CAMİ KAPISINA BIRAKILAN KIBRIS
Hüseyin MÜMTAZ
Cami kapısına yahut uzak bir dağ başındaki çeşme kenarına bırakılan bohçanın içinden ne çıkacağı hiç belli olmaz.
Siz siz olun öyle çıkınlardan, hele içinden terkedilmiş bir bebeğin ağlaması gelmezse uzak durun..
Türkiye’de çok ilginç şeyler bir günün birkaç saatine sığ(dırıl)maya başla(n)mışsa ben Kıbrıs’ta olur olmaz yerlerde bohça/çıkın aramaya başlarım.
1.Açık Toplum Vakfı’nın hazırladığı “Yalnız ve Endişeli Ülke Türkiye” adlı raporda, yapılan araştırmaların Türk halkının Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’e güvensizlikte birçok ülkeyi geride bıraktığı vurgulanmış. Araştırma, Türkiye’de Avrupa Birliği’ne duyulan güvensizliğin, anketin yapıldığı İslam ülkelerinin 7 katı olduğunu ortaya koymuş. Türkiye, 24 ülke arasında yapılan araştırmadaki “uluslararası hukuka güven” anketinde de sondan üçüncü olmuş. Türk halkının “güvensizliğinden” ABD de payını almış.
2. Konrad Adenauer Stiftung Derneği tarafından desteklenen ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. M. Nail Alkan öncülüğünde gerçekleştirilen “Türkiye’deki Üniversite Öğrencilerinin Avrupa Birliği Algısı” anketinin sonuçları açıklanmış. 8 ildeki 14 üniversitedeki bin lisans ve yüksek lisans öğrencisine uygulanan ankette yaklaşık her iki öğrenciden birinin Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine karşı olduğunu ortaya koydu.
3.Hal böyleyken doğal olarak AB Bakanı Bağış da başka işlerle uğraşmaya başlamış, meselâ birden askerliğe merak sarmış ve “Uzun vadede belki de zorunlu askerliğin zaman içerisinde tamamen kalkması da düşünülebilir” demiş.
4.Ertesi gün “ilgili kurum” açıklama yaparak “Askerlik hizmetinde uzun dönem 12 ay, kısa dönem de 6 ay olacak. Yedek subaylık süresi ise 12 ay olarak devam edecek” demiş.
5. Çorum’un bir eski milletvekili kişisel sosyal paylaşım sitesinde bir takipçisi ile okullarda andımızın kaldırılması konusunu yazışırken, “Bu güne kadar Türklüğümün hiç bir faydasını görmedim” demiş.
Türkiye’de “bu güne kadar” Türk olana pozitif ayrımcılık; olmayana da negatif ayrımcılık yapılmadığının bundan iyi bir ifadesi olabilir mi?
Eski vekilimizin ifadesi çok su kaldırır ama bu gün konumuz o değil..
Şimdi… Türkiye’de AB’ye güven yerlerde sürünüyor, askerlik tak/şak kısalıp/kaldırılıyor…..
Kaldırılıyorken….İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Dışişleri Bakanları yıllık eşgüdüm toplantısı sonuç bildirgesinde KKTC ile ilgili paragrafta, Kıbrıslı Türklerle dayanışma içerisinde olunduğu ifade edilerek “50 yıllık Kıbrıs sorununun sonuç alıcı müzakerelerle çözülmesinin gerekliliğine” vurgu yapılıyor.
Ve ille de “kriterlerine demirden bir çıpa ile sıkı sıkıya bağlı tutulduğumuz AB sürecine” meftun çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Nami; “Kıbrıs müzakere sürecinin ekimde başlayıp martta da referanduma gitmesinin” gerçekçi bir hedef olduğunu belirtiyor ve “50 yılın sonunda da bu sorun BM’nin gündeminden çıkmış olur. Bu, dünyaya vereceğimiz son derece anlamlı bir mesaj olur” diyor.
“Annan planında olduğu gibi bir kapsamlı çözüme giderken elbette ki bir toprak düzenlemesi yapılacaktır” diye devam eden Nami, şunları ekliyor;
“Bir kapsamlı çözümde bizi acıtacak konularından da biri bu olacaktır. Bununla ilgili hiç kimsenin farklı bir algı yaymaması lazım. Gerçekçi olmamız lazım. Biz siyasi eşitliğimizle ilgili tüm haklarımızı geri alacağız Rum tarafı da bir miktar toprak bizden alacak”.
Ve bombanın pimini de lâfın sonunda çekiyor..
Kıbrıs müzakere sürecinde Türkiye ile çok iyi bir uyum sergilediklerini ve tam bir işbirliği içerisinde olduklarını söyleyen Özdil Nami, “Zaten Türkiye ile Annan Planı sürecinden başlayarak Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili görüşlerimizin uyuştuğu bir noktadayız. Geçmişte de bu böyleydi” diyor.
Nami, Kıbrıs Türk tarafının pozisyonlarının müzakere masasına yatırılmadan önce Türkiye ile istişare edildiğini ve uyumlaştırıldığını belirterek, “Türk tarafı tam bir takım ruhu içerisinde masada zaten yerini alıyor. Bizim pozisyonlarımız zaten Türkiye tarafından destek bulmazsa dünya kabul edilmesi mümkün değil. Bizim bunu Kıbrıslı Türkler olarak dünyaya kabul ettirmemiz mümkün değil. Kıbrıslı Türkler ile Türkiye arasındaki uyum önem arz ediyor. Bu konuda çok ideal bir noktada olduğumuzu söyleyebilirim. Kıbrıslı Türklerin kabul edeceği her türlü çözümü Türkiye’nin mutlaka destekleyeceğini bize net bir şekilde ifade ediyorlar. İyi bir anlayış ve işbirliği var” diyor..
Bütün günahı ve vebali Türkiye’nin üzerine atıp sudan çıkmış ak kaşık gibi aradan sıyrılıyor.
Devenin hangi eğrisini, yahut Nami’nin hangi yanlışını düzeltmeye başlasak?
Yok, yok alfabesinden başlayalım..
Kıbrıs meselesi 50 yıllık bir mesele değil, 1571’den bu yana süren tam 442 yıllık bir meseledir.
Türklerle Rumlar arasında bir mesele değil, Türklerle Hristiyanlar arasında bir meseledir.
Ve Kıbrıs’ı 1571’de Rumlardan almamıştık ki Rumlara verelim? Niye Rumlarla görüşelim.
Kıbrıs tarihinde Rumlar adaya hiçbir zaman hâkim olamamışlardır. Venedik, Ceneviz veya Lüzinyanlar onlardan daha fazla hak sahibidirler Türklerle masaya oturabilmek için..
Neden ille de Annan Plânına atıfta bulunuyor Nami?
Neden Ekim’de müzakereler ve Mart’ta referandum?
Hangi referandum? Bu kadar kısa sürede referandum metni hazırlanıp, tercüme edilip, halka anlatılıp, propagandası yapılabilir mi?
Yoksa zaten metin hazır mı?
Ve neden ille de “Türk tarafı” toprak verecek?
Neden hep Türk tarafının canı acıyacak?
Yahu İngiliz’in üç kağıdı, 2’inci Abdülhamit’in de basiretsizliği ile ada elimizden çıkana kadar “tamamı” bizim değil miydi?
Neden Rum yıllar içinde gasp ettiği topraklarımızdan bir kısmını daha iade etmiyor bize de ille bizim canımız acıyacak?
“Biz” diyor Nami “siyasi eşitliğimizle ilgili haklarımızı alacağız”..
Şu anda sahip olduğun devlette zaten hür, eşit ve bağımsız, kendi başına buyruk değil misin? Niçin Rum’a ille de yamanıp onun lütfen vereceği bir miktar eşitlik için ağlıyorsun?
Rum’a yamanıp onun uygun göreceği bir miktar eşitlik karşılığında muhayyel bir AB vatandaşlığı rüyası görüyorsan hal ve ahvalin Yunan vatandaşı Batı Trakya ve Ege Adaları Türklerinin perişan durumundan farklı olmayacaktır.
Hem Rum’la neden siyasi eşitlik? Gasp edilen adanın eski hâkimi bizsek, 1960’da kurulan Cumhuriyetin de “kurucu ortağı” isek neden masaya “borçlu” ve “iğreti” oturuyoruz?
Ve Nami, Annan Planından beri Türkiye ile uyum içinde olduklarını söylüyorsa; A)UBP’yi neden eleştiriyorlardı? B) Türkiye’den önce (ve daha fazla) Oslo’lularla neden daha yakın ilişki içindelerdi?
Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü, Oslo (PRIO)’nun adını duymuş muydu hiç Nami?
PRİO’lu iki bayana, hem de Özgürgün daha bakan iken onun bakanlık müdürlerinden birisi eşliğinde Lefkoşa’da öğle vakti neyi anlatıyordu; Özgürgün’ün, UBP’nin, KKTC’nin hangi politikasını eleştiriyordu?
Downer gidip gelmeye başladı, “temsilciler” bir metin üzerinde çalışacaklar, ve “temsilciler” Ankara ve Atina’da çapraz görüşmeler yapacak..
Ekim’de görüşme, Mart’ta da referandum..
Bu arada Türkiye’de askerlik kısalıp/kalkacak.. Askerini azaltan Türkiye’nin Kıbrıs’a kocca bir Kolordu ayırması mümkün olmayacak, KKTC’de de “mecburen” Kolordu, Lübnan yahut Afganistan’daki gibi sadece “sosyal-lojistik-idari” faaliyetlerle görevli bir tabura inecek.. Belki de bundan böyle bir “barış kuvveti” olarak değil de BM bünyesinde “barış gücü” olarak görev yapacak..
E doğal olarak tabii Kıbrıs’ta Türklerin de “biraz” canı acıyacak.
Nami’yi anlıyorum da; KKTC’de dış politikayı yapıp yürütmekle görevli muteber, mutena ve muhterem şahsiyetler de mi acıdan zevk almayı tercih eder hâle geldiler?
KKTC’de acı çekmek istemeyen kimse yok mu?
2004’de Annan Planına “hayır” diyenler nerede?
Benim kulağıma Lefkoşa Selimiye Camii’nin kapısına bırakılan bir kundaktan bebek sesi geliyor.
Bebek ağlıyor.
Duymuyor musunuz? 5 Ekim 2013
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ