Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Ortaklık Anlaşması’nı (Ankara Anlaşması) 12 Eylül 1963 tarihinde imzalayışının ardından 50 yıl geçmesine rağmen, Türkiye hala Avrupa Birliği’nin kapısında bekletilen bir ülke konumundan çıkamamıştır.
12 Eylül Türk tarihinde önemlidir.
Çünkü 12 Eylül 1963’de Ankara Anlaşması imzalanmış, Türkiye’nin günün birinde Avrupalı olacağı ümidi doğmuş, 17 yıl sonra ise Avrupalı olmanın yollarını tıkayan 12 Eylül 1980 darbesi olmuştur.
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri bana göre tıkanmış, AB ile müzakereler nerdeyse kesilme noktasına gelmiştir. Avrupa ile ilişkilerdeki gevşeme Atatürk’ün yaptığı tercih acaba değişiyor mu sorusunu gündeme getirmiştir.
Atatürk 29 Ekim 1923 tarihinde bu konudaki tercihini şöyle açıklamıştır: “Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?”
Türkiye için zaman zaman Batıya giden gemide Doğuya koşan ülke benzetmesi de yapılmıştır ama bunun doğru olmadığı Türkiye’nin üye olduğu Avrupalı ekonomik, askeri ve siyasi kuruluşlar tarafından ispatlanmıştır.
Türkiye hariç hiçbir Müslüman ülke Avrupa Birliği dışında tüm Avrupalı kuruluşlara üye değildir.
Türkiye’de eksen tartışmalarının doğmasına zemin hazırlayan bu gelişmeler, Türkiye – AB ilişkilerinin bir çıkmaz sokağa girmesinin doğal sonucudur.
AB ve ABD arasında görüşmelerine başlanan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) müzakerelerinde Türkiye dışlanmış, Türkiye AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarında söz sahibi olamamış, bu durum AB’ye olan güveni daha da sarsmıştır.
AB ile Gümrük Birliği içinde olan Türkiye’nin TTIP karşısında tek gerçekçi opsiyonunun ABD ile paralel müzakereler yürütmesi ve paralel müzakerelere başlanması hiçbir zaman bir seçenek değildir.
Türk kamuoyu artık Türkiye’nin bir gün AB üyesi olacağına inanmamaktadır.
Türkiye’ye karşı uygulanan çifte standart olan Bobon kriterleri sebebiyle AB’ye verilen destek daha da düşerse, ileride bazı alternatifler gündeme gelebilecektir.
Çünkü, kamuoyu desteği olmadan Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir hükümet AB’ye üyelik konusunda istekli olmayacak, bu durumda Türkiye ile Batı dünyası arasındaki ilişkiler zayıflayacak ve Türkiye’de bir eksen kayması olabilecektir.
Ankara Üniversitesi, Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin 2010 yılında yaptığı ankete göre, Türk halkının yüzde 32,8´i AB üyeliğinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini düşünmekte, yüzde 83,9´u ise AB’nin Türkiye’ye karşı güvenilir ve samimi davranmadığına inanmaktadır.
ABD’li düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun (The German Marshall Fund of the United States) 2-27 Haziran 2012 tarihleri arasında yapılan Transatlantik Eğilimler 2012 araştırması 12 Eylül 2012 tarihinde açıklanmıştır.
Transatlantik Eğilimler 2012 araştırması sonuçlarına göre Türklerin sadece yüzde 38’i “AB üyeliği iyidir” görüşündedir. Transatlantik Eğilimler’in 2004’te yaptığı benzer araştırmada Türk insanının AB üyeliğine verdiği destek yüzde 73 olmuştu.
Türkiye 35 başlığın müzakere sürecini tamamlasa da, AB üyeliği garanti değildir. Önce Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, ardından Fransa Türkiye’nin üyeliğini veto edebilir. Ayrıca Avrupa Parlamentosu da Türkiye’nin üyeliğine onay vermeyebilir.
Çünkü Avrupa Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımını kabul etmeyen Türkiye’nin AB üyesi olamayacağına ilişkin ilki 1987 yılında ve sonrasında kabul ettiği 4 kararı bulunmaktadır.
Türkiye’nin AB’ye ortak üyelik için yaptığı başvurusunun (31.07.1959) üzerinden 54, 14 Nisan 1987 tarihinde o dönemki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik başvurusu üzerinden 26, gümrük birliğinin gerçekleşmesinin (31.12.1995) üzerinden 17, adaylık statüsü kazanmasının (12.12.1999) üzerinden 14, müzakerelerin başlamasının (3 Ekim 2005) üzerinden 8 yıl geçmiştir.
3 Ekim 2005 tarihinde başlayan AB ile olan katılım müzakerelerinde bir arpa boyu yol alınamaması, 35 başlıktan sadece 13 başlığın açılıp, sadece birinin geçici kapatılması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Fransa’nın toplamda 13 başlığı dondurması, Türkiye’nin AB’ye girme umudunu neredeyse söndürmüştür.
AB 2014-2020 bütçe döneminde, Türkiye’nin üyeliğini dikkate alan bir bütçe planlaması yapılmamış olması, Avrupalıların Türkiye’yi 2014-2020 yıllarında üye olarak görmediğini ortaya koymaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’ncü yılı olan 2023’ün Türkiye’ye üyelik tarihi olarak belirlenmesi durumunda, AB üyeliği Türkler için güzel bir hayal olmaktan öteye gidemez.
Yazıları posta kutunda oku