Bugün 1 Eylül 2013. Dünya Barış Günü!
Sosyaldemokratım.
Elbette “savaşa ve savaşlara karşıyım”.
Ancak bugün insanlık adına utanıyorum.
“Savaşa karşı olmak” adına “Esed katiline müdahaleye karşı” eylem ve gevezelik yapan “kendini solcu ya da sosyaldemokrat” olarak tanımlayanları gördüğümde çok üzülüyorum.
Hiç değilse 1 Eylül 2013 Dünya Barış Günü’nde dürüst olmalıyız.
Sorarım “savaşa karşıyız” derken “Suriye’nin kanlı diktatörü Esed’e karşı müdahaleye karşı” çıkanlara, “eğer Hitler’e zamanında müdahale edilseydi milyonlarca insan yaşamı kurtarılmış olmayacak mıydı?”
Sorarım “savaşa karşıyız” sloganı arkasına saklanarak “Suriye’de bırakın kimyasal silahları aylardır halkını bombalayarak 100.000’in üzerinde insanı -kendi halkını- katleden diktatöre kayıtsız kalanlara”, Balkanlar’da Sırp Zulmüne karşı erken tavır alınsaydı binlerce Bosnalı insanın yaşamı kurtulmayacak mıydı?”
Soruyorum “savaşa karşı olmak” adına “Suriye’ye müdahaleyi engellemek” için “Irak’ta ne oldu?” diyenlere, “yani Irak’ta Saddam’ın insanları katletmeye ve komşu ülkeleri işgal etmeye devam etmesi mi tercihinizdi?”, “Halepçe’lerin sayısı mı artmalıydı?”, Irak’ta çok hatalar oldu ama o iğrenç diktatör Saddam’ın devrilmesi doğruydu!
Soruyorum “savaşa karşı olmak” adına “Esed’in katliamlarına kayıtsız kalırken” “Libya’da olanlara bakın” lafının arkasına saklananlara, “onlarca yıl terörizmi destekleyen, halkını ezen Kaddafi’nin iktidarda kalmasını rahatınız bozulmasın diye tercih mi etmekteydiniz?”. Elbette orada da hatalar yapıldı. Kaddafi mahkeme önüne çıkarılmalıydı. Müdahale Sarkoyz’e bırakılmamalıydı.
Soruyorum bana twitler yollayarak ve Suriye İstihbarat birimlerinin yaydığı “kimyasal silahları Özgür Suriye Ordusu kullanmış” iddiasına “dört ellle sarılıp” müdahaleye gerek olmadığını anlatmaya çalışan Kıbrıslı genç sosyaldemokrat arkadaşıma “farz edelim bu iddia doğru, peki bu silahlar kullanılmadan katledilen 100.000’in üzerinde insan için kılımızı kımıldatmamış olmak vicdanlarınızı sızlat mıyor mu?”
Müdahale lafı ortaya atılana kadar “Suriye’de katliamlara karşı” kılını kıpırdatmayanlar, “Esed korkudan uyuyamadığından beri” hepsi “barışçıl çözüm uzmanı” oldular.
Şimdi bol, bol ahkam kesmekteler!
Neymiş “Suriye’de taraflar arasında ateşkes gerekiyormuş önce”. İşte bu lafı diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerçek yaşama ne kadar yabancı olduğunu görmekteyiz.
“Beğenin ya da beğenmeyin”, “Gezi nedeniyle sevin ya da sevmeyin” ve “destekleyin ya da desteklemeyin” ben Türkiye’deki hala “Suriye’de neler olduğunu kavrayamamış” kendini “lider” diye tanımlatan politikacıları ve hala “Esed’i savunmak” sevdasıyla “yurtta sulh cihanda sulh” lafları geveleyenleri gördükçe Türkiye’nin Başbakanı’nın Recep Tayyip Erdoğan olmasından dolayı çok mutluyum.
Hanımlar, Beyler hala “hangi yurtta sulh, cihanda sulhtan” bahsetmektesiniz?
Suriye’de sırf iktidarda kalabilmek ve sömürüsünü sürdürebilmek için halkını katleden, belli silahlı Kürt gruplarını Türkiye’ye karşı kışkırtan ve Türkiye’de terör eylemlerini destekleyen Esed iktidarda kaldığı sürece ne “Türkiye’de sulh, ne Ortadoğu’da ne de dünyada sulh” mümkün!
Oysa sosyaldemokratlar tüm tarihleri boyunca elbette “tüm haksız savaşlara karşı” tavır aldılar. Ancak “halkını katleden diktatörlere karşı da savaşı” desteklediler.
İkinci Dünya Savaşı boyunca Hitler ve Mussolini faşist diktatörlerine karşı yeraltında mücadele edenler arasındaydı sosyaldemokratlar!
Güney Avrupa’da, Latin Amerika’da ve Afrika’da diktatörlere karşı savaşanların yanında yer aldık her zaman!
Türkiye’de “sahte solcular” Mısır’da “Mübarek isimli diktatörü kansız darbe ile deviren ve seçimle iktidara gelen bir lideri deviren faşist cuntayı savunacak” kadar alçalmış iseler ve şimdi de “Türkiye ve Suriye kardeştir” tarzı sloganlarla “kanlı diktatör Esed’i savunuyorlarsa” yazıklar olsun “böyle solculuğa”!
Elbette Irak’ta ve Libya’da büyük hatalar yapıldı.
Bu nedenle Türkiye’nin pozisyonu çok doğru.
Sadece havadan ve belki de en iyi haliyle Suriye’nin tüm hava gücünü ve de roket rampalarını imha edecek sınırlı bir operasyon yeterli değil. Bu belki ilk defa halkın artık havadan bombalanmasını engelleyeceğinden ve Esed’e muhalefet edenleri onunla “aynı göz hizasına” getireceğinden makul bir gelişme. Ancak Irak ve Libya’dan ders çıkarmak demek Suriye’de “işi sıkı tutmak” ve Esed’in ya ülkeyi terk etmesini ya da mahkeme önünde hesap vermesini sağlayarak Suriye’de demokrasinin yerleşmesini sağlayacak düzenin oluşmasını sağlayacak adımları atmak demektir.
Türkiye’nin bu amaca yönelik bir “ülkeler koalisyonu” talebi doğru bir talep.
Çünkü “ateş düştüğü yeri yakıyor”. Suriye’de ilk adım Esed’in zulmünün durdurulması ve ardından da demokrasinin pekiştirilmesi için sürecin başlatılması.
Suriye’ye müdahaleye karşı çıkanlar “boş laflardan” başka bir alternatif sunmuyorlar.
“Boş laflar” insanların katlini engellemiyor.
Bugüne kadar 100.000’nin üstünde insan katledilmiş, 60.000 civarında insan gözaltı sonrası kayıp, milyonlarca insan yerinden, yurdundan olmuş ve bizim “kum havuzu solcuları” bol, bol konuşmaktalar!
1 Eylül 2013 Dünya Barış Günü’nde herkesin gerçek yüzü işte böyle ortaya çıkmakta!