Birleşmiş Milletler Örgütü Soğuk Savaş’ın ardından Sovyet ardılları ve Ortadoğu coğrafyasında yaşanan krizler ve müdahalelerle yoğun tartışmaların merkezi oldu.
Değişik krizlerde mevcut mekanizmanın beş daimi üyesi, Batı ve Rusya/Çin’in çıkar bloklaşmasında ya da Batılı ülkelerin kendi çıkarları doğrultusundaki çatışmalarında karşı karşıya geliyor.
Sonuçta büyük güçler ve statüko bloğundaki ikincil ülkeler tatmin olsa da adalet talebinin dayandığı değerlerin göz ardı edilmesi mağdurların ve onlarla değişik nedenlerle duygudaşlık kuran ülkelerin tepkisine yol açıyor.
*
BM ile ilgili bu tür tartışmaların yapıldığı ve Cenevre II Barış Konferansı arefesinde Suudi Arabistan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliğini, Konsey’in Arap ülkelerinde ve İslam dünyasındaki problemleri çözme yeteneğinde olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
Mısır, “Suudi Krallığının yaklaşımını destekliyoruz. Suudi Arabistan’ın aldığı karar güçlü ve cesur bir karardır. Karar ayrıca gerçeklere de uygundur” diyor.
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani, bugün adaletsizliğin dünyanın dört bir yanına yayıldığını dile getirirken, İran nükleer meselesine karşı BM’de sergilenen çifte standart tutumu örnek veriyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “BM insanlık vicdanında itibar kaybediyor; Suudi Arabistan’ın kararı buna anlamlı bir cevap vermektir” diyor…
*
Halbuki, ABD’nin Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen başlıklarında Ulusal Güvenlik Stratejisine ve demokrasiyi destekleme siyasetine dayalı tek küresel sisteminde,
Çevresindeki bölgelerde farklı gelenekler ve ilgilerdeki toplumlarıyla bir takım genel modellere göre yaşayamayan ülkelerin, birbirine bağlı yapıda genel ekonominin gündeminde benzer yaklaşımlarda değil,kendilerine en uygun seçeneği yükümlenecekleri radikal bir değişime yol alınıyor.
Yeni uluslararası dengeler -mesela,ABD ve Rusya’nın gerek ekonomik,gerekse siyasi alanda Avrasya’da ve küresel bazda güçleri beraberinde yeni askeri ve ekonomik birliktelikleri ortaya çıkarmaya-yazıyor.
*
ABD ve Rusya’nın mutabakata vardıkları Suriye’deki beyhude ve yıkıcı askeri seçeneğin karşıtı olarak,krize siyasi bir çözüm bulmak üzere BM Güvenlik Konseyinde alınan Suriye’deki kimyasal silahların imha edilmesi kararı;
Zımnen İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planının hayata geçirilmesi için yeni Suriye’nin kurulması:İran’ın nükleer gelişiminin engellemesi: İslamcı radikalizmin ve aşırılarının lağvedilmesi gibi daha bir çok önemli süreçleri -karşılığında;
BM teşkilatını revizyona uğratmaya yönelik -işte,uluslararası hukukun yalnızca ABD’nin değil, Rusya’nın ve diğer ülkelerinde çıkarları çerçevesinde,BM merkezinden küresel sistem ağlarına yansıtılmasıyla yeni bir dünya statüsü için gerekli uzlaşılara kapı aralıyor.
*
Kapının ardında BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı, Suriye krizinde kimyasal silahların durumu etrafından gelişen çözüm planını teminen Cenevre II Barış Konferansı sürecinde,
Savaşan tarafların uzlaşmaya varamadıkları tüm konuları tarafsız bir uluslararası Jüri Komitesine sevk etmesi -burada, görüşlerin bir araya getirilerek Cenevre-I Bildirgesi ve Kofi Annan planı çerçevesinde sonuç elde edilmesi, bu sonuçların uluslararası, bölgesel ve Araplar tarafından benimsenmesi ardından BM Güvenlik Konseyi’nden bağlayıcı bir kararın çıkartılması gibi zorluklar bulunuyor.
*
En büyük zorluk ise BM Güvenlik Konseyi’nde alınacak bağlayıcı kararın tek taraflı olmaması -ya da, Suriye’deki tüm günahlardan Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve bunları destekleyen Türkiye,Suudi Arabistan,Katar,İran gibi ülkelerin de varsa işledikleri insani hukuk ihlalleri payının belirlenmesidir.
O yüzden savaşan taraflar,Suriye’de 100 bini aşkın hayatını kaybeden her yaşta insanın vebalini,yaşanan trajedinin sorumluluğunu;
“Konferansın Esad’sız toplanması halinde bütün vebalin Esad’a yükleneceği”, “Konferansın Esad’lı toplanması halinde vebalin Türkiye,Suudi Arabistan,Katar gibi ülkelere de ortaklaştırılacağı” yönünde oyun bozan bir hesaba yönelmiş bulunuyor…
*
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun oyun bozmak planı, Cenevre’de planlanan Suriye Konferansı’nın başarısız geçebileceğine dikkat çekmekle başlıyor.
“Suriye halkının Esad’ı o masada isteyeceğini düşünmüyorum. Türkiye’nin de dahil olduğu Suriye’in Dostları Grubu, kimin katılacağına karar verecek.
Esad rejiminin yaptıklarına karşı hepimizin pozisyonu aynı. 114’e yakın ülke bizimle aynı düşünceyi paylaşıyor.
Bu rejim kimyasal silah kullandı. Katil silahını bıraktığı zaman, suçsuz olmaz. 1400’ten fazla insan kimyasal silah kullanımından dolayı yaşamını yitirdi. Rejim, bu suçun cezasını çekmeli” diyor ve Cenevre II Konferansını sonuçsuz bırakacak olan şu formülü açıklıyor:
“Bosna Halkı, insanlık suçu işleyenlerle aynı masada oturmayı kabul etmişti. Fakat geçen yıl yapılan görüşmelerde şöyle bir şey ortaya çıktı: Ellerine kan bulaşmış insanlarla aynı masaya oturmak istemediler ve onları görüşmeden uzaklaştırdılar” diyor…
*
Başbakan Erdoğan ise oyun bozmak için planını BM Güvenlik Konseyi üzerinden kuruyor.
“BM Güvenlik Konseyi kesinlikle bir reforma tabii. İşe nereden başlamak gerekir dersek, BM Güvenlik Konseyi’nin adil bir çizgiye getirilmesi gerekir. Reforme edilmesine yönelik başlattığım bir kampanya var. Bir çok ülkenin liderini aradım aramaya devam ediyorum. Dışişleri bakanımı Avrupa’ya gönderdim. Konuştuğumuz liderlerden bize hayır diyen yok. BM’nin 196 üyesi var. Bu üyelerin kahir ekseriyetinin bir direniş ortaya koyması lazım. Hatta daha da ileri gidilebilir diğer ülkeler çekilebiliriz diyebilir. Bu Güvenlik Konseyini reforme edebilir” diyor.
*
Nitekim, Suudi Arabistan’ın BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliğini reddetmesiyle Konsey’in Arap ülkelerinde ve İslam dünyasındaki problemleri çözme yeteneğinde olmadığı tezinden -işte giderek, İslamcı Cihad’a yürünüyor.
Cenevre II Barış Konferansını Rusya tarafında Suriye,İran ve Kürtler olumlularken,
Henüz ABD İslamcı muhalifleri,Suudi Arabistan’ı ve Türkiye’yi Cenevre’ye net olarak taşıyamıyor!
22.10.2013