BM VE 2014 YEREL SEÇİM GÜNLERİNDE TÜRKİYE

Gelişmiş ülke ekonomilerinin, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini yalnızca bir kaynak ve pazar olarak görmelerinin sonuna geliniyor.
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen çerçevesinde tek küresel sistemin çevresinde, birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri yeni bir dünya doğuyor.
Bu çerçevede dikkatler Salı günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yeni dönem çalışmalarına başlayacak New York’taki merkezindedir.

*
Çin toplumunun orta halli refah düzeyinin ilerletilmesini sosyalizme özgü modernizasyonla sağlamanın yolundadır.
Gelişmiş ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında dikey rekabette, gelişmekte olan ülkelerle de ticaret ve doğrudan yatırımlarla yatay rekabette dünyanın en büyük ticaret alanını oluşturmuş ,küresel ekonominin itici gücü haline gelmekte kalmayıp – adeta, küresel dengenin sigorta mekanizması haline gelmiştir.

*
ABD’nin;Rusya’dan geçen hatlara bağımlılıklarının kaldırılması,alternatif ihraç yollarının bulunması için Hazar ülkelerinin bağımsızlığını,nükleer programıyla İran’ın Hazar enerjisinde rol almamasını öngören ve Türkiye’nin taşeron gibi kullanıldığı “Hazar Havzası Enerji Kalkınması Projesi”ne karşın,
Rusya’nın;ekonomik etki gücünü kaybetmeye-yazan ABD ile boru hatları üzerinde rekabetinde Ortadoğu’da,Güney Kafkasya,Hazar ve Orta Asya’da nufuz oluşturabildiği taktirde yeniden süper güç olmak stratejisi dünyanın en büyük rekabetlerinden biriydi -işte,etkileri Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanıyor.

*
Neyse ki, bu trajik rekabetin Ortadoğu’da yarattığı yıkıcı ekonomik,siyasi ve askeri seçeneklerin beyhude olduğu anlaşılmıştır.
Şimdi, Rusya’nın küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlayacağı iddiası ve BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğünde yeni küresel statünün oluşturulması talebinin müttefikliklik düzeyinde gelişmesi paralelinde,
İsrail-Filistin arasında barışı sağlamak öncesinde Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması -sonra, İran’ın nükleer programının engellenmesi konusunda diplomatik işbirliğe gidiliyor.

*
ABD ve Rusya geliştirme kararı aldıkları stratejik müttefiklikleri doğrultusunda,
Suriye’deki kimyasal silahların denetimi konusundaki kurgularını,başarıyla esas hedef olan Cenevre-2 Konferansının düzenlenmesine yöneltmişlerdir.
Suriye’de elverişli ortamın oluşturulması için tüm tarafların ateşkes ilan etmesi,İslamcı radikal örgütlerin tasfiye edilmesi, hayatını kaybeden 110 bin insanın, onca acının cezasının yalnız Esad rejimine değil,rejime karşı savaşan muhaliflere,İslamcı örgütlere ve bunları destekleyerek BM şartını ihlal eden komşu ülkelere paylaştırılması,herkes için zararların telafi edilmesine ilişkin hukukî bir sürece yürünüyor.

*
Bu noktada Türkiye -birincisi;İslamcılığın siyasi lideri Başbakan Erdoğan ve dini lideri Fethullah Gülen’in İslam ülkelerinde Müslüman Kardeşler örgütü ve benzerleriyle aynı kanala açılmak kaydıyla,
Yılların içinden muhtelif alanlarda oluşturdukları insan sermayesi yatırımı, bu insanlar arasında kurulan ilişkilerle aynı hedefe yönelişlerinden sağlanan sosyal sermaye yatırımından geliştirdikleri,
Batı’yı reddeden ve İslami Cihad’ı besleyen “Müminler, kendi sorunlarını ancak İslami diriliş aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir” zan’nını devletin her zerresine işleyip oluşturdukları rejimin,
Hem BM merkezinde temsil edilen uluslararası hukukun ve İnsan Hakları prensiplerinin bu güne ulaşmasına neden olan gelişimine ters düşmesi,
Hem Ortadoğu’da savaşları,çatışmaları ve her türlü kargaşayı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların tasfiye edilmesi,kaynağının kurutulması gerekliliğiyle hedeftir.
Bu anlamda, laik Anayasa’sında -bir yanda,tarikatlar,cemaatler ve dini kurumların toplumsal hayatın ve kültürün bir bölümünde dini siyasete bulaştırmadan ritüellerin serbest olduğu -öte yanda, devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacağı,yeniden bir Türkiye’nin arefesinde bulunuluyor.

*
İkincisi, Türkiye Ortadoğu’da uluslararası güç dengelerinin yeniden şekillendirmeye başladığı şu sırada yeni Suriye’nin kurulması paralelinde gelişecek süreçte,
Türkiye,Irak,İran,Suriye coğrafyasındaki Kürtlerin uluslararası-bölgesel güçler ve konjonktürel-stratejik şartlar etkisiyle;
Birinci aşamada, beher coğrafyada demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanması anlamında Kürt Sorununun çözülmesi,
İkinci aşamada, Kürt halkının başka uluslarla ayrı yaşamaya karar verebileceği, ayrılma hakkının garantiye alınacağı,kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen bir ulus devlet hedefinin nihayetinde Kürdistan Sorunu ile karşı-karşıyadır -ki,
Kürdistan rüyasının coğrafik ve nüfus bakımından yarısını meydana getiren Türkiye’de, 30 yıldır savaş yürüten PKK tek etkili güç olarak diğer parçaların yönetimlerini de ele geçirme stratejisinde etkindir.
Her parça bir merkezden birbirleriyle ilgileri saklı -kimi zaman, kavgalıdırlar -ama,bu yolla Türkiye’nin dört parçada kendilerine karşı kurduğu ekonomik,siyasi ve askeri cephesinde gedik açıyor ve bulundukları coğrafyanın şartlarına uygun stratejiler uyguluyorlar.

*

Üçüncüsü,Türkiye; her kesiminden insanlarının Başbakan Erdoğan’ın kendisine muhalif herkesi hapse tıkmak,işsiz-aç, geleceksiz bırakma baskısına rağmen tüketimden gelen güclerinin keşfedilmesiyle korku eşiğinin aşıldığı,
İleri demokrasi balonunun patladığı -aksine,” Barış,Özgürlük ve Çağdaşlık” özleminin toplumun önde gelen kesiminde yaygınlaştığı,
Hastalıklı İslamcı zihniyete öfke duygusunun gelişmesiyle bölgesel siyasal dengeyi yerinden oynatan bir konumda bulunuyor.
Partileştirilen devlete ve rejime karşı çok güçlü bir talep Erdoğan ve hükümetinin istifasıdır, AKP’nin neden olduğu partizanlık, usulsüzlükler ve haksız kazançların,doğa katliamının ve ne yaptılarsa hepsinin hesabının sorulması -giderek, BM Genel Kurulu çatısının altında hissedilen küresel bir taleptir.

*
New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yeni dönem çalışmaları başlarken,Dünya ve yerel seçimleri öncesinde Türkiye yeni bir statüye dönüşüyor.
Yakın bir geçmişte oluşturulmuş eski statünün bir adamı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM Genel Kurulunda konuşmasına hazırlanmaktadır…

22.9.2013

* - bm