Türkiye, Mustafa Kemal’in önderliğinde halkının özgür yaşamak iradesi, tam bağımsızlık, millet egemenliğinde huzur ve refah için toplumun temel kurumlarından devletin rejimi ve işleyişine sistematik oluşturmak idealiyle, savaşarak kuruldu.
Amaç; Akılcılık ve bilimcilik: Vicdan ve düşünce özgürlüğü: Ulusal birlik ve bütünlük: Seçme ve seçilme hakkında söz ve karar sahipliği: Millete ve insanlığa adanmışlıkla özgür bireyler olmaktı.
*
Türkiye ile Orta Doğu ülkeleri arasında birbirinden uzak ilişkiler 1980-88 İran-Irak Savaşı’nın yarattığı fırsat ve risklerle birlikte gelişti.
1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgali,91’de mülteci akını, Madrid Barış Konferansı ile başlayan ve Oslo’da İsrail- Filistin sorununa çözüm bulunabileceğine dair gelişen umutlar Türkiye’nin bölgeye bakışını değiştirdi.
11 Eylül 2001’de New York ve Washington’a yapılan terör saldırıları ardından geliştirilen ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen çerçevesinde tek küresel sistemde;
Recep Tayyip Erdoğan,Fethullah Gülen ve şürekâsına biçilen önemle hem Türkiye’nin bu bölgeye daha fazla yakınlaşmasına hem de bölgenin Türkiye’yi daha iyi tanımasına yol verildi!
*
Bu şürekâ hilafetin merkezi Osmanlı Devletinin yıkılması ardından din ve mukaddesata dair ne varsa hepsine çağdaşlaşma adı altında Batı felsefesiyle cephe alan Türkiye Cumhuriyeti devletinin tahribatına karşı durabilmek iddiasındadır!
Nitekim -hem; yıllarca insanların eğitim,sağlık gibi alanlarda kalitelerini oluşturmayla insan sermayesi yatırımı,din-iman yoluyla kişiler arası ilişkilerin,güvenin,duyarlılıkların sağlanması ve hedefe yönelişlerinden sağlanan sosyal sermaye yatırımından,
Türkiye Cumhuriyeti Devletine icra-yürütme-yargı kuvvetleri, tüm cumhuriyet kurumları,özerk kuruluşlar,İslami sermaye, silahlı kuvvetler ve siyasi partiler üzerinden egemen olundu-bugün,Anayasası eksik 2.Cumhuriyeti kurdular.
Hem de,iddialarının siyaset ve diplomasi süreçlerinde ağırlık kazanmasıyla Ortadoğu ülkelerinin de Türkiye’yi kendilerine emsal görmeye başlamasına neden olundu.
AKP Türk dış politika geleneğinin de ötesine geçerek Orta Doğu’da uyguladığı diplomasiyle ABD’nin tek kutuplu dünyası adına bölgede istikrar ve refahın artmasına çaba harcarken küresel İslamcılığın siyasi,kültürel ve ekonomik varlığının da yükseltilmesi hedeflendi…
*
Çok geçmeden,ABD; dinin demokrasiye aykırı olmadığı yargısına tanıdığı krediyle İslam Birliği’ne model ettiği AKP’nin temsil ettiği-genellikle, dinî tabiattaki bir dizi kurala sıkı sıkıya bağlı, çağdaş sosyal ve siyasi yaşamla ilgili üzerinde uzlaşılmış prensiplere, modernizm ve sekülerizme karşı tepkili inancın,
Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri toplumlarını çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışından kopardığı, taassuba ve İslami Cihad’a yönelttiğini farketti.
*
Küresel bir çok ekonomik,siyasal ve askeri anlaşmazlıklar yanında İslamcılığın Ortadoğu’da İsrail-Filistin arasında barışı engellediği,çevresindeki ülkelerden
ya da Suriye’deki iç savaştan Batı’yı ve Rusya’yı tehdit eder duruma yükselmesiyle,
BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri zımnen ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen çerçevesinde tek küresel sistemin çevresinde,birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri yeni bir dünya konseptinde uzlaştı.
*
Rusya Devlet Başkanı V.Putin,”Aslında her şeye rağmen birbirimizi dinleyebilmek,argümanlarımızı anlayabilmek için samimi bir diyalog kurmalıyız “derken-bakınız, yeni dünyanın ortak eksenine nasıl işaret ediyor?
Putin Suriye’de yaşanan zulmün neden cezalandırılması gerektiğini henüz anlayamadığını ifade ederken, “Suriye’de zulüm nedir? Esad ailesinin 40 yıldır iktidarda olması mı? Buna bir zulüm diyemeyiz. Orada demokrasi mi yok? Amerika’ya göre – yok. Bakın, Suudi Arabistan’da da olmadığı söyleniyor. Bunu kabul etmemek pek mümkün değil. Ancak kimse orayı bombalamaya kalkışmadı. Libya’da da demokrasi için mücadele verdiler ama nerede şimdi o demokrasi?
Doğrusu, dünyada bir takım genel modellere göre yaşayamayan ülkeler ve bölgeler var. Orada toplum farklı ve nihayetinde geleneklerin de farklı olduğunu kabul etmeniz gerekir”diyor.
Nitekim,bu cümleden-işte, BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri arasında stratejik müttefiklik düzeyleri gelişiyor, yeni Suriye’nin kurulmasına, İran’ın nükleer gelişiminin engellemesine, İslamcı Cihad örgütlerinin ve destekleyicisi ülke yönetimlerinin tasfiyesine gidiliyor.
*
Bu sırada Başbakan Erdoğan’ın Türk dış politika geleneğinin de ötesine geçerek Orta Doğu’da uyguladığı diplomasi; tek küresel sistemin çevresinde,birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri yeni dünya gerçeğine giderek ters düşmektedir.
*
Bir yanda, arı gibi BM Kimyasal Silah Komisyonunun Şam yakınlarında kimyasal silah kullanımı çerçevesi, yaşanan çok sayıdaki kimyasal silah kullanımı sorumlularının bulunmasına genişliyor, Rusya bağımsız bir başka araştırma sürdürüyor, tüm suçluların -açıkçası,kimyasal silah kullanımında Türkiye’nin bir dahlinin olup-olmadığının ortaya çıkarılması amaçlanıyor.
*
Öte yanda, Erdoğan’ın Esad rejimine karşı desteklediği Batı yanlısı Suriye Ulusal Koalisyonu ve askeri kanadı Özgür Suriye Ordusu’ndan 13 örgüt yine Esad rejimine karşı desteklediği El Kaide örgütleri ile Şeriat Devleti kurmak üzere birleşmiştir.
Şimdi aralarında şiddetli çatışmalar yaşanırken,PKK’nın desteklediği YPG’ye bağlı Kürt militanların da kimi bölgede hakimiyetini güçlendirdiği görülüyor.
BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyelerinin İslamcı terör örgütlerinin tasfiyesinde uzlaşmaları ardından,Türkiye’nin -giderek, Suriye’de destekleyebileceği hiçbir güç kalmıyor.
*
Yeni dünya gerçeği, boş inanının kefen giydirdiği Başbakan Erdoğan’ın isyanını azdırmıştır,tehdit ediyor!
OECD Eğitim Bakanları Gayriresmi Toplantısı’nda “islamcılığına pay talebi” anlamında kendini yenileyemeyen bir BM Güvenlik Konseyi’nin dünya barışına katkısı olamayacağını söylüyor.
“BM Güvenlik Konseyi felç haldedir. İnsanlık dışı yollara tevessül edenler karşımızdadır. Bu yüzden Esad rejimine karşı çıkıyoruz”diyor.
*
Ardından, BM denetçileri kimyasal silahın kim tarafından kullanıldığını belirtmezken, “Suriye’de rejimin kimyasal silah kullanması ve bunun Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik oluşturduğu tehdit” gerekçesiyle Suriye’ye Türk askeri gönderme yetkisi veren tezkereyi TBMM’den çıkartıyor.
*
Türkiye Suriye’de de sıfır dost ve bir tezkere karşılığında coğrafyasında İslamcı örgütlerin olası provokasyonlarıyla karşı karşıyadır.
Erdoğan ve İslamcılığın bir şekilde tasfiye edileceği ve “Doğu’nun İslamı ve Batı’nın Sosyal Demokrasisi ile bir tutam Kürtçülük” ya da “muhafazakâr liberal-sosyal demokrat ve Kürtçülük”konseptinde 3.Cumhuriyet’e koşar adım gidiliyor…
4.10.2013