26 Eylül 2013 tarihli ve “MHP Sivas’ın doğusuna geçti mi?” başlıklı yazımızın konusunu teşkil eden, daha doğrusu yeniden yayınladığımız 21 Şubat 2010 tarihli ve “Şanlıurfa Sivas’ın Doğusunda mıdır?” başlıklı yazımızın özetini, yazının son paragrafında şöyle yapmıştık:
“Öte yandan Doğu ve Güneydoğu’dan yeterli sayıda milletvekili çıkaramayan bir siyasi partinin, ülkeyi yönetmesi de düşünülemez. Siyasi varlığı, sadece Sivas’ın batısından ibaret olan bir siyasi parti de Sivas’ın doğusunu asla yönetemez. Çünkü bir bölgenin sorununu en iyi bilenler o bölgede yaşayanlar ve onların temsilcileridir. Sadece batıdan almış olduğunuz güçle hem batıyı hem doğuyu yönetmek isterseniz, sizin başvuracağınız argümanlar sınırlı kalacaktır. O argümanlar ise bellidir; asker ve polis! Oysa bu ülkenin insanlarının istediği devlet, polis ve asker devleti değil, bütün kurum ve kurallarıyla tıkır tıkır işleyen, insan haklarına dayalı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu da ancak ülkenin tamamını kucaklamakla mümkün olur…”(1).
…
Bu yazımıza yapılan birkaç tenkide izninizle bu yazıda cevap vermek istiyorum. Tenkit olmasa bile hatırlatmalardan birisi haberiniz.com.tr internet sitesinin editörlerinden gelmiştir! Bu, yazılı bir tenkit değil, resimli bir hatırlatmadır sadece. Zira kıymetli editörlerimiz, yazımızı MHP’nin 06 Haziran 2011 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirdiği mitinge dair bir fotoğrafla yayına vererek “MHP’nin Diyarbakır’da miting yaptığına” vurgu yapmıştır. Daha doğrusu bize böyle bir hatırlatmada bulunmuşlardır. Doğru; MHP, belirtilen tarihte Diyarbakır’da küçük çaplı da olsa bir miting gerçekleştirmiştir. Ancak biz yazımızı o tarihten 15 (ONBEŞ) ay önce yazıp yayınlamıştık.
Aklın yolu birdir. Anlaşılan; MHP yönetimi de bizim gibi düşünerek Diyarbakır’da bir miting yapmanın faydalı olacağını düşünmüş ve gerçekleştirmiştir. Daha açık söylemek gerekirse; MHP yönetimi, bizim gibilerin serzenişlerini, sitemlerini, tavsiyelerini ve elbette ikazlarını dikkate almış, uzun süre de olsa düşünüp taşındıktan sonra gereğini yapmıştır. Kendilerini içtenlikle tebrik ediyoruz. Elbette bu konuda, Başbakan’ın “Muhalefet Sivas’ın doğusuna geçemiyor” şeklindeki ısrarlı sataşmalarının da bir noktaya kadar etkili olduğu düşünülebilir…
Mehmet Fatih Köksal isimli okurumuz, “Buyurun siz geçin efendim, tutan mı var? Tayyib’in ağzıyla MHP’yi suçlamak size yakışı kalıyor mu?” demiş. Anlaşılan bu okurum yazımızı okuma zahmetine girmeden sadece başlığa bakarak yorum yapmış. Eğer okusaydı, bizim MHP’yi suçlamadığımızı, tam tersine haddimiz olmayarak bazı küçük tavsiyelerde bulunduğumuzu anlayacaktı. Tavsiyemiz üzerine yazımızı okuduktan sonra şu yorumu eklemiş Mehmet Fatih Köksal: “Ömer Bey, MHP’nin doğuda olmaması hepimizin meselesidir. Türkiye’nin meselesidir hatta. Doğudan veya batıdan nerden gelirse gelsin iktidar olmadan da bu iş halledilemez. Önce iktidar olunmalı. Doğudan oy almadan da iktidar olunabilir.”
Aslında bu okurumla aynı şeyleri söylüyordum o yazımda. Kendisine katılmadığım tek yan, “doğudan oy alınmasa da iktidar olunacağına” ilişkin düşüncesidir. Evet, belki Doğudan ve Güneydoğu’dan oy alınmasa da iktidar olunabilir ama, muktedir olunamaz. Okurum, büyük oranda işte bu ayrıntıyı gözden kaçırmaktadır.
Burada ismini bile zikretmeyi kendime zül saydığım ancak nezaketen zikretmek zorunda kaldığım Hasan Artırır-Engelmeyer şu yorumu yapmış söz konusu yazıma:
“Doğu ve güneydoguya giden yol da Elazığ’dan gecer. Göreceğiz çakma oluşumları ve çok bilen Ömer Sağlam beyi. Ülkenin bu hale gelmesinde sizin payiniz yok mu? Doğu ve Güney Doğudan kaç insan yazınızı okuyor Sağlam bey? Sizin mantıığınıza göre siz tek kelime etmemelisiniz. Çok biliyor iseniz niye bir Elazığ veya Diyarbakır mahalli gazetesinde yazamıyorsunuz veya orda niye yazarlık taslamıyorsunuz. Burda bol keseden sallayın. Biraz da siz yazılarınızla geçin de görelim. Siz böyle ukalalık yapamaz iken MHP nin Elaziğ, Bingöl ve Erzincan belediye baskanlıkları vardı. Buralar sizin tabirinizle ırkiliğin hangi kısmına giryor. MHP’nin bu bölgede 1974 den 1980 ve sonrasi günümüze kadar verdikleri şehitleri biliyor musunuz? Kaç tanesini andınız. Hala laiklik ne demekse kurataracaksınız! Artık söylediklerinize bile inamıyarak yazacak kadar basitsiniz.”.
Şimdi bu adama ne denir bilmiyorum. Ben bahsetmiş olduğu şehirler başta olmak üzere; hiçbir Doğu ve Güneydoğu ili hakkında ve bu bölgede yaşayan insanlar hakkında söz söylemedim o yazımda. Doğu’da ve Güneydoğu’da, hemen her dönemde her siyasi partiden olduğu gibi elbette MHP’ye gönül vermiş insanlarımızdan da şehit düşenler olmuştur. Hatta MHP’ye gönül vermiş insanların, özellikle güvenlik görevlisi olarak bölgede görev yaparken şehid düşmüş Ülkücülerin daha fazla olduğu aşikardır. Elbette Hikmet Tekin ve Hamit Fendoğlu gibi aynı zamanda Doğu kökenli olup, sırf milliyet ve vatanperverlik ruhları yüksek olduğu için şehit edilen insanlarımız da vardır. Ben bunları elbette bilirim. Benim derdim o değil.
Bu vatandaş “Doğu ve güneydoğuya giden yol Elazığ’dan geçer” diyor. Doğru söylüyor aslında. Doğuya ve Güneydoğu’ya giden yol gerçekten de Elazığ’dan geçer. 24 Mayıs 1993 tarihinde 33 vatan evladı da Elazığ’dan geçen yol üzerinden Doğu’ya gidiyorlardı. Silahsızdılar ve masumdular. Ancak Bingöl’e 25-30 km mesafedeki “Gazik” mevkiinde topluca şehit edildiler. Şehit edenler mi? Valla ben söyleyenlerin yalancısıyım, Bingöl Müftülüğü’nde bana bizzat anlattıklarına göre; 33 masum Mehmetçiği şehit eden PKK’lı grubun başındaki Celal Barak(2) ve daha sonra onun yerine bu grubun liderliğini üstlenen Fahrettin Kıtay isimli azılı teröristlerin, Elazığlı olduğu anlaşılan bu yorumcunun bahsettiği tarihlerde “ÜLKÜCÜ” olarak geçindikleridir! Bu bilgi, bizzat bu adamları yakından tanıyan ve Zaza kökenli hemşehrileri tarafından aktarılmıştır tarafıma. Anlaşılan Doğu ve Güneydoğu’nun Ülkücüleri böyle oluyor!
Elbette ya bana bu yönde bilgi veren din görevlileri yalan söylediler, ya da bu adamlar o tarihlerde Ülkücülerin arasına sızmış birer Kürt Milliyetçisi idiler. Sonradan ait oldukları yere, PKK’ya katılıp bir süre eylemlere karıştılar, çakallık ederek mehmetçikleri şehit ettikten sonra yine bir çatışma esnasında birer it gibi geberip gittiler dağlarda…
Evet, vaktiyle MHP Elazığ’da Belediye Başkanı bile çıkarmıştır. Ancak aynı Elazığ, PKK ile mücadelede Mehmetçiğin en çok kayıp verdiği illerden birisidir. Özellikle, Kovancılar, Karakoçan, Arıcak, Maden ve Palu bölgesi PKK militanlarınının üs bölgeleri olmuştur geçmişte. Dolayısıyla; güvenlik güçlerimiz bu yörelerde pekçok şehit vermiştir. Elbette bunların arasında Ülkücüler de vardı. Öte yandan Kürtçü siyasetin öncü isemlerinden Selahattin Demirtaş ve Aysel Tuğluk’un da Elazığlı olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Bunlardan çok daha önemlisi PKK’nın en tepesindeki isim olan Cemil Bayık da Hasan Artırır Engelmeyer’in hemşehrisi olarak Elazığ(Keban)lıdır. Anlaşılan bu vatandaşın, bunlardan da haberi yok. İnsan başkasını tenkit ederken, alacağı cevabı hesap ederek hareket etmelidir ki; sonunda zorda kalıp bocalamasın…
Evet, Doğu’ya ve Güneydoğu’ya giden yol Elazığ’dan geçiyor geçmesine de, biraz zor geçiyor ne dersiniz? Elazığ, bu kara lekeyi silmek zorundadır. Bu da ancak MHP’ye tekrar güç vererek olacaktır. Bu, Elazığlıların Türk Milleti’ne borcudur…
“Ülkenin bu hale gelmesinde sizin payınız yok mu? Doğu ve Güney Doğudan kaç insan yazınızı okuyor Sağlam bey… Çok biliyor iseniz niye bir Elazığ veya Diyarbakır mahalli gazetesinde yazamıyorsunuz veya orda niye yazarlık taslamıyorsunuz.” diyor.
Yani bundan daha mantıksız bir yorum olabilir mi sizce? Ben kimim de ülkenin bu hale gelmesinde benim de dahlim olsun? Demek ki onun gözünde ben Türkiye’ye şekil verecek derece önemli bir insanım! Doğrusu egomu müthiş kabarttı bu iltifat! Bir taraftan beni basite alıyor, bir taraftan da ülkeye şekil verecek güçte bir kalem sahibi olarak görüyor. Elbette bu, yorum sahibi adına tam bir çelişkidir.
Öte yandan ben neden Elazığ ve Diyarbakır mahalli gazetelerinde yazacakmışım? Üstelik talep gelse hiç çekinmeden onu da yaparım. Doğu ve Güney Doğu’da okunmuyorsam bu suç benim mi? Ki; Elazığlı olduğunu söyleyen bu vatandaş benim hiç bir yazımı sektirmediğine ve facebook artamında hemen her yazıma kendince yorumlar yaptığına göre; demek ki ben Doğu ve Güneydoğu’da da okunan bir yazarım. Bu arkadaşın benim yazdığım bazı kitapların en çok doğu ve güneydoğuda sattığından, benim dost ve arkadaş çevremin genelde doğu ve güneydoğu kökenli insanlardan oluştuğundan haberi bile yok. Onun Türkiye gerçekleriyle uzaktan yakından ilgisi de yok çünkü.
Vatandaş “Oysa bu ülkenin insanlarının istediği devlet, polis ve asker devleti değil, bütün kurum ve kurallarıyla tıkır tıkır işleyen, insan haklarına dayalı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir.” şeklindeki düşüncem karşısında sıtmaya tutulmuş gibi titreyerek şöyle kekelemiş: “Hala laiklik ne demekse kurtaracaksınız!” Tam olarak ne dediği anlaşılmasa da laikliğe karşı olduğu anlaşılıyor ve “Memleketi hala laiklikle mi kurtaracaksınız” diyerek laikliğe karşı olduğunu açık ediyor. Oysa en azından bana göre; bu ülkede hiçbir gerçek Ülkücü, “din ve vicdan özgürlüğü” anlamındaki “Laiklik” ilkesinin karşısında yer alamaz. Eğer yer alıyorsa bilinki o kişi “Ülkücü” değil, “Ümmetçi”dir. Üstelik her ortamda “dindar” olduklarını ispat etme derdine düşen ve islami hassasiyetlerini ön plana çıkaran bu insanlar, olsa olsa Ülkücüler arasına sızmaya çalışan birer Truva atıdır.
Evet, Ülkücü aynı zamanda dindar insandır. Ancak Ülkücü, dinini kendi iç dünyasında, bireysel hayatında ve Yaradanı ile kendi arasında yaşar. Gösterişe kaçmaz, din üzerinden siyaset yapmaz. Özetle Ülkücü, Başbuğ Alparslan Türkeş’in tabiriyle “Tanrı Dağı kadar Türk, Nur Dağı kadar Müslüman” birisidir.
Diyarbakır Kadim Türk Yurdudur!
Bana göre; Diyarbakır, kadim Türk yurdudur. Hatta İstanbul’dan ve Ankara’dan bile daha Türk’tür. Zira Diyarbakır başta olmak üzere; Doğu ve Güneydoğu’nun pek çok vilayetinin Türklüğü, Ankara’dan ve İstanbul’dan daha eskidir. Çok daha öncelere gitmeye gerek yoktur; Türkler, özellikle M.S. onuncu yüzyılın sonlarından itibaren barışçı yolları kullanarak Doğu ve Güneydoğu’ya gelip yerleşmişlerdir. Bu konuda, Türklerin Abbasi ordularında görev almalarının etkisi varsa da başka yollarla da İran üzerinden gelip Doğu Anadolu topraklarına yerleşen Türk kitleleri vardır. Selçuklu Sultanı Alparslan ve ordusu bile, 1071 yılında Suriye üzerinden önce Anadolu’nun Güneydoğusu’na girmiş, arkasından tekmil Doğu Anadolu boyunca kuzeye doğru ilerlemiş, oradan İran’daki devlet merkezine dönmüştür.
Dolayısıyla; özellikle siyasal Kürtçüler zannetmesinler ki; Doğu ve Güney Doğu Anadolu kadim Kürt toprağıdır! Hayır; Kürtler sadece özellikle din unsurunu ve din kardeşliği gibi bir argümanı kullanarak, Alparslan kumandasındaki Türk ordusunun ele geçirdiği Bizans topraklarına, güneyden gelip yerleşmiş hazırlopçu insanlardır!
Özetle; MHP’nin 6 Haziran 2011 tarihinde Diyarbakır’da siyasi içerikli miting yapması anlamlıdır anlamlı olmasına da, bu mitingin siyasi etkisi ve elbette siyasi getirisi tartışmaya açıktır. Kim ne derse desin, tek başlarına olmak üzere Hatip Dicle’nin %11.17 (78.220 oy), Leyla Zana’nın %10.17(71.231), Altan Tan’ın %9.90 (69.292), Şerafettin Elçi’nin %9.44(66.119), Nursel Aydoğan’ın %9.30(65.138), Emine Ayna’nın %8.74 (61.232) oranında oy alarak milletvekili seçildikleri bu kadim Türk yurdunda, MHP’nin parti olarak sadece %0.77 (5.409) oranında oy alması benim kanıma dokunmuştur. Bu sonuç, elbette Türk Milliyetçiliğine inanan herkesin ve özellikle Ülkücülerin de kanına dokunmuş olmalıdır. PKK’nın ve KCK’nın %58.72’ye tekabül eden 411.232 oyuna karşılık MHP’nin %0.77’ye tekabül eden 5.409 oyu! Türk Milliyetçilerinin ve MHP yönetiminin bugünden tezi yok bölgeye yönelik çalışmalarını yoğunlaştırmaları ve gerekli tedbirleri vakit geçirmeden almaları gerekiyor. Çünkü 411.232 oya karşılık 5.409 oyla Diyarbakır’ı yönetemezsiniz! Ben mi? Ben sadece haddim olmayarak “Kral çıplak” diyorum efendiler…
____________
1- ,
2- ,