TALAT PAŞA CİNAYETİ

TALAT PAŞANIN KATLEDİLMESİ VE YARGILAMA

Silivri Davaları gibi o ülkenin adalet anlayışını karartan davalar, yüz yıllar geçse bile belleklerden silinmiyor ve her fırsatta emsal gösteriliyor. Bu tip davalara sadece ülkemizde rastlanmıyor günümüzün en modern, en demokratik ülkelerin tarihinde bile bu tip olaylar olabiliyor.
Eğer bir ülkenin insanları hem kendi tarihlerine ilgisiz ve hem de biraz unutkan olurlarsa, en önemli tarihi olaylar bile rahatlıkla ters yüz edilebiliyor ve haklılar haksız durumuna düşürülürken haksızlar da haklı durumuna getirilebiliyorlar. Türk ve Ermeni uluslarını yakından ilgilendiren “Ermeni meselesi” de bu tip olaylardan biri. Bu konuda açılan her tartışma Ermeni tarafın iddialarını haklı göstermek amacı ile sunulurken, Türk tarafı 1915 yılı olayları önce ve sonrasında tamamen haklı durumda olmasına rağmen bir türlü savunmadan başını kurtarıp atağa geçemiyor. İşte bu nedenle biz hatırlanmak ve hatırlatılmak istenmeyen konulardan biri olan “Ermeni Cinayetleri konusunu” birkaç yazılık bir seri halinde sunmayı uygun bulduk. Belki zaman zaman kritik dönemlerde ortaya çıkıp Diyaspora iddialarına destek veren “Türk Aydınları” harekete geçmeden önce, biraz daha fazla düşünmek, olayların değişik yönlerini görmek ihtiyacı duyabilirler.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında siyasi ve askeri alandaki ard arda gelen başarısızlıklar, İşgal Güçlerinin müsamahalı davranışları Ermenileri büyük bir öfke’ye ve o öfke’nin etkisi altında en ilkel güdülerle cinayetlere ve teröre yönlendirmişti. 1920’nin ilk aylarında, İstanbul’da “Nemesis” adı verilen gizli bir Ermeni şebekesi oluşturuldu. Örgüt ismini adalet ve öç almayı temsil eden eski bir Yunan Tanrıçası’ndan almıştı. İlk adımda Batı Avrupa’da sürgünde yaşamaya çalışan eski Osmanlı liderlerinin peşine düşecekti. Bu terör örgütünün üyelerinden biri olan Arşavir Şıracıyan’ın itiraflarına göre: Taşnaklar 1919 yılı içinde İstanbul’da yayınlanan Ermeni gazetesi Jagadamard’ın binasında bir “suikast takip Bürosu” kurmuşlardı. Gelişmeler buradan izleniyor ve talimatlar, ölüm emirleri buradan veriliyordu. (1)
Bu örgütün ilk kurbanı Osmanlı’nın ünlü İçişleri Bakanı ve Başbakan’ı Talât paşa olmuştur. Talât Paşa, Türk halkı içinden seçimle Başbakanlık makamına kadar yükselmiş ilk insandı, İttihat Terakki kuruluşundan yıkılışına kadar başında bulunmuş eğitimi sınırlı, fakat çok cesur ve dürüst tabiatlı bir insandı. Berlin’deki yaşamı sırasında maddi sıkıntı içinde yaşadığı günlerden birinde “Saghomon Tehlirian” adlı bir cani tarafından 15 Mart 1921 günü Berlin’de yolda yürürken arkadan kurşunlanarak katledildi. Katil kaçmaya çalışırken bir Alman genci tarafından yakalanmıştı. (2) Bu cinayetin gördüğü teşvik ve destek diğer cinayetlerin ve yıllarca sonra (1970 ve 1980 lerdeki ) cinayetlerin temelini oluşturdu. Bize göre burada dikkat edilmesi gereken esas gerçekler; cinayetlerden ziyade, gerek Ermeni toplumlarının ve gerekse bu cinayetlerin işlendiği ülkelerdeki ilgililerin, basın yayın organları, polis ve hukuk adamlarının taraflı tavır ve davranışlarıdır. Olayların üzerine biraz eğilen herhangi biri, insanlık ve medeniyet adına çok utanç verici sahnelerle karşılaşacaktır. Ermeni toplumunun bütün cinayetlerden ne kadar büyük “keyif aldığını” görmek de ayrıca düşündürücüdür. Şimdi gelişmeleri izliyoruz:
(Tehlirian) Teleyran Berlin’de yargı karşısına çıkarıldı. Ancak tutuklandığı günlerde Berlin’de kurulan “Sogomon Teleyran’ı Destekleme Fonu’na dünyanın her tarafından, özellikle Amerika’dan milyonlarca dolar tutarında yardım aktı. (3) Bu para ile sadece avukatlar değil nelerin satın alındığını okuyucunun yorumuna bırakıyoruz. Ancak ortadaki şu gerçekler dikkat çekiciydi. Mahkeme iki gün sürdü ve Sosyalist’lerin de desteklediği tam bir Ermeni şovuna dönüştü. O sırada iktidarda bulunan ve “Kızıl Papaz” adıyla anılan Sosyalist Erzberger; savcılığa, katilin beraat ettirilmesini emredince, Savcı, Türklerin vahşetinden bahseden bir iddianame hazırladı, nasıl olsa çevresinde bol miktarda propaganda malzemesi mevcuttu. Böylece hayatında Türkiye’ye hiç gelmemiş Teleyran’ın ailesi Türkler tarafından “kesilmiş” oldu. Jüri de bu iddiaların tesirinde kalmaya zaten hazırdı. (4) Basın, Kilise ve görevliler de yardımcı olunca inanılmaz bir “hukuk cinayeti” işlendi ve bir katil serbest bırakıldı. Bu olay, dünya tarihinde bir eşi daha görülemeyecek kadar inanılır olmaktan uzak bir olay olmasına rağmen, maalesef ki doğrudur.
Dört yıllık savaş sonrasında, müttefik bir ülkenin Başbakanı Almanya topraklarında öldürülüyor ve o müttefik ülkenin mahkemesi düşman tarafın baskısı ile katili serbest bırakıyordu. Karara en çok üzülenler tabii ki savaş sırasında Türkiye’de bulunan ve olayları yakından izleyen Alman subayları olmuştu. Bunlardan biri olan Alman Generali Bronzat Schellendorf’un mahkemenin kararına itiraz için yazdığı yazı şöyledir.(5)
“Teyleran davasında dinlenen şahitler, ya hadise hakkında ifade veremeyecek yahut tahkik edilecek hadiseleri başkalarından işitmiş olan kimselerdir. Hakikati gören kimseler mahkemeye çağırılmamışlardır. Türkiye’deki Ermeni mezalimi sırasında bu vakaların cereyan ettiği yerlerde hizmet eden Alman subayları neden dinlenmemiştir?
Ermeni isyanı için bir sebep mevcut değildi. Çünkü büyük devletler tarafından Türkiye’ye yaptırılan ıslahat, tesirini yeni yeni göstermeğe başlamıştı. Ermeniler parlamentoda mevki ve rey hakkına sahiptiler. Hatta zaman zaman nazır bile oldular. Devletin teb’ası ile aynı sosyal ve siyasi hakları kullanabiliyorlardı. Memleketlerindeki asayiş, Fransız generali Baumann tarafından yetiştirilmiş olan Jandarma vasıtasıyla sağlanıyordu.
Ele geçen vesikalardan, beyannamelerden, silahlardan anlaşılıyor ki, isyan uzun zamandan beri hazırlanmış ve Rusya tarafından geliştirilmiş ve finanse edilmişti.
Ermeniler, cephede Ruslar tarafından durdurulmuş Türk ordusunun yanlarına ve gerilerine tesir etmekle yetinmiyor, bu bölgelerdeki Müslüman halkı da silip süpürüyorlardı. Şahidi bulunduğum Ermeni’ler tarafından yapılan zulümler, Türklere yükletilmek istenenden çok daha feci idi.
Ermeni Tehciri’nin Türklerin Hıristiyanları ezdiği şeklinde bir propaganda vasıtası yapılacağı evvelden düşünülmüş, her türlü sertlikten kaçınılmıştı. Türklerin buna hakkı varmış. Propaganda başladı. Yabancı memleketlerin her tarafında da buna inanıldı.
Bu davada doğuyu tanıyanlardan, yalnızca Talat Paşa’nın düşmanları söz söylemiş gibi görünüyordu. Böylece Ermeniler mazlum, mağdur olarak gösteriliyorlar. Bu yanlışın düzeltilmesi lâzımdır.

Seferberlik sırasında Ermenilerde “Rus tüfekleri” bulundu ve Türkiye Ermenileri bu Rus Ordu Komutanlığı arasında kararlaştırılmış bir anlaşmanın metni Türk Ordu Komutanının eline geçti. Bu vesikaya göre Ermeniler, Sabotaj yapmayı ve Türk kıtalarının gerilerine taarruz etmeyi kabul ediyorlardı.
İsyan, adı geçen vesikalarda yazıldığı gibi tatbik edildi. Türkler, isyan için Ermenilere hiçbir vesile vermediler. Bu yüzden hâdiselerin büyük kabahati Ermenilere aittir… Bu hadiselerden Türklerin tutumu takdir edilmelidir. Zalim, fakat görünüşte dindar Ermeniler, Türklere karşı feryat ediyor ve şikâyette bulunuyorlarsa, onlara ‘sizin daha önce yaptığınız gibi’ cevabı verilmelidir… Katil Teyleryan’ı beraat ettiren hâkim Doğuda anlaşılmayacaktır. Katilin akli dengesinin tam olmadığına kimse inanmayacak ve cinayet, cinayet olarak kalacaktır.”
Katil Teyleran daha sonra Güney Afrika’ya gitti. Kendine sağlanan imkânlarla orada “kahve kralı” oldu ve 1960 yılında New York’ta öldüğü güne kadar refah içinde yaşadı ve bir “Ermeni milli kahramanı” olarak kabul ve itibar gördü. 1968 yılında James Nazer adlı bir yazarın “Yirminci Yüzyılın ilk Soykırım’ı” adlı kitabındaki resminin altına bu unvan yani “Ermeni milli kahramanı” yazıyordu. Aynı yazar, Teleyran’ın izinden giden iki “Nemesis” üyesi katil “Şıracıyan ve Yergenyan”ı da aynı kategoride mütalaa ediyordu. (6)
Biz Talât Paşa davasında vitrinde görülen Ermenilerden ziyade, görünmeyen güçlerin, özellikle İngiliz gizli ajanlarının rolü olduğuna inanıyoruz. İngiliz ajanlarından biri, Aubrey Herbert’in Talât Paşa ile ilgili anılarında Talât Paşa ile görüşmelerini detaylı olarak anlatır (7) Ermeniler bu görüşmeden iki hafta kadar sonra Talât Paşa’yı bulur ve vururlar. Mithat Şükrü Bleda’da “İmparatorluğun Çöküşü” adlı anılarını anlattığı kitabında (8) aynı görüşü paylaşmaktadır. (9)

DİPNOTLAR:
(1) Michael M. Gunther: Contemporary Aspects of Armenian Terrorism [İnternational Terrorism And The Drug Connection, Symposium Organized By Ankara University, 17-18 Nisan 1984, S.107).; Arshavir Shiragian, The Legacy: Memoirs of an Armenian Patriot, S.37 (Boston: Hairenik Press, 1976): Kitabın Türkçesi Kastaş Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. (Bir Ermeni Terörits’in itirafları), Kastaş, Yayınları, İstanbul –1997).
(2) Altan Deliorman: Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, S:282-283 (3.Baskı, İstanbul –1980).
(3) Heath W. Lowry: Nineteenth and Twentieth Century Armenian Terrorism ‘Threads of Continuity’ [international Terrorism –Symposium, S.77].
(4) A. Deliorman, a.g.e., S.286.
(5) Aynı Eser, S.284-286.
(6) Heath W. Lowry, a.g.e, S.77-78.
(7) Talât Paşa’nın Anıları, S.147 (Hazırlayan, Alpay Kabacalı, T.İş Bankası, İstanbul- 2000)
(8) Mithat Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, S.145-146 (İstanbul –1969).
(9) Talât Paşa’nın Anıları, S.163. Dip not.

Dr. M. Galip Baysan

TALAT PAŞANIN KATLEDİLMESİ VE YARGILAMA - ermeni isyanlari