyi’nde alınacak bağlayıcı kararın tek taraflı olmaması -yani, Suriye’deki tüm günahlardan Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve bunları destekleyen -mesela, Türkiye’nin de varsa işlediği insani hukuk ihlallerinden payının belirlenmesi konusuna itirazıdır.
Bu konuda Türkiye “Konferansın Esad’sız toplanması halinde bütün vebalin Esad’a yükleneceği” yönünde geliştirdiği, bunu İslami söylemle zenginleştirip bir çok İslam ülkesini ortak ettiği politikadır.

*
Bu konuyu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,”Suriye halkının Esad’ı o masada isteyeceğini düşünmüyorum. Türkiye’nin de dahil olduğu Suriye’in Dostları Grubu, kimin katılacağına karar verecek.Esad rejiminin yaptıklarına karşı hepimizin pozisyonu aynı. 114’e yakın ülke bizimle aynı düşünceyi paylaşıyor.
Bu rejim kimyasal silah kullandı. Katil silahını bıraktığı zaman, suçsuz olmaz. 1400’ten fazla insan kimyasal silah kullanımından dolayı yaşamını yitirdi. Rejim, bu suçun cezasını çekmeli” ifadesiyle açıklıyor.
Ve Cenevre II Konferansını sonuçsuz bırakacak -giderek, Ortadoğu’da İsrail-Filistin arasındaki barışı merkeze alan büyük barışın önünü tıkayan şu formüle işaret ediyor.
“Bosna Halkı, insanlık suçu işleyenlerle aynı masada oturmayı kabul etmişti. Fakat geçen yıl yapılan görüşmelerde şöyle bir şey ortaya çıktı: Ellerine kan bulaşmış insanlarla aynı masaya oturmak istemediler ve onları görüşmeden uzaklaştırdılar” diyor…

*
Bölgesel liderlik beklentisinde Türkiye, Mısır Dışişleri Bakanı Nabil Fahmi’nin Arap olmayan bir ülkenin (Türkiye) Arap islam âlemine önderlik etmesi söz konusu olamaz mealindeki ifadesiyle geride kalmıştır.
Türkiye iktidarı -şimdi, kendi dar alanında sıkıştırılmış ve Müşteşar Hakan Fidan şahsında can damarı Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinden vuruluyor.
Türkiye Başbakan Erdoğan ve Fethullah Gülen’in çevresinde -ya,iktidarın bölünmesi -ya da, Cenevre II Barış Konferansı ile ilgili süreçle sonuna kadar uzlaşılması ikilemindedir.

*
Ne iktidarmış ama!

24.10.2013

Mustafa Kemal Atatürk