Üç bileşen; birincisi, Başbakan Erdoğan yerel seçimlerin baskısında PKK taleplerinin de yer aldığı, bazı yayın organlarının içeriğine yönelik haberler yaptığı -işte,nispi özerklik imkanı sağlayan Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhlerin kaldırılması, suça karışmamış PKK’lıların eve dönmesi, yasal düzenleme ile tutuklu KCK’lıların serbest kalması, kamuda devletten vatandaşa ana dilde hizmet verilmesi, özel okullarda Kürtçe eğitimin serbest olması gibi hükümleri kapsayan Demokratikleşme paketini açıklamaya hazırlanmaktadır.
*
İkincisi, PKK; Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesi arefesinde, Öcalan’ın stratejik bir konuma getirilmesi, KCK tutuklularının serbest bırakılması ve Kandil yetkililerin siyaset yapabilme yolunun açılması için TMK ve TCK’da yer alan anti-terör yasalarının değiştirilmesi,
Hakikatleri Araştırma Komisyonu, Hukuk,Ekonomi gibi konularda komisyonlar kurulması,
Müzakereler esnasında herhangi bir tıkanıklıkta devreye girecek İzleme komisyonlarının kurulması taleplerine karşın, hükümetin Demokratikleşme paketini tek başına hazırlamasından rahatsızdır -ama,
Abdullah Öcalan,”Sonuçta yüz yıllık bir meseleden bahsediyoruz ve bu yüzyıllık mesele bir paketle çözülecek değildir. Dolayısıyla çok önemsemiyorum paketi” değerlendirmesinde bulunuyor.
*
Üçüncüsü,Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu basın toplantısında, Esed rejiminin bütün hedefinin karşı tarafı yok etmek, sonra da belki göstermelik adımlar atmak olduğunu ifade ettikten sonra,”Eli kana bulaşmış kişilerle başarıya ulaşılacağına inanmıyoruz. Türkiye,Cenevre-2 konferansında veya benzer komisyonlarda eli kana bulaşmamış kişilerle-Suriye Ulusal Koalisyonu arasında yeni Suriye’yi kurmak için yapılacak arabuluculuk girişimine katkı verecektir” diyor.
*
Üçünün bileşkesinde;Kuzey İrlanda G8 Zirvesi’nde geliştirilen mutabakat -mesela, Avrasya’da Rusya’nın da işbirliği ile İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planının hayata geçirilmesi için yeni Suriye’nin kurulması: İran’ın nükleer gelişiminin engellemesi: ABD’nin füze savunma sistemlerinde Rusya ile işbirliği: Yeniden Stratejik Silahların Azaltılması Andlaşması’ndaki anlayışın sağlanması: İslamcı radikalizmin tasfiyesi ve aşırıların kaldırılması -karşılığında;
Uluslararası hukukun yalnızca ABD’nin değil, Rusya’nın da çıkarları yönünde, BM merkezinden küresel sistem ağlarına yansıtılmasıyla yeni bir dünya statüsü için yürütülen süreç bulunuyor.
*
Sürecin bire-bir seyri, Mayıs’ta Paris’te, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yeni Suriye için Cenevre-2 Konferansı hazırlıklarını sürdürmekte -iken,
Birincisi;Kerry’nin,”ABD ve Rusya Suriye’nin kaderini Suriyelilerin kendisinin belirlemesinden yanadır.Ancak ABD ve Rusya kanıtlanması durumunda Suriye’de kimyasal silah kullanımına çok sert bir tepki vermek konusunda anlaştılar”,
İkincisi;Lavrov’un “Cenevre Görüşmelerine engel olacak adımlardan kaçınılmasını gerekir. Bu tür adımlar tek taraflı olarak tüm günahlardan Esad rejiminin suçlanması, teröristlerin yaptıkları zulüm ve muhalif güçler tarafından işlenen insani hukuk ihlallerinin göz ardı edilmesi ve bu durumun BM Genel Kurulu’nda tek taraflı kararlarla kabul ettirmek istenmesidir” ifadeleri doğrultusunda gelişiyor.
*
Bakınız, Birincisi,Kerry’nin öngörüsü tutmuştur!
Ne ki; ABD, Fransa, İngiltere ve Türkiye’nin Suriye İç Savaşında rejim ordusunun: Suriye,Irak,İran ve Rusya’nın ise muhaliflerin kimyasal silah kullandıkları iddiaları araştırılmaya bırakılmış,
ABD ile Rusya kimyasal silahlarının imha edilmesine Suriye’nin uyum sağlayacağı konusunda vardıkları çerçeve anlaşmasına, BM Güvenlik Konseyinin diğer üyelerinin de katılmasıyla,
BM Genel Sekreteri, 28 Eylül’de ABD ve Rusya Dışişleri Bakanlarıyla en kısa sürede Suriye konusunda Cenevre’de uluslararası konferans ve tarihinin belirleneceği bir görüşme yapılacağını açıklamış bulunuyor.
*
Konferans’la ilgili görüşmenin eksenini, Esad rejiminin kimyasal silahlarının kontrolünü uluslararası kontrole bırakması, bununla ilgili bir anlaşmayı imzalaması nedeniyle resmen taraf olduğunun teyidi,
Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan taraflardan hangilerinin bu konferansa katılacağının tesbiti, savaşan Kürtlere katılım davetiyesinin çıkarılıp-çıkarılmayacağı,
Haziran 2012’deki Cenevre-1 Konferansında yer almayan Suudi Arabistan ve İran’ın da katılımlarının sağlanması oluşturuyor.
*
Esad rejimine karşı savaşan muhalif Özgür Ordu; Suriyelilerin isyanını manipüle eden, Suriye dışında yaşayan ve hepsi İsrail,ABD ya da Suudi Arabistan gibi devletlerle yakın ilişikli, Esad rejiminin devrilmesi ve iktidar olmaları halinde Ortadoğu halklarının selameti açısından hiç de faydalı olmayacak kişilerin liderlik yaptığı, parçalı ve dağınık, Türkiye’de Başbakan Erdoğan iktidarından her konuda yoğun destek alan -esasen, Suriye İhvan-ı Müslimini hareketinden oluşuyor.
Diğer muhalif bir kanadı ise yine Türkiye’de Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) bünyesinde ya da Fethullah Gülen cemaatinin hizmetinde,”Cennet’teki huriler”için Suriye’de savaşan ya da savaşanlara yardım eden 300’ü aşkın sivil toplum kuruluşunun yoğun desteğinde,bütün dünyanın en büyük ve yakın tehlike olarak gördüğü El Kaide terör örgütüne bağlı İslamcı radikal gruplar temsil ediyor.
Gözleri cihad aşkıyla kör,yüreği nefretle dolu, öldürdüğünün yüreğini çıkarıp çiğ-çiğ yiyen,tecavüzcü,Türkiye’nin düşürdüğü helikopterin pilotunun kafasını kesen ve her eylemleri sonucunda ” Allah-u ekber” narası atan radikaller!
*
Tam bu noktada ikincisi, Lavrov’un öngörüsü yönünde gelişmeler sağlanıyor.
Konferans hazırlıkları sürerken -bir yanda, ABD; Esad’a yönelik mahkeme sürecini başlatmak üzere Suriye’deki askeri suçlarla ilgili bir dosya hazırlıyor.
Esad’a hemen bir mahkemenin başlatılması için kullanılacak,özel bir merkezde analiz edilen 200 bin sayfanın üzerinde belgeye ulaşıldığı söyleniyor.
Öte yanda, BM Güvenlik Konseyi’nde kimyasal silah saldırısını muhaliflerin yaptığı, kimyasal silah edinen El- Nusra Cephesinin bunları Türkiye üzerinden temin ettiğine dair Başbakan Erdoğan’ı suçlayan ifadeler yankılanıyor,kanıtlar da bir havuzda toplanıyor.
Üstelik,BM Güvenlik Konseyinde Erdoğan’ın Suriye’de BM şartını ihlal eden eylemlerinden dolayı aleyhinde verilmiş 2 ayrı dosyası daha bulunuyor.
*
Bu yüzden Erdoğan, kimyasal silah saldırısından Esad’ı sorumlu tutarak ağır suçlamalar getirirken-şimdilerde, saldırıyı muhaliflerin yapmış olabileceğini gösteren bulgular arttıkça ağız değiştiriyor.
“Kimyasal silah olmasa da Esad’ın 100 bin insanı öldürdüğünü” iddia ederek ağır suçlamalarını sürdürüyor!
*
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Türkiye,Cenevre-2 konferansında veya benzer komisyonlarda eli kana bulaşmamış kişilerle-Suriye Ulusal Koalisyonu arasında yeni Suriye’yi kurmak için yapılacak arabuluculuk girişimine katkı verecektir” ifadesi, gün geçtikçe Suriye’deki uygulamalarından dolayı sıkıntısı büyüyen Erdoğan’ın kaçışı anlamına geliyor.
Türkiye’nin Cenevre sürecinden çekileceğinin işareti veriliyor-ki, Özgür Suriye Ordusu’da Türkiye’yi izliyor.
Bu takdirde,Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla çeşitli yaptırımlara çarptırılma olasılığıyla karşı-karşıya bulunuyor…
*
G8 Zirvesi mutabakatı Avrasya’da barış,güvenlik ve istikrar için İslamcı radikalizmin tasfiyesini ve aşırılarının kardırılmasının kararlılığını sürdürüyor.
İslamcılığın lideri Recep Tayyip Erdoğan ve dini lideri Fethullah Gülen, Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinden devletin askeri ve sivil tüm kurumlarında oluşturduğu paralel devletin gücüne güvenmektedir -doğrusu, o yüzden iktidarları sarsılmıyor-ama,
İslamcı radikalizmin tasfiyesi ve aşırıların kaldırılması kararlılığında olan yeni gelişen statüsüyle BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırımları da demir leblebidir.
*
Bu şartlarda 2014 Yerel seçimlerine gidiliyor, Kürtler Ortadoğu’da önemli bir oyuncu olmanın keyfini sürdürürken, Demokratikleşme paketi önemsenmiyor.
20.9.2013