Ahlak felsefeciliği günümüzde pek de rağbet gören bir şey değildir.
Görmüyor muyuz, önce liselerden felsefeyi çıkardılar, şimdilerde de, İlahiyat bölümlerinden felsefeyi çıkarmaya çalışıyorlar.
Sanıyorlar ki, halkın dini halkı yeterince ahlaklı yapar. Öyle olsaydı, Arap ülkeleri ve dindar ülkeler insanlıkta tavan yapar, zenginlikte önde olurdu.
Geçmişi idealize etmek, şimdiyi anlamamıza yetmez. Geçmişimizi ve tarihimizi bilmek başka bir şey, idealize etmek başka bir şey…
Yaşadığımız kapitalist dünya, araçsal aklı öne çıkarmış, araçsal akıl öne çıktıkça da, bireysellik toplumun önüne geçmiştir.
Birey kurtulursa, tolum kendiliğinde kurtulur yalanı, günün felsefesi ve ideojisi olmuştur.
Bu durumda ahlak, ahmaklığa eşdeğer sayılmış, ahlaklı olanlar kaybetmiş, ahlaksızlar kazanmıştır.
Biçimsel rasyonalite, ahlakı bertaraf etmede araç olarak kullanılmıştır.
Din onlara sen öte dünyada rahat edeceksin, ahlaksızlar öte dünyada yanacak, diye telkin etmiş ve bu dünyanın düzenini ahlaksızlara bırakmıştır.
Günümüzde dinin yerine piyasa gelmiş, piyasa ahlaksızları cezalandırır yalanı yürürlüğe girmiştir.
Piyasa ekonomisine geçişle birlikte, bireyler kendi kimliklerini yeniden tanımlama durumuna düşmüşlerdir. Yani statüler yeniden belirlenmiştir.
Sahip olunan mülk kadar statü sahibi olma hali oluşmuştur.
Lüks BMW’si olan bir zengin karşısında, devletin genel müdürü ikinci sınıf statüye girmiştir.
Kapitalist dünyanın oluşturduğu kimlik; birey kimliğidir.
Hâlbuki ahlak, aynı zamanda, toplumsal denetimi sağlayan bir araçtır.
Araçsal aklın hâkim olduğu bireyde veya toplumda, arzunun maksimum olduğu hallerde, ahlak sıfırdır.
Ahlakın maksimum olduğu yerde de, arzu sıfırdır. Yani Ahlak=f=f(arzu)
Artık yavaş yavaş toplumu ayakta tutan asgari zorunlu ahlakı tanımlayabiliriz.
Eğer ulus hepimizin kolektif bir mülkü ise, ulus üyelerine devredilemez bir kolektif mülk sağlar.(Bağımsızlık buradan ortaya çıkar.)
Mustafa Kemal adalet mülkün temelidir derken, kastettiği ahlaki seviye, ulusa duyulan bu sorumluluk, asgari zorunlu ahlakın ta kendisidir.
Bu sorumluluk, nesilden nesle, eğitim ile aktarılan sorumluluktur. Halklar kendilerini yeniden üretmek için böyle bir eğitimden geçmezse, kendilerini ve uluslarını yeniden üretemezler. Başka ülkelerin bakiyesine dönüşürler…